Tevhidin İnsanlığa Mesajı
İslâm, var oluşu nasıl "vahdet’le açıklarsa, toplumu ve toplumla ilgili bütün kavramları da aynı şekilde açıklayıp yorumlar. Evrensel varlık düzleminde tevhîd, çeşitli ve çelişkili güçlere, tabiatüstü uyduruk varlıklara nasıl karşıysa, insan topluluklarında da insanın insana esaretine yol açan; sınıflar arası karmaşık toplum düzenleri ve içtimaî ilişkilere yani kısaca "insanî düzlemdeki şirke" de karşıdır.
Allah, bütün âlemlerin, inanan-inanmayan bütün insanların Rabbi yani Yaratıcısı, Yaşanası ve Eğiticisidir. Yarattığı insanlara karşı ilgisiz değildir. İslâm’ın konusu her yönüyle bizzat "insanın kendisidir. İslâm’ın sahası bütün yeryüzü ve bütünüyle kâinattır. İslâm, bütün insanlara gerçek Yaratıcısı ve Yöneticisini tanıtmak ve onu başkalarına kulluk etmekten kurtarmak ister. Bu nedenle de insanların yine kendileri gibi yaratılmış ve ölümlü birer varlık olan insanlar tarafından ortaya konulan sistemlere boyun eğdirilmesi esarettir. Gerçek hürriyete, Allah’a herhangi bir şekilde şirk koşmaksızın yönelmekle erişilebilir.
İslâm’ın dünya görüşünde insan yalnız bir güçten korkar, yalnız bir hâkimin önünde hesap verir, yalnız bir yöne yönelir, yalnız bir kaynaktan bir şeyler umar. Bundan gayrisi yanlış ve boşunadır. Tevhîd, insana hürriyet ve vekar bağışlar. Yalnız Allah’ın önünde boyun eğmek; insanın bütün yalancı güçlere başkaldırması, bütün utanç verici korku ve tamah zincirlerini kırması demektir.
Yüksek sıfatları olan, kardeşliği destekleyen, eşitliği seven, gerçek tevhîd inancını, birlik ve barışı temsil eden, insanı gerçek hürriyete eriştiren, insana insan olmayı en güzel şekilleriyle öğreten İslâm’dır.
İnsanlığın geleceğini karartmak isteyen sistemlere karşılık İslâm, insanlığın geleceğini dâima aydınlık tutmak istemekte, iyiye ve güzele dönüşümü, hiç bir sistemde olmayacak ölçüde son nefesinde bile olsa, insandan kabul etmekte, tüm insanlığa ümit ve müjde taşımaktadır.
İslâm’ı ve Kur’ân’ı tanıyan herkes iyice bilir ki; İslâm’ın ve İslâm toplumunun doğrudan varlığına yönelik tehlikeleri oluşturanlar, O’nu doğrudan inkâr ve reddetme¬mişler, İslâm’ın zahirî ibâdet şekilleri ve vicdanî bir kanaat olup, hayatla hiç bir İlgisi olmadığını söyleyerek, hayatı Yaratandan ayırmak istemişlerdir. Oysa islâm, insanlara her çağda hayat verebilen, hayatı bütün yönleri ve şubeleri ile kuşatan evrensel, çağlar üstü bir inanç sistemidir.
Kur’ân’a yani Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği "Son Mesajına’ dönüş, İslâm’ı yeniden tanımanın, uyanık olmanın, uyuşturucu cehaletten sıyrılmanın, gerçek anlamda dirilişin, kendini bilmenin, zulümden ve donukluktan, hor görülmüşlükten kurtuluşun ve tüm insanlığa karşı kurtuluş ışığını taşımanın yegâne yoludur. Her İslâm toplumu insanlığa karşı böyle bir görevle sorumlu olup, hiç bir İslâm toplumu "hayatı hayat yapan" böylesine yüce bir görevden müstağnî kalamaz.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in tanımıyla; ’Bütün insanlık Allah’ın (tek ve büyük) bir ailesi gibidir. O aile fertlerinin Allah katında en iyisi de, onlara en fazla yaran olanıdır.’ (Taherani’nin el-Kebir ve el-Evsal, Ebû Nuaym’ın el-Hilye ve Bayhakî’nin eş-Şuıab adlı eserlerinden naklen bkz. Aclunî, Keşfü’l-Hafâ-I. s. 457 1220 no.lu hadis)
İnsanlara yapılabilecek en büyük iyilik ve en yararlı hareket de, yine Peygamberimizce Tevhidin, yani Allah’ın insanlar için seçtiği dinin aydınlık mesajının insanlara taşınması olarak tarif edilmektedir. Çünkü bu mesaj, bütün insanlığın gerçek hürriyete erişmesinin, karanlıklardan aydınlıklara çıkışının, hayatın nasıl ve ne uğruna yaşanması gerektiğinin, Cennet Yurduna girişin, Allah’ın sevgi ve rahmetine kavuşmanın mesajıdır.
O, İslâm devletinin ilk kurucusu ve ilk devlet başkanıdır. Seçkin bir hâkim ve hatip olmasının yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’in icra (yasama) selâhiyetinin kendisine verilmiş olduğu kanun uygulayıcısı, sûretsiz bir ibâdetin dirilticisi ve aynı zamanda İslâm ordularının eşsiz komutanıdır.
Bütün insanlığın ve âlemlerin Yaratıcısı olan, hiç bir şeyi boşuna ve gayesiz yaratmadığını beyân eden Yüce Allah’ın sistemi İslâm’ı her yönüyle kavrayabilmek, çok yüksek bir ilmî kapasite gerektirmektedir. Günümüzde pek çok aydınımızın iyice anlayamadığı İslâmî değer yargılarını, örnek edindiklerini söyledikleri bazı batılı düşünürler, onlardan daha iyi kavramakta ve ifade edebilmekte veya düşünce ufukları İslâm’a yaklaşabilmektedir. Batılı bir düşünür olan Prof. Shandel’in, İslâm’ın dünyaya bakışıyla özdeşleşen şu sözleri de bunun bir örneğidir: ’İnsanların olmadığı yerlerde onlardan söz etmek, onlar adına konuşmak bir yalandır, utanç verici bir şeydir. Çünkü yalnızca Cenâb-ı Allah’ın, insanlar için karar verme hakkı vardır. Çünkü insanların hepsi O’nun temsilcileridir.’
1970’li yılların sosyalizmine yön veren ve etkileyen batılı Fransız düşünür Roger Garaudy (Recâ Carûdî) de 1985 yılında Cezayir’de bir basın toplantısında, İslâm’ı niçin seçtiğini soran basın mensuplarına şunları söylemiştir: "İslâm’ı niçin seçmeyeyim ki! Bütün dinler, felsefeler ve ideolojiler çağların arkasından sürüklendi, yok oldu gitti... İslâm ise, çağları arkasından sürükleyerek geldi. Kapitalizmin ve komünizmin hâkim sistemler olarak yeryüzünü etkilediği ve kendilerini yeryüzünün sahibi gibi gördüğü çağımızda, eğer her yıl 60 milyon insan açlıktan ölmekle yüz yüze geliyorsa, gerçek bir medeniyetten söz etmek imkânsızdır.’
Uluslararası ve kıtalararası mesafelerin giderek kaybolduğu, dünyanın kaderinin bir bütün hâline geldiği günümüzde hepimiz düşünmek zorundayız. Kendini dünyanın hâkimi ve sahibi sayan komünizm, temelden çöküntüye uğrayıp iflâs etmiştir. Aynı şekilde insanları dalâlet ve sapıklığın son haddine götüren kapitalizm de çok yakın bir zamanda yıkılacaktır. Bunun işaret ve emareleri kendini göstermiştir. Bu bâtıl ideolojilerin arasında, tebliğinden bu tarafa varlığını kuvvetli bir şekilde devam ettiren ve bütün insanları ışığıyla aydınlatan İslâm’ın özü, günden güne daha fazla anlaşılmaya başlanmıştır. Ve pek yakın bir zamanda da, bütün insanları bu ışığıyla kuşatacaktır.
Şimdi Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerin mânâsını ve güzelliğini daha iyi kavrıyoruz:
’Ey iman edenler! Size hayat verecek bir çağrı ile çağrıldığınız zaman, Allah’a ve Peygamberinin çağrısına gelin.’ (Enfal, 24)
’And olsun ki, biz elçilerimizi açık açık burhanlarla gönderdik ve insanların ’adaleti ayakta tutmaları için’ beraberinde Kitâbı ve mîzânı indirdik.’ (Hadid, 25)
Târih boyunca ne zaman insanların arasından bir peygamber gönderilse veya adaleti, eşitliği, kardeşliği savunan, insanları yaşadıkları toplumda olup bitenlerin farkında olmaya ve insanlar için taşıdıkları sorumluluğu anlamaya çağıran bir kişi çıksa, İslâm’ın ve insanlığın düşmanları hemen bütün güç ve imkânlarıyla bu insanı ve iyiliklerini yok etmeye girişirler.
Ey bilinçli insan! Allah’ın temsilcisi ve Muhammed (s.a.v.)’in vârisi olan insan... Bütün hareketlerinde âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber’i örnek almak ve insanlığa örnek olmak zorundasın.
Tevhidin hedefi olan türde, örnek bir cemiyet oluşturmak görevimizdir. Bütün insanlığın kurtarıcısı son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e inanan her insan bu mesuliyeti yüklenmiştir. Bütün çağdaş batılı düşünürlerin ve aydınların da değişik tür ve şekillerde insanlığın içtimaî bir karanlığa gömüldüğünü söyledikleri çağımızda, İslâm’ın diriltici soluğuna ve aydınlatıcı meşalesine her zamandan fazla ihtiyaç vardır. Bu sebeple de bütün dünyada "sosyal adalet" kavgası veren aydın nesle İslâm’ın tebliğini götürmek görevimizdir. Yıkılmaya yüz tutmuş dünya düzenlerinin bunalttığı insanlık, her yeri kaplamış olan zulmetin karanlığından ancak vahyin aydınlığıyla kurtulabilir.