Tevhid Kalesine Sığınmak
Son, ilke dönüştür. (1) İlk insan topluluğu, Tevhid üzere idiler. Tek Millet ve tek Ümmet idiler.
Tevhidin ve imanın gereği olan tam teslimiyetlerini ortaya koymuş, yaratılış gayesi olan Şirk koşmadan, yalnız ve yalnız Âlemlerin Rabbi Allaha ibadet etmek vazifesini hakkıyla yerine getirmeye çalışan bir ümmet, İslam Ümmeti! Tevhid Milleti ve İslam Ümmeti, tek bir Millet, tek bir Ümmettir. İlk günden, son güne bu hakikatte hiçbir değişme olmamış ve olmayacaktır da!..
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
İnsanlar, tek bir Ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi
.(2/Bakara 213)
Abdullah b. Abbas (r.anhuma) ve Katâde (rh..a.)dan nakledilen bir görüşe göre, bu ayette zikredilen: Tek bir Ümmetten maksad, Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Nuh (a.s.) arasında yaşayan ve on nesil devam eden ümmettir. Bunlar, Hz. Nuh (a.s.)a kadar hak şeriat üzere tek bir ümmet olarak yaşamışlar. Hz. Nuh (a.s.)dan sonra ihtilafa düşmüşler. Allah da bunlara, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler göndermiştir. Bu izaha göre ümmet kelimesinden maksat, tek din üzerinde birleşen insanlar demektir. Bu hususta başka bir ayet-i kerimede:
Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı. (5/Mâîde, 48).buyrulmaktadır.(2)
İslam Milleti, İslam Dini üzere olan ve Tevhîd akîdesine katıksız iman eden ümmettir. İnsanlık tarihi boyunca hiç sarsılmadan ve dosdoğru yoldan asla sapmayıp hidayet üzere yoluna devam eden Tevhîd Milleti! Birbirlerini tasdik eden Nebî ve Rasullere tabi olmuş, iman etmiş ve itaat üzere teslimiyetini gösteren iman ümmeti... Kardeş olan müminler!.. Ayrı çağlarda ve ayrı ülkelerde yaşamış olsalar da iman kardeşi olduklarına inanan, Allahın hükümlerine, Rasulünün Sünneti ölçüsünce teslim olan Müslümanlar, birbirlerinin kardeşi ve Velîsi olanlar, her çağda ve her durumda, İman ve Tevhîd üzere olma konusunda direnmiş, şirk ve küfür cephesine karşı mücadele ve mücahedesini devam ettirmiş, akîdesinden asla taviz vermemiştir.
İslam Milleti, tek Millet ve tek Ümmettir. Onun karşısında olan küfür de tek Millettir.
İslâm Milleti, inancı ve karakteriyle hep öncü ve örnek olmuş, kendi mensuplarına hakkı ve sabrı tavsiye ederken, diğerlerinin hidayetine vesile olmak için gayret göstererek davet etmiştir
Bu çetin mücadelesi sırasında kuşandığı zırh, iman zırhı, kullandığı kılıç, Tevhid kılıcı, Kalkanı ise sabırdır. Dayanıp güvendiği Zât, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, sığındığı kala ise, Tevhid kalası!.. Küfrün ve şirkin ordularının saldırılarına karşı savunduğu ve sığındığı kala, Tevhid kalasıdır. Mümin Müslümanların tek sığındığı yerdir sapasağlam Tevhid kalası. Oraya sığınmayı emreden, yegane Rabbleri Allah Azze ve Celledir.
Emirül-Müminin İmam Ali (r.a.)ın rivayetiyle Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
-Lâ ilâhe illallah, Benim kalamdır. Kalama giren, azabımdan emin olur.(3)
Lâ ilâhe illallah Tevhid Kalesi!.. Allahdan başka hüküm koyucu ve hükmüyle hüküm olucu hiçbir ilâh yoktur!.. Her çağda, her yerde ve her hâlde mümin Müslümanların sığınacağı tek kurtuluş Kalasıdır. Sûrları mahkem, burçları yüce, başta en büyük düşman olan iblis olmak üzere şeytanlardan ve harbi insanlardan koruyan sapasağlam bir kala!..
Emirul-müminin İmam Ali (r.a.)dan Rasulullah (sav) şöyle buyurur:
Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
-Ben Allahım.Benden başka ilâh yoktur.Kim Benim birliğimi ikrar ederse, koruyucu Kalamın içine girmiş olur.Benim koruyucu Kalamın içerisine giren de, azabımdan emin olur.(4)
Allahdan başka ilâh olmadığını kalben tasdik, dil ile ikrâr ve varlığıyla isbat ederek, Muvahhid mümin müslüman olanlar, Allah Teâlânın koruyucu kalası olan Tevhid kalasına girmiş olur. Tevhid kalasına girenler, hem Allahın azabından, hem de küfür ve şirk cephesindeki saldırgan düşmanlardan emin olur.
Allahı Rabb, İslamı din, Kuran-ı Kerimi düstur, Rasulullah (sav)i önder kabul edip katıksız iman edenler, Tevhid kalasına girmiş ve emniyet içinde olan tek ümmettir.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin. (21/Enbiya,/92)
İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Benden korkup sakının. (23/Mümin, 52)
Bu Ümmet ve bu Millet, ilk Tevhid toplumu olan Âdem (a.s.)ın Ümmetinden, son Nebi ve son Rasul Rasulullah Muhammed (sav)in Ümmetine kadar, Allahı Rabb, İslamı din edinmiş, Kıyamete kadar ömrü devam edecek olan tek ümmet, tek Millettir.
Lâ ilâhe illallah Kalasını sığınmış, bu uğurda malıyla ve canıyla cihad eden İslam Milleti, Allahdan başka bütün sahte ilâhları ve yalancı rableri reddetmiş, tağutlaşan hiçbir gücü kabul etmemiş ve katıksız bir iman ile Allaha iman etmiştir!..
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Allah, gerçekten kendisinden başka ilâh olmadığına şahidlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de Ondan başka ilâh olmadığına adâletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan Ondan başka ilâh yoktur. (3/Âl-i İmrân, 18)
Şu hâlde bil, gerçekten Allahdan başka ilâh yoktur (Lâ ilâhe illallah). (47/Muhammed,19)
Allah!.. Âlemlerin Hâliki, Meliki, Rabbi ve İlâhı Allah Teâlâ, kendinden başka hüküm koyucu olmayan Rabb, şahidlerin en âdili, adâletinde ve şahidliğinde eşi, benzeri olmayan ilâh, kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik etti. Şahid olarak Allah yeter!(4/Nisa,166) O, varlıkların tek ilâhıdır. Ondan başka ilâh yoktur. Bütün varlıklar Onun tarafından yaratılmış, Onun kulları olup Ona muhtaçtırlar. O ise hiçbir şeye muhtaç olmayan, bütün âlemlerden müstağnidir. Melekler ve ilim sahibi olan kulları da, adâleti ayakta tutarak, yani âdil şahidler olarak, Allahdan başka ilâh olmadığına şahidlik ettiler.
Şu hâlde bil, gerçekten Allahdan başka ilâh yoktur. Ayet-i Kerimesi, Allahdan başka ilâh olmadığını haber vermektedir. Yoksa bu Ayet-i Kerimenin Allahdan başka ilâh olmadığını bilmeyi emreder olmasının bir faydası yoktur.(5)
İnsanLâ ilâhe illallah mutlak hakikatine katıksız bilip iman edince, Tevhid Kalasına sığınmış olur. Dünya hayatındaki izzet ve şeref, Ahirette ebedî cennete girmenin tek sebebi ve yolu Lâ ilâhe illallaha katıksız iman etmektir. Dünyada izzet, sıhhat ve afiyet. Ahirette ise ebedi cennet, Lâ ilâhe illallaha katıksız iman edip gereğini amel olarak ortaya koyup yaşamakla gerçekleşir.
Muaz b. Cebel (r.a.)ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (sav):
Cennet (kapısının) anahtarı, Lâ ilâhe illallaha (Allahdan başka ilâh olmadığına) şehadet etmektir.(6)
Yeryüzündeki müstekbirleri, özellikle işgal edilen İslam topraklarındaki egemen tağutları, bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddedip Allaha inanan mümin müslümanlar, kopması imkânsız olan kurtuluş kulpuna sımsıkı sarılmışlardır. (bkz. 2/Bakara, 256)
Said b. Cübeyr (rh.a.) ve Dahhâk (rh.a.), bu sapasağlam kulpun, Kelime-i Tevhid yani Lâ ilâhe illallah olduğunu söylemişlerdir. Mücahid (rh.a.)e göre İman, Süddi (rh.a)e göre ise İslamdır!..(7)
Bu tespitlerin aralarında hiçbir fark yoktur. Hepsi de hakka isabet eden görüşlerdir.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Ey iman edenler, Allaha, Rasulüne, Rasülüne indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. (4/Nisa, 136)
Rasul, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, müminler de. Tümü, Allaha, meleklerine, kitablarına ve Rasullerine inandı. (2/Bakara, 285)
Tevhid kalasına sığınmanın ve o kalada sabit kalmanın şartı, şirksiz ve küfürsüz bir imandır. Bu iman, amellerin en faziletlisidir. Bu saf imana, şirk ve küfür bulaştırılmadığı gibi, bidat ve hurafede karıştırılmamalıdır. Rabbimiz Allah bunu emretmekte ve bundan razı olmaktadır.
Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor:
Rasulullah (sav)e
Amelin hangisi efdaldır? diye soruldu.
Rasulullah (sav):
Allaha ve Rasulune iman etmektir!buyurdular.8
Rabb olarak Allaha, Din olarak İslama ve Nebi olarak Rasulullah Muhammed (sav)e iman etmek, kalbin ameli olup diğer amellerin olmazsa olmazıdır. Fıtrat dini İslamın ilk ve temel rûknü imandır. Bu amel ile Tevhid kalasındaki yeri güzelleşir, derecesi artar!..
Öyleyse sen yüzünü, Allahı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allahın o fıtratına çevir ki, insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allahın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur.
İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. Gönülden katıksız bağlılar olarak, Ona (Allaha) yönelin ve Ondan korkup sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın. (30/Rum, 30-31)
Katıksız iman edip Tevhid kalasına sığınanlar, takvaya sarılıp Salih amel işlemelidirler.
Allaha ve Rasulü (sav)e iman eden müminler, Kitab ve Sünnet ile emr olundukları gibi amel edip teslimiyetlerini de gündeme getirmelidirler. İman ve itaat, birbirinden ayrılmamalı ve muvahhid mümin kulun kalbinde, beyninde, hâl ve hareketlerinde bir bütün olarak yaşanmalıdır.
Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar, Allaha ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık olanların tâ kendileridir.( 49/Hucurat, 15)
Kim Allaha ve Rasulüne itaat ederse, işte onlar, Allahın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.
Bu fazl (bol ihsân), Allahdandır. Bilen olarak Allah yeter. (4/Nisa, 69-70)
Kabul gören bir imanla iman edip takva ve salih amel ile imanını kuvvetlendiren Tevhîd Kalasına sığınan mümin müslümanlar, mümin kardeşleriyle kardeşlik ve velâyet bağlarını sağlamlaştırırken, onlara karşı saygı ve sevgilerini geliştirirken, şirki Tevhîde, küfrü imana ve tağutî düzeni İslâma tercih edenlerle ilişkileri keser, onlara karşı sevgi beslemez, onları müminlere tercih etmezler. İsterse en yakın akrabaları olsalar bile!.. Ancak bu akrabalar, harbî ve azgın müşrikler olmadıkları müddetçe, onlara İslâm davetini ulaştırmak ve İslâmı tebliğ edip hidayetlerine vesile olmak gerekir. Bundan dolayı, İslâmın, helâl gördüğü bütün durumlarda kendileriyle iyi geçinmek, onların kalblerinin İslâma ısınmasını sağlar. Müminler, bu konuda dikkatli ve hassas olmalıdırlar.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Allaha ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allaha ve Rasulüne başkaldıran kimselerle sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar. Bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki (Allah), kalblerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir.
Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır. Orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Ondan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allahın fırkası (taraftarı) dır.
Dikkat edin, şübhesiz Allahın fırkası (taraftarı) olanlar, felâh (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların tâ kendileridir.(58/Mücadele, 22)
Önce iman, sonra teslimiyet!.. İman kalbe yerleşmeden ve kişinin bütün varlığına egemen olmadan teslimiyetin meydana gelmesi, çok çürük temeller üzerinde sağlam ve süslü bina yapmak gibidir. Böyle bir teslimiyet, imana dayalı değil, menfaate dayalı bir teslimiyet olur.
Menfaatinden dolayı bugün İslâma teslim olanlar, yarın İslâm dışı tağutî düzenlere de teslim olabilirler. Dün dündür, bugün bu gündür menfaat anlayışıyla hareket edenlerin, teslimiyetleri ve amelleri, yarına kadardır. Onlar, dünyalık olarak nerede bir yağlı kemik bulurlarsa, oraya meylederler. Çünkü İslam görünmeleri ve teslim olmuş görüntüleri, imana dayanmadığı için kolayca hâl değiştirebilir.
İşgal edilen İslâm topraklarında egemen olan tağutî düzenlere sömürülen ve cahil bırakılan halk kitlelerin meyli, tağuti düzenlere destekleri ve tağutlara vekâlet vermelerinin sebebi, İmanının kalbe yerleşmemesi ve idrak edilmeyişindendir. İşgalci ve sömürücü tağutî güçlerin kalalarını savunan ve orada yer edinen bu halk kitleleri, kalplerini ihata eden katıksız bir iman ile inanamadıkça, tağutu reddedip ondan ilişkiyi kesmedikçe Tevhîd kalasına sığınmadıkça kurtuluşları söz konusu olamaz.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Bedevîler dediler ki: İman ettik. De ki: Siz, iman etmediniz, ancak İslâm (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman, henüz kalblerinize girmiş değildir. Eğer Allaha ve Rasulüne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şübhesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (49/Hucurat, 14)
Amellerin kabulü, kalbte bulunan iman ile gerçekleşir. Eğer iman kalbe yerleşmemiş, ya da şirke bulaşmış ise, yapılan amellerin hiçbir değeri olmaz ve kabul görmez
İman etmeyenler, imanla birlikte şirk koşanlar, amellerini boşa çıkarmışlardır
Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şübhesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. (39/Zümer, 65). (bkz (6/Enâm, 88)
Rabbimiz Allah Azze ve Celle, kalblere bakar. Kalplerde yer edinen şirksiz iman ve riyâsız niyet ile yapılan ameller kıymet kazanır. İman ile işlenen ameller, hayat örneğimiz Rasulullah (sav)in Sünnetine uygun olmalıdır ki, kabul edilen amellerden olsun
Ebu Hureyre (r.a.)dan Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Şübhesiz Allah, sizin bedenlerinize ve sûretlerinize bakmaz, lâkin kalblerinize bakar!
(Rasulullah,) parmaklarıyla göğsünü işaret etmiştir.(9)
Bir başka hadis de Ebu Hureyre (r.a.)dan Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Şübhesiz ki Allah, sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz, lâkin kalbleririnize ve amellerinize bakar.(10)
Nûmân b. Besîr (r.a.)dan Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Haberiniz olsun ki, bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki, iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozulur. İşte o (et parçası), kalbdir! (11)
Delil olarak beyan edilen ayet ve hadislerden apaçık anlaşıldığı gibi, Tevhîd kalasına sığınan mümin müslümanlar, kalben iman etmiş, gereği gibi tasdiki gündeme getirip şartlarına tabi olmuş, dili ile kalbindeki imanını idrak etmiş ve hâli ile bunu ispatlamıştır. Kalbi, dili ve hâli, iman üzere olduğunu apaçık ortaya koymuş olan mümin müslüman şahsiyet, Lâ ilâhe illallah Tevhîd kalasına sığınmada samimî olduğundan hiçbir şüphe kalmamıştır. Kalbiyle iman eden, yine kalbiyle şirk ve küfrü reddeder. Dili ile iman ettiğini beyan eden kişi, yine diliyle şirk ve küfrü reddeder. Hâli ile iman ettiğini beyan eden kişi, yine hâli ile şirk ve küfrü reddeder. İşte mümin müslüman olan sadık kişi, bu şahsiyettir.
Kalbine iman girmemiş, fakat diliyle imanlı olduğunu söyleyip de hâli ile bunun zıddına hareketler eden kişiler, nifâk ehli olanlardır. Ya da yalnızca dili ile müslümanlardan olduğunu söylemekte, fakat fikriyle, zikriyle, hâliyle, tavrıyla, malıyla, canıyla, cephesiyle, çoluk-çocuğuyla, yani varlığıyla tağutlardan yana olduğunu apaçık olan kişilerin, bu iddiaları ne kadar doğru olabilir? Sadece dili, ben de müslümanım demekte ama inancı, düşüncesi, hâli ve tavrı, diliyle söylediğini yalanlamakta! Bu tipler, yeniden gözden geçirilmeli, Kitab ve Sünnet ölçüsünce değerlendirilmelidir.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Münafıklar, sana geldikleri zaman: Biz, gerçekten şehadet ederiz ki sen, kesin olarak Allahın Rasulüsün. dediler. Allahda bilir ki sen, elbette Onun Rasulüsün. Allah, şübhesiz münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder. (63/Münafikun,1)
Sen onları gördüğün zaman, cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) sanki onlar (sûtün gibi) dayandırılmış ahşap kütük gibidirler.
(Bu dayanaksızlıklarından dolayı da) her çağrıyı kendilerinin aleyhinde sanırlar. Onlar, düşmandırlar. Bu yüzden onlardan kaçınıp sakının. Allah onları kahretsin, nasılda çevriliyorlar. (63/Münafikun, 4)
Gerçekten münafıklar, ateşin en alçak tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı bulamazsın. (4/Nisa, 145)
Rabbimiz Allahın buyurduğu gibi, Onlar, düşmandırlar. Bu yüzden onlardan kaçınıp sakının! Çünkü onlar, kalplerinde olmayanı dilleriyle söyler ve böylece birçok gafilleri aldatırlar. Onlar egemen tağutlara sığınmışken, onların safında yer almışken, müminlerle beraber Tevhîd kalasına sığınmaya çalışır, öyle görünürler. İslâmın, egemen tağutlar tarafından mahkum edildiği, toplumsal hareketlere asla karıştırılmak istenmediği ve bu konuda yasaklandığı, esaret altında ve işgal edilen İslâm topraklarındaki mustazaf, mümin ve müslümanlar, bu tiplere karşı çok uyanık olmalı, onlardan uzak durmalı ve onları uzaklaştırmalı!..
Ancak tevbe edenler, ıslâh ederler, Allaha sımsıkı sarılanlar ve dinlerine katıksız olarak Allah için (hâlis) kılanlar başka. İşte onlar, müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir ecir verecektir.(4/Nisa,148)
Küfürden, şirkten, tağuttan, tağuti ideolojilerden ve tağuta destek vermekten, İslâmın reddettiği bidat ve hurafelerden tevbe edenler, niyetlerini, düşüncelerini, şahsiyetlerini, hâl ve hareketlerini İslâmın kabul ettiği şekilde düzeltip ıslâh edenler, Allahın ipine sımsıkı sarılıp dini, Allah için hâs kılanlar, işte bunlar, mümin müslümanlarla kardeş olabilir ve birlikte bulunabilirler.
Lâ ilâhe illallah Tevhîd kalasına sığınmaya hak kazanan muvahhid müminler, Allahın dostlarını dost, Allahın düşmanlarını düşman olarak görmeli ve onlarla olan ilişkilerini bu ölçü ile düzenlemelidir. İlke dönüş olan sona doğru, dosdoğru yol üzere devam eden katıksız iman sahipleri, mutlaka bir vücûdun organları hâline gelmeli, baş başa bağlı, başta Kitab ve Sünnete bağlanmalıdır. İşte o zaman, Allahın izni ve yardımıyla kurtuluşa erilir.
Rabbimiz Allah şöyle buyurdu:
İman edenlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır.(30/Rum, 47)
--------------------------------------------------------------------------------------
1) Hayat örneğimiz ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.)den nakledilen bir hadis-i şerifte, bu ilke çok güzel ve net olarak beyan buyurulmuştur.
Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, sh.273.
el-Hafız İbn Hacer el-Askalânî, Metâlîbul-Âlîye, çev. Hüseyin Kaya, İst. 2006, c.5, sh.254, Hds.4401. İbn Ebi Şeybe, Müsned ve Teyalîsî, Müsnedden.
İbn Receb el-Hanbelî, Hadislerle İlim ve Hikmet-Câmiul-Ulûm vel-Hikem, çev. Ali Kaya, İst. 2006,c.2, sh.301-302, Hds.555.
2) Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsîrî, çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, İst. 1996, c.1, sh.518-519.
Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-î Kebir-Mefâtihul-Gayb, çev. Prof.Dr.Suat Yıldırım, Vdğ. Ank.1989 c.5, sh.60.
İbn Kesîr, Hadislerle Kurân-ı Kerim Tefsirî, çev. Dr.Bekir Karlığa-Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1984, c.3, sh.818.
3) Hasan Hüsnü Erdem, İlâhî hadisler, Ank. 1999, sh.13, Hds.1. Ebu Nuaym, İbn Neccâr ve İbn Asakîrden.
Not: Bu eser, Abdurrauf Münâvînin, el-İthâfatus-Seriyye bil-Ehâdîsîl-Kudsîyye adlı eseri esas tutularak hazırlanmıştır.
Kuzâî, Şihâbül- Ahbâr Tercümesi, çev. Prof.Dr.Ali Yardım, İst. 1999, sh.260, Hds.873.
Mürâvî, Feyzul-Kadir, c.4, sh.489, Hds. 6047nin şerhinde bu hadisi, Hakîmin Nîsabur Tarîhinden, Ebu Nuaymdan ve Deylemîden naklederek Hafız Irakînin Tahrîci Ehâdîsi İhya (c.1, sh.167) adlı eserinde isnadının zayıf olduğunu söylediğini kaydediyor. Prof.Dr. Ahmet eş- Şerebâsî, 75 Kudsi Hadisin Tercemesi, çev. Nâim Erdoğan, İste. 1981, sh. 177-178. Hakimin Nisabur Tarihinden.
6)İmam Suyuti, Câmius-sağir Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, vdğ. İst.1996, c. 3, sh. 76, Hds.2889 (6047), Şirâziden.
Mürâvi, Feyzul- Kadir, c. 4, sh. 489, Hds 6047. Şirâzîden, isnadı sahih.
Hasan Hüsnü Erdim, A.g.e. sh. 14, Hds.3 . Deylemi, ibn Abbas (r.ahhuma)dan rivayeteder.
5) İbn Kesir, A.g.e. c. 13, sh.7301
6) İmam Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, çev. Rıfat Oral, Konya, 2003, c. 1, sh. 41, Hds.29/29.
İmam Hafız el-Munziri, Hadislerle İslâm-Terğip ve Terhib çev. A. Muhtar Büyük çınar, vdğ. İst. T.y. c. 3, sh,369, Hds.16. Ahmed b. Hanbelve Bezzârdan.
7) Bkz. İbn Kesir, A.y.e. c. 3, sh.1025,
8 Sahih-i Buhâri, Kitabul -İman, B.17,Hds.19. Kitabul- Hacc, B.4, Hds.5,
Sahih-i Müslim, Kitabul-iman B.36, Hds.135,
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Fedailul-Cihad, B.22, Hds.1709.
Sünen-i Neseî, Kitabu Menasikul-Hacc, B.4, Hds.2614.
Kitabul-Cihad, B.17, Hds.31153116.
Sünen-i Dârimî, Kitabul-Cihad, B.4, Hds.2398.
Kitabur-Rikak, B.28, Hds.2741.
İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.1, sh.57, Hds.1/43.
9) Sahih-i Müslim, Kitabul-Birri ves-sılâ, B.10, Hds.33.
10) Sahih-i Müslim, Kitabul-Birri ves-sılâ,B.10, Hds.34.
Sünen-i İbn Mace, Kitabüz-Zühd, B.9, Hds. 4143.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned. C.2,sh.484, 539.
11) Sahih-i Buhârî, Kitabul-İman, B.39, Hds 45
Kitabul- Buyu, B.2, Hds.5.
Sahih-i Müslim, Kitabul- Müsakat, B.20, Hds.107-108.
Sünen-i İbn Mace, Kitabul-Fiten, B.14, Hds.3984.
Sünen-i Dârimî, Kitabul-Buyu, B.1, Hds. 2534.