* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Kadere İman ve Tevekkül Kavramı  (Okunma sayısı 262 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Kadere İman ve Tevekkül Kavramı
« : Mayıs 13, 2020, 05:50:15 ÖÖ »
Kadere İman ve Tevekkül Kavramı

Kazâ ve Kadere iman, Cenab-ı Hakk’ın İlim", İrade" ve "Tekvin" sıfatlarıyla yakından ilgili bir konudur. Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (S.A.S.)’in bize tanıttığı “ALLAH”, her türlü noksan sıfatlardan uzak, bir ve tek olan Yüce Yaratıcıdır. Yaratan 0, yöneten de O’dur. Çevremizdeki varlık dünyasının sanat ve gaye bazındaki mükemmelliği, her türlü noksanlıktan uzak bir “Yaratıcı’nın varlığını zaten is- bat etmektedir. Kur’anı-ı Kerim mealen "Akıl sahipleri... göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler, Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın, sen her türlü noksanlıklardan münezzehsin-uzaksın.’1 buyurarak, Allah’ın varlığını, birliğini, yüceliğini idrake davet etmektedir.

Burada, Cenab-ı Hakk’ın ilim, irade tekvin sıfatlarının kadere iman konusuna bakan yönünü şöyle ifade edebiliriz:

İLİM: Kâinatı en mükemmel bir şekilde, şaşmaz ölçü ve prensiplerle yaratan Yüce Allah’ın, bu varlık ve oluşumlar dünyasını, geçmişi, bugünü ve geleceğiyle birlikte en ince ayrıntısına kadar bilmesi gayet tabiidir. Zira sınırlı bir bilgi ile bu kadar muazzam, muhteşem ve karmaşık varlık ve oluşumlar dünyasını, geçmişi, bugünü ve geleceğiyle birlikte en ince ayrıntısına kadar bilmesi gayet tabiidir. Zira sınırlı bir bilgi ile bukadar muazzam, muhteşem ve karmaşık varlık ve oluşumlar dünyasında, şaşmaz ölçü, nizam ve prensipler, gaye ve sanat meydana getirilemez, Oysa sanatın muhteşem ve mükemmelliği, gün ışığına çıktığı kadarıyla dahi apaçık ortadadır.

“De ki (Ey Muhammed) içinizde olanı gizleseniz de, açığa da vursanız Allah onu bilir. Göklerde olanlarıda yerde olanları da bilir. Allah, herşeye kaadir’dir."2

"... Karada ve denizde ne varsa 0 hepsini bilir, O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile kendiliğinden düşmez, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı, kuruyu-ki apaçık Kitaptadır. Ancak o bilir."3, mealindeki ayet-i kerimeler, Allah’ın “ilim" sıfatının mahiyet ve kapsamını, nüfuz alanını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

İRADE: Cenab-ı Hakk’ın dilemesi demektir. O, bu sıfatında da sınırsızdır. O’nun dilemesine karşı koyabilecek, engelleyebilecek yada değiştirebilecek herhangi bir başka irade ve kudret söz konusu değildir. Yüce Allah, dilediği varlık ve hadiseleri dilediği yer ve zamanda, dilediği şekil ve miktarda varkılma veya yok etme kudret ve iradesine sahiptir.

O halde kainatı meydana getiren varlık ve oluşumların tamamı, geçmiş, bugün ve gelecek itibariyle Allah’ın dilemesiyle olmuş, olmakta ve olacaktır. O’nun her dilediği mutlaka olur, irade etmediği de asla meydana gelmez. 4

Kur’an-ı Kerim’de mealen; “Allah dilediğini yaratır. Bir işin olmasına hükmeder de onu dilerse ona ancak “OL" der, o da oluverir.”5 buyurulmuştur. Esasen Yüce Allah, varlık ve hadiselerin meydana gelişini periyodik olarak belirli sebeplere bağlamış, belirli bir süreç içerisinde meydana getirmektedir ki, Kur’an bize bunu “Sünnetullah” kavramı ile anlatmaktadır. Ayet-i kerimedeki “OL der, oda oluverir." şeklindeki ifade, Allah’ın ilim ve iradesinin sınırsız ve kuşatıcı olduğunu bütü bir varlık ve hadiseler zincirinin Allah’ın emrine kayıtsız-şartsız boyun eğdiğini, tedbirin içerisinde ve bittiği yerde Allah’ın iradesinin sürekliliğini insanoğluna kavratmak için olsa gerektir.

Varlık dünyası içerisinde insana bahşedilen akıl ve irade, onun isteme ve seçme hürriyetini ifade eder. İradesini kullanarak, isteyerek, karar vererek gerçekleştirdiği davranışlar, sonuç olarak sorumluluğu da beraberinde getirir.

Hukuk, bireyi söz ve davranışlarında ehliyet sahibi bir varlık olarak kabul eder, ya ceza veya ödüle layık görür. Burada hukukun temel hareket noktası, hiç şüphesiz insanın irade sahibi bir varlık oluşudur. Son evrensel din İslâm da, insanın bu yönünü dikkate almış, çocukları ve aklî dengesi bozuk olan kimseleri mükellef saymamıştır.

Esasen, isteyen, herhangi bir işi yapma veya yapmamaya karar veren insan, yaratan ise Allah’tır. Allah, ezelî ilmiyle insanın, nerede ve hangi konuda, iradesini ne şekilde kullanacağını bilir. Ancak Allah’ın bilmesi insan iradesini ortadan kaldırmaz.

Evren, sadece insan iradesiyle oluşan varlık, olay söz ve davranışlarından ibaret olmadığı gibi, bizzat insan bile duygu, düşünce ve bedensel oluşum açısından tam malik değildir. Çoğu zaman "Öyle kızmıştım ki kendime hakim olamadım." benzeri cümleleri sar- fetmesi, üzüntü sebebiyle felç geçirmesi, sevinçten çıldırması hep bu noksan hakimiyetin birer tezahürüdür. Aspirini ağzımıza koyup bir yudum su ile onu yutacak kadar irademiz vardır. Ancak ondan sonrasına karışamayız.

Aklın kavramaktan aciz kaldığı muazzam oluşumların, karmaşık dengelerin, muhteşem güzelliklerin teşhir edildiği kainât, bütün varlık ve hadiseleriyle Allah’ın emrine boyun eğmiştir. İstediği gibi evirir-çevirir, dilediği şekilde yaratır, irade ettiğini mutlaka yapar. Zira kainat mülkünün sahibi olduğu gibi, din gününün, ahiretin, mahşerin, sorgunun, ödül ve cezanın da yegane sahibi ve maliki O’dur.

Bu konuda Kur’an bize Allah’ı, “Fa’âlün limâ yürîd”161 olarak tanıtır. Dilediğini yapandır. Her ne isterse, dilediği gibi yapar da yapar. İradesi hiç şaşmaz. Bu sebepten mükafat ve ceza vadini gerçekleştireceğinde asla şüphe yoktur.7
TEKVİN: Yüce Allah’ın yaratma sıfatıdır ki, Kudret sıfatıyla adeta iç içedir. Varlık ve hadiseler dünyasını bu sıfatıyla var eder, diriltir ve rızıklandırır. Zira O, “Rezzak” isminin de sahibidir. “Şüphesiz Allah, herşeye hakkıyla Kaadir’dir.” “Allah, bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi de dört ayakla, Allah, dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah, herşeye Kaadir’dir."9 mealindeki ayet-i kerimeler, mevcudat üzerindeki ilahı İrade’yi, yaratılıştaki Kudret’in bir ve tek oluşunu ifade etmektedir.

Tanımlamaya çalıştığımız bu temel kavramlardan sonra Kader ve Kazâ terimleri üzerinde duralım:

KADER- Sözlükte herhangi bir şeyin miktarı, ölçüsü, bir şeyin yer ve zamanını tayin etmek "10 gibi manalara gelmektedir. Bu anlamlara işaret eden ayet-i kerimelerden bazıları mealen şöyledir:

“Şüphesiz Biz herşeyi belirli bir ölçüye göre yaratmışızdır."11

“Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan Allah, herşeyi yaratıp belirli bir ölçüye göre düzenlemiştir.” "12

Terim olarak kader; Cenab-ı Hakkin ezelden ebede kadar olmuş ve olacak şeylerin zaman ve mekanını, sıfatlarını, her türlü özelliklerini bilip ezelde o şekilde takdir etmesi "13, belirli bir plan ve ölçüye göre düzenlemesidir ki, Allah’ın ilim ve irade sıfatlarını ifade eder.

Kazâ terimi ise; “Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve ana-babanıza iyilik etmenizi buyurmuştur.” "14 mealindeki ayet-i kerimede emir, hüküm, buyruk manaları ifade ederken, “Allah, bunun üzerine iki gün içinde yedi -kat- gök var etti ve her göğün işini kendisine bildirdi.” "15 mealinde de yaratmak anlamında kullanılmıştır.

Bu açıdan baktığımız zaman kazâ; kader kavramı içerisinde şekli, miktarı, yeri ve zamanı, ölçüsü ve bütün özellikleri sınırsız bir ilimle irade ve takdir edilen varlık ve hadiselere hükmetmek, buyruğu altında bulundurmak ve yaratmaktır, şeklinde tanımlanabilir.

Allah’ın, kainat kitabını yazıp sonra da onu kendi halinde başı boş bırakan, müdahale etmeyen bir mimar olarak düşünemeyiz. Her an meydana gelen sayısız varlık ve hadiseler, harikulâde sanat ve mükemmel ölçüler, her an kontrol ve müdahaleyi gerektirirken, başıboşluğu ve ilgisizliği de şiddetle reddetmektedir. Evrenin akıllara durgunluk veren yapısı ve düzeni, ilim ve iradeyi gerektiren sınırsız bir kudretin eseri olduğuna göre, yaratma bir an bile sekteye uğramadan devam ediyor, demektir.

Yaratmanın ölçüsüz ve düzensiz olması Rabb’in ilim ve iradesine aykırıdır. Zira O, kusursuzdur, her türlü noksanlıktan münezzehtir, uzaktır. Öyle ise, yarattığı varlık dünyasına da belirli bir program ve ölçü elbette koyacaktır. Plan, program ve ölçünün şaşması ise O’nun sonsuz Kudretine aykırıdır.

“O ki, birbiri ile uyumlu yedi göğü yaratmıştır. Çok merhametli olan Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukuk görebiliyor musun?’"’61 mealindeki ayet-i kerime, bu gerçeğe dikkatimizi çekmektedir.

Esasen plansız, düzensiz, ölçüsüz ve kuralsız bir insan ve toplum hayatı düşünmek mümkün değildir. Devletlerin bünyesinde yer alan planlama teşkilatları, eğitimden ekonomiye kadar sosyal hayatın her alanındaki plan ve programlar içtimai birer realitedir. Ancak plan ve program tek başına bir anlam ifade etmez, uygulayacak kudretli bir ele ihtiyaç vardır.

Öğretmenin hazırladığı yıllık, günlük ve ünite planları, düzenliliğin sağlanması, eğitim-öğretim faaliyetinin gaye ve fonksiyonları açısından gerekli ve faydalı birer araç konumundadır. Ancak planlar ne kadar mükemmel olursa olsun, onu uygulayacak bilgili ve yetenekli öğretmene ihtiyaç vardır.

En basitinden düzensiz ve ölçüsüz bir harcama anlayışı, en küçük ekonomik birim olan bir aile bütçesini bile alt-üst etmeye yeterken, aklın kavramaktan aciz kaldığı şu muhteşem kainatın, sınırsız derecede varlık ve hadiselerin, mükemmel sanat ve oluşumların başıboş, plansız, programsız , düzensiz ve ölçüsüz olması düşünülemez. Şu kadar farkla ki, insanların plan ve programlarında sapma, şaşma ihtimali her an mümkün iken, Külli İrade’nin ilminde zerre miktar sapmaya şu girift ve muazzam kainatın tahammülü yoktur.

Yüce Allah sınırsız ilmiyle kainatta meydana gelmiş ve gelecek varlık ve olayları çok önceden en ince ayrıntısına kadar bilir ve takdir eder. İnsanın doğum ölüm çizgisi arasındaki dünya ve ölüm ötesi ahiret hayatıda bu bilgiye dahildir. Bilemez derseniz O’nun ilim sıfatına ters düşmüş, imanı bir konuda yanlışlığa girmiş olursunuz.

Ancak Allah’ın bilmesi, insanın cüz’i iradesini, isteyerek ve karar vererek herhangi bir davranışı gerçekleştirme özelliğini ortadan kaldırmaz. Cenab-ı Hakk’ın ilim ve kudreti, kainatı oluşturan bütün varlık ve hadiseleri en ince ayrıntısına kadar ihata etmiştir. Şöyle bir misal vermek mümkündür:

Bilim adamları, ay ve güneş tutul- masını-olağanüstü bir durum olmadığı sürece-olayın gerçekleşmesinden çok önce hesaplayabilmektedirler. Ancak ay veya güneş tutulması bilim adamları haber verdi, hesapladı, bildi diye gerçekleşmez. Olay kendi şartları, plan ve düzeni içerisinde meydana gelmektedir.

Diğer taraftan bizler, bugünden, Allah’ın bizim için yarın ne takdir ettiğini, gelecekte ne kazanıp-kaybedeceğimi- zi, şartlar göre irademizi kullanarak ne kadar tedbirli davranıp-davranmayacağımızı, nerede ve ne şekilde bu dünyadan, göçüp gideceğimizi bilemeyiz. Bütün bunlar bizim için birer gaybtır. Ancak Yüce Allah, sınırsız ilmiyle bütün bunları, hatta daha ilerisini elbette bilir ve takdir eder.

Öğretmen öğrencisini, bak evladım, böyle düzensiz, plansız, devamsızlık ve tembellik yapmaya devam edersen sınıfta kalacaksın diye uyarsa, öğrenci bu uyarıları dikkate almayıp aynı hayatına devam ettiğinden sınıfta kalsa, öğretmenine; sizin yüzünüzden başarısız oldum, siz bana sınıfta kalacaksın de- meseydiniz ben sınıfımı geçecektim, demeye elbette hakkı yoktur.

Öyle ise insan üzerine düşeni yapmakla yükümlü olduğu gibi, iradeye dayalı olarak gerçekleştirdiği davranışlarının sonuçlarına da katlanmak zorundadır. Diğer açıdan insanın, son derece sınırlı bir bilgiyle, bilmesi mümkün olmayan bir kavrama körü körüne bağlanarak, "ben ne yaparsam yapayım kaderimi değiştiremem” gibi gereksiz, anlamsız ve gerçek dışı bir anlayışa sahip olması, sadece sorumluluktan kaçması yada aklı ve iradeyi inkar etmesi manasını ifade eder ki, Kur’an ve Sünnette böyle bir anlayışa yer yoktur.

Roger Garaudy’nin şu tespiti ne kadar yerindedin "Üç çeyrek asır içinde müslümanların dört büyük uygarlığı yenileyerek dünyanın yarısı üzerinde hakimiyet kurmalarına yol açan bir imanı, kaderci-yazgıcı diyerek kötülemek, garip bir davranış olur. İslam’da yer alan zeka dinamizmi ve hareket, eski kaderci düşüncelere ters düşer. Aksi halde bu anlayış, milyonlarca insanı ayağa kaldıramazdı."17

Kader inancına bağlı olarak gelişen “ TEVEKKÜL” anlayışı, müslümanın sahip olduğu, olması gereken önemli bir tefekkür atmosferidir.

Kâinat mülkünün sahibi olan Yüce Allah, her varlık ve olayın meydana gelişini belirli prensip ve sebeplere bağlamıştır. Yağmur, buharlaşma, bulut ve yoğunlaşmaya, gece ve gündüzü dünyanın hareket ve dönüşüne, fotosentezi karbondioksit, su ve güneş ışığına, kazanç elde etme ve başarılı olmayı çalışmaya bağladığı gibi. Sünnetullah terimiyle ifade edilen bu ölçü ve prensipler, varlık dünyasının da bir anlamda ayakta durması, varlığını devam ettirmesi açısından temel sebepleri oluşturmaktadır.

Bu anlamda Tevekkül; kulun, üzerine düşen bütün tedbirleri aldıktan sonra işin sonucunu Allah a bırakmasına, bu konuda Allah’a güvenip yardımını istemesine denir.

Hayra yönelik her karar ve uygulamada başarıya ulaşmanın temel ilkesi çalışmak, azimli olmak, Allah’a güvenip dayanmaktır. Zira her varlık ve hadise Allah’ın ilim ve iradesi içerisinde, emri altındadır. Aldığımız her kararın, yaptığımız her türlü plan ve projenin gerisinde mutlak surette Cenab-ı Hakk ın da bir kararının bulunduğunu, İlâhi iradenin kainat bünyesinde her an cari ve geçerli olduğunu asla unutmamak gereklidir. O’nun izni ve bilgisi dışında bir yaprak bile dalından düşmediğine göre 18, dünya ve ahiret saadetini temin edecek bütün gayretlerde Allah’ın yardımına müracaat etmek anlamındaki tevekkül anlayışı, mü’minin hayata ve olaylara bakış açısını da oluşturmaktadır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:

Hak şerleri hayreyler,
Zannetmeki gayreyler,
Arif anı sey reyler,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, dua, tevekkülün özü ve şartı, tevekkül ise duanın neticesidir. Gayret bizden, başarı Allah’tandır.

---------------------------------------------------------------------------------

1  Al-i Imran, 191.

2 -  Al-i İmran, 29.

3 -  En’am, 59 (Ayrıca bkz. Enfal, 175-Mü’minun, 17- Mülk, 14. ayetler)

4 - Ali Arslan Aydın, İslam inançlan ve Felsefesi, s. 304

5 - Al-i imran, 47.

6 -  Burûc, 16.

7 - Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c8, s. 348, Akçağ Yay.

8 -  Nahl, 77.

9 -  Nur, 45.

10 - Mucemul Vasit, Arapça Lügat, Kader Maddesi, S. 725

11 - Kamer, 9.

(12) Furkan, 2.

(13) Ali Arslan Aydın, a.g.e, s. 360.

(14) isra, 23.

(15) Fussılet, 12.

(16) Mülk, 3.

(17) İbrahim Erol Kozak, Ibn-i Flaldun’a Göre insan- Toplum- iktisad, s. 230, 19. dipnot.

(18) En am, 59.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]