Yâ Resûlallah! Bize De Şefaat Edecek Misiniz
Şefaatim, ümmetimden Allaha hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenleredir. Sizler de şahit olunuz!”
Kasım bin Fazl es-Sekafî hazretleri hadis âlimidir. 397’de (m. 1006) İran’da İsfahan’da doğdu. İlk eğitimine İsfahan’da başladı. Hadis tahsili için Bağdad, Şam ve Haleb’e gitti. Memleketine dönerek talebe yetiştirdi. 489’da (m. 1096) vefat etti. “es-Sekafiyyat” adlı hadis kitabı vardır. Bu eserdeki bazı hadis-i şerifler:
Avf bin Mâlik (radıyallahü anh) anlattı: Bir gece Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), bize bir yerde durup dinlenmemizi emir buyurdular. Herkes devesini çöktürdü. Gece bir müddet sonra dikkat ettiğim hâlde, Resûlullahı göremeyince telâşlandım. Aramaya başladım. Sağa sola bakarak gidiyordum. Muâz bin Cebel ve Ebû Mûsâ’nın da aynı telâşa kapıldıklarını gördüm. Bu şekilde baka baka dolaşırken, vadinin üst taraflarından, değirmen uğultusuna benzer bir ses geldiğini işittik. Daha sonra Peygamberimizi görüp telâşımızı anlatınca, buyurdular ki:
“Geceleyin Rabbimin katından gelen bir melek, ümmetime şefaat etmekle, onların yarısının Cennete girmesini kabul etmek arasında beni muhayyer bıraktı. Ben de şefaat etmeyi tercih ettim.”
Resûlullah efendimiz böyle buyurunca ben, “Yâ Resûlallah! Acaba bize de şefaat edecek misiniz?” diye sordum. Peygamber efendimiz “Elbette, sizler de şefaat edeceğim kimselerdensiniz” buyurdular. Daha sonra, Peygamber efendimizle birlikte kervanın yanına geldik. Onlar da Peygamber efendimizin kaybolmasından endişeye kapılmışlardı. Resûlullah “Bana Rabbimden bir melek geldi. Ümmetimin yarısını Cennete sokmakla, onlara şefaat etmem arasında beni muhayyer bıraktı. Ben de ümmetime şefaat etmeyi tercih ettim” buyurdu. Onlar da Peygamber efendimize, “Yâ Resûlallah! Acaba biz de şefaat edeceklerinin arasında var mıyız?” diye sordular. Resûlullah, Eshâbının etrâfına toplanmalarını beklediler ve buyurdular ki:
“Şefaatim, ümmetimden Allaha hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenleredir. Sizler de şahit olunuz!”
Ka’b bin Adiy (radıyallahü anh) anlattı:
Hire heyeti ile beraber Resûlullaha gelmiştik. Bize İslâmiyeti anlattı. Müslüman olduk ve memleketimize döndük. Çok geçmeden Peygamber efendimizin vefât haberi geldi. Bu haber arkadaşlarımı şüpheye düşürdü. “Eğer o, Peygamber olsaydı, ölmezdi” dediler. Ben, onların yanlış düşündüklerini anlatıp, “Ondan önce gelen peygamberler de ölmüştür” diyerek, İslâmiyetten ayrılmadım. Daha sonra Medine’ye gitmeye karar verdim. Hazreti Ebû Bekr’in yanına gelerek hâdiseyi anlattım...
Vehbi Tülek.