* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Resûle Uymamak Allah'a İsyândır  (Okunma sayısı 132 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7249
Resûle Uymamak Allah'a İsyândır
« : Aralık 14, 2021, 08:54:49 ÖÖ »
Resûle Uymamak Allah'a İsyândır


Nisâ sûresinde meâlen buyuruldu ki: "Resûlüme itaat eden, elbette Allahü teâlâya itaat etmiştir."
 
Ebû Bekr Muhammed el-Mısrî hazretleri kıraat ve tefsir âlimidir. 304 (m. 916)’da Mısır’da Asvan şehrinde doğdu. Kahire’ye giderek meşhur kıraat ve tefsir âlimlerinin derslerine devam etti ve icazet aldı. 388’de (m. 998) Kahire’de vefat etti. “el-İstiğnâ fî Ulûmi’l-Kur’ân” isimli eserinde şöyle buyuruyor:

Hadis-i şerifte, Müslümanların yetmişüç fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu yetmişüç fırkadan her biri, İslâmiyete uyduğunu iddiâ etmektedir. Cehennemden kurtulacağı bildirilen bu fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemektedir.

Mü'minûn sûresi, ellidördüncü [54] ve Rûm sûresi otuzikinci âyetinde meâlen, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmektedir) buyuruldu.

Hâlbuki, bu çeşidli fırkalar arasında kurtulucu olan birinin alâmetini, işaretini, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” şöyle bildirmektedir:

(Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gittiği yolda bulunanlardır.) İslâmiyetin sahibi kendini söyledikten sonra, Eshâb-ı kirâmı da, söylemesine lüzûm olmadığı hâlde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshâbımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshâbımın gittiği yoldur) demektir.

Nitekim Nisâ sûresi, yetmişdokuzuncu âyetinde meâlen, (Resûlüme itaat eden, elbette Allahü teâlâya itaat etmiştir) buyuruldu. Resûle itaat, Hak teâlâya itaat demektir. Ona uymamak, Allahü teâlâya isyândır. Allahü teâlâya itaatin, Resûlüne itaatten başka olduğunu sananlar için nâzil olan, Nisâ sûresinin, (Allahü teâlânın yolu ile, Resûlünün yolunu birbirinden ayırmak istiyorlar.

Senin söylediklerinin bazısına inanırız, bazısına inanmayız diyorlar. İkisi arasında ayrı bir yol açmak istiyorlar. Bunlar, elbette kâfirdir) meâlindeki yüzkırkdokuzuncu âyeti, bunların kâfir olduklarını bildiriyor.

Eshâb-ı kirâmın yolunda gitmeyip de, Peygambere uyduğunu söyleyen, yanılıyor. Ona uymuş değil, isyân etmiş oluyor. Böyle yol tutan, kıyâmette kurtulamıyacaktır. Mücâdele sûresinin, (Doğru bir şey yaptıklarını sanıyorlar. Biliniz ki, onlar yalancıdır, kâfirdir) meâlindeki onsekizinci âyeti bu gibilerin hâlini gösteriyor.

Eshâb-ı kirâmın yolunda giden, hiç şüphe yok ki, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Allahü teâlâ, bu fırkanın yorulmadan, yılmadan çalışan büyüklerine, bol bol mükâfat versin! Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. Çünkü, Peygamberimizin Eshâbına dil uzatan, bunlara uymaktan, elbette mahrumdur.
 
 Bazı âlimler, dün bir nebze üzerinde durduğumuz îmânın şubelerinden murâdın, adedin hakîkati olduğunu, nassın evvelâ altmış küsûra dâir vâki' olup sonradan bu artınca on daha ilâve edildiğini belirtmişlerdir. Yine bazı âlimler, bunu ictihâd yoluyla saymaya çalışmışlar, hattâ Beyhakî ile Abdü'l-Celîl ise birer "Şuabu'l-Îmân" kitâbı yazmışlardır.

Hadîste îmân, dalları bulunan bir ağaca benzetilmiştir. Binâenaleyh amellere îmân itlâkı mecâzdır. İmâm-ı Kastalânî, konunun sonunda, hadîsin senedinden bahsedip metni Ebû Dâvûd'un es-Sünne, et-Tirmizî ve en-Nesâî'nin el-Îmân bölümlerinde zikrettiklerini, ayrıca İbn-i Mâce'nin de hadîsi eserinde ihrâç ettiğini belirtmiştir. [Tirmizî, “hadîs hasen sahihtir” demiştir.]

Sıddîk bin Hasen Kınnevci'nin, îmânın şu'beleriyle ilgili olan hadîs hakkındaki îzâhları, Kastalânî'nin îzâhlarının hemen hemen hepsini ihtivâ etmektedir. Onlara güzel bazı ilâveler de yapılmıştır.

Bundan önceki makâlelerimizde, Sahîhu’l-Buhârî ve Sahîh-i Müslim şerhlerine temâs etmeye çalıştık; bugün de Ebû Dâvûd ve Tirmizî şerhlerinden bazı nakiller yapalım... Sünenü Ebî Dâvûd'da "Kitâbu's-Sünen"de hadîs şu lafızlarla vârid olmuştur:

"Îmân yetmiş küsûrdur. Efdali (Lâ ilâhe illallah) demek, ednâsı yoldan kemiği uzaklaştırmaktır. Hayâ, îmândan bir şu'bedir."

Allâme Ebu't-Tîb Muhammed Şemsi'l-Hak el-Azîmâbâdî'nin "Avnu'l-Ma'bûd Şerhu Süneni Ebî Dâvûd" isimli şerhinin metin kısmında "bid'" kelimesinden sonra, köşeli parantez içinde "bid'a", "el-azm=kemik" kelimesinden sonra ise yine köşeli parantez içinde "el-ezâ=eziyet veren şey" kelimeleri konulmuştur. Şerhte 70 küsûr lafzından sonra, "yani şu'be" lafızları kaydedilmiş, bid' kelimesinin ma'nâsı uzunca verilmiş; sonunda meşhûr lügat âlimi el-Halîl'den 7 sayısı rivâyet edilmiştir.

"Ednâhâ" lafzı, mikdâr bakımından en aşağısı şeklinde îzâh edildikten sonra, imâtanın izâle olduğu, el-azm yerine bazı nüshalarda el-ezâ lafzının geçtiği ve bunun da diken ve taş gibi ezâ veren şey olduğu belirtilmiş, sonra da hayânın îzâhına geçilmiştir.

el-Hattâbî'nin (319-388) "Meâlimu's-Sünen" isimli Sünenü Ebî Dâvûd şerhinde, bu hadîsin îzâhı sadedinde, önce "bid' " ve "neyyif" kelimeleri arasındaki fark belirtilmiş, birincisinin 3'ten 10'a kadar olan sayıları, ikincisinin ise 1'den üçe kadar olan sayıları ifâde ettiği kaydedilmiş, şer'i ma'nâda îmânın ne demek olduğu, hayânın îmân şu'belerinden biri bulunduğu ve hayânın ma'nâsı, mü'minler arasında îmân ve dereceleri husûsunda tefâdul ve tebâyün bulunduğu, yanî fazîlet bakımından farklılık olduğu belirtilmiştir.

Sünenü't-Tirmizî'de ise, hadîsin iki değişik rivâyeti vardır.

Birincisi: "Îmân, yetmiş küsûr bâbdır; en aşağısı, eziyyet veren şeyi yoldan izâle etmek ve en yükseği de lâ ilâhe illallah demektir."

İkincisi ise: "Îmân 64 bâbdır" lafızlarıdır.

Vehbi Tülek.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7249
Ynt: Resûlullah'a Tam Tâbi Olmak İçin
« Yanıtla #1 : Nisan 17, 2022, 08:28:26 ÖÖ »
Resûlullah'a Tam Tâbi Olmak İçin

"En büyük hayır ve iyilik; söz, işler ve davranışlarda Resûlullah'a uymaktır."
 
Seyyid Abdülvehhâb Buhârî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1525 (H. 932)'de Hindistan’da Delhi'de vefât etti. Mültan'da, Seyyid Sadreddîn Buhârî'den naklî ilimleri ve tasavvuf ilmini tahsil edip, yüksek derecelere kavuştu. Seyyid Sadreddîn Buhârî'den şu sözleri duydu:

"Dünyâda iki büyük nîmet vardır. Bunlar, bütün nîmetlerden üstündür, lâkin insanlar bu iki nîmetin kıymetini bilmiyorlar. Onlara kavuşmaktan gâfil bulunuyorlar. Birincisi; iki cihânın efendisi Muhammed aleyhisselâmın mübârek vücûdunun, Medîne-i münevverede bulunmasıdır. İkincisi ise; Kur'ân-ı kerîmdir.

Hak teâlâ, onunla söylüyor ve insanlar bundan gâfillerdir."

Bir tefsîri vardır. Kur'ân-ı kerîmin tamâmına yakınını, Resûlullah efendimizin medhi ve zikri ile tefsîr etmiştir. Orada ilâhî aşkın inceliklerinden ve muhabbetullah sırlarından çok şeyleri açıklamıştır. Tefsîrinin bir yerinde; "Ey îmân edenler; namazlarınızda rükû ve secde edin. Rabbinize ibâdet edin ve hayır yapın" meâlindeki Hâc sûresi 77. âyet-i kerîmesini tefsîr ederken buyurmuştur ki:

"En büyük hayır ve iyilik; söz, işler ve davranışlarda Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) uymaktır. Resûlullah'a tam tâbi olmak için, kâmil bir zâtın, yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehberin sohbetinde bulunmak lâzımdır.

Öyleleri vardır ki, Allah adamlarından biri ile bir sohbette, mârifet ve saâdete kavuşur. Kalbinde Allah sevgisi artar ve o zâtın kalbinden kendi kalbine feyiz akar. Bu bir sohbet, onun ömrünü arttırıcı olur. O zâta olan muhabbeti, Allah ve Resûlüne olan muhabbetini arttırır. Hâllerin kalpten kalbe geçişinin hikmetine gelince; Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmı ülfet, rahmet ve keremle yarattı. Onu kendi ahlâkıyla ahlâklandırdı. Bu ahlâktan biri şevktir.

Resûlullah efendimiz, Allahü teâlâdan bildirerek buyurdu ki: (Ebrârın beni görme şevki uzadı. Benim onları görme şevkim daha kuvvetlidir.) Demek ki, Peygamber efendimizi bu ahlâkta kemâl üzere yarattı ve O, şevk sahiplerine müştâk, can atan biri oldu. O'nun şevki, şevk, aşırı istek sâhiplerinden kuvvetli oldu. Resûlullah'ın bu şevki, kalbden kalbe kıyâmete kadar, vârislerine ve tâbilerine zamânındaki gibi intikâl eder. Bu da, sohbet ve ülfetle, yakınlıkla şevk sâhiplerinden şevk sâhiplerine geçmekle olur. Sohbet yakınlık için, yakınlık nîmet için, nîmet lezzet için, lezzet ise kavuşmak içindir. Kavuşmanın çeşitlerinin ve semerelerinin artmasının ise sonu yoktur. Yazı ve söz ile anlatılması ve anlaşılması çok zordur."

Vehbi Tülek.