SEVGİYLE YAŞAMAK
Sevgiden uzak insanlarla geçinmek, anlaşmak zordur. Bu insanlara bazı şeyleri anlatmaya çalışmak boş yere gayret etmek gibi. Beklentilerinizi sınırlı tutmazsanız hep sükutu hayale uğrarsınız. Sevgisizlerde sevgi aramak gibi. Sevgi dilinizden anlayamayan, samimi halinizden etkilenmeyen, sizi gerçek kimliğinizle göremeyen biri sahiden var sayılabilir mi? Sevgiden-samimiyetten nasibi olmayan biri şeklen vardır, gördüğünü de sadece şeklen görür. Birinin varmış gibi görünmesinden, yalnızlık çok daha iyidir. Yokmuş gibi görünüp de yanınızda hissettikleriniz, yalnızlığınızı nasılsa hafifletecektir, giderecektir. Kuru gürültü ve kuru görüntü o gizli beklentilerinizi de engeller.
Bazen uzaktakiler yakındır, yakındakiler uzak. Önemli olan ruhî-kalbî-fikrî yakınlıkların varlık derecesidir. Gerçekliğimizi bu var oluşun şartları belirler. Ruhen, kalben, zihnen sevgiyle yaşamak, hayata bir başka türlü bakmakla mümkün. Öyle bakacaksınız ki içinize bir aydınlık doğacak. Bu biraz hüzünlü de olabilir. Sevgiyle yaşayan insan, her şeyi sevmez ama her şeye sevgiyle bakar. “Biz bütün insanları severiz,” denilemez. Böyle şey olmaz. Zalim sevilmez. Zalimi sevmek masuma zulmetmektir. Zalime sadece yardım edilir? Nasıl edilir? O’nun zulmüne mani olarak! Buğzetmek, bazen mükellefiyettir. Zalimin zulmüne elinle mâni olacaksın, gücün yetmiyorsa dilinle tepki göstereceksin, onu da yapamıyorsan kalbinle buğz edeceksin. Sevmek bazen suçtur. Bir hadis-i şerifte: “Kişi halîlinin yani sır dostunun dini üzeredir. Onun için her biriniz iyi bakın, kiminle dostluk ediyor, kimi seviyor.” Canım ne olur, herkesi sevelim! Cenab-ı Hakk her kulunu sever mi? Rahman’dır, Rahim’dir, Gafur’dur, Halim’dir, Rauf’tur, Latif’tir, Kerim’dir, Settar’dır, Tevvâb’dır; ama Kahhar’dır da, Müntakim’dir de! Çünkü Cenab-ı Hakk, Âdil-i Mutlak’tır. Kahrı da Afvı da, Mutlak Adalet’inin tecellisidir. O’nun merhametinden, O’nun rahmetinden, O’nun sevgisinden daha üstün bir genişlik (hâşâ) tasavvur olunabilir mi? Biz kimiz? Bizde olabilen sevgi, O’nun rahmetinden lütf olunandır; biz lütf olunana lâyık olabilsek, ne saadet!
Sevgisiz insan olmaz. İnsansız sevgi de olmaz. Sevgisizliğin ilk vahim ve sarsıcı sonucu hakikat sevgisi yokluğudur. Hakikat sevgisi olmayınca; hakkaniyet duygusu, insaf, şefkat, merhamet, insanın kişiliğine saygı, hoşgörü, hasletleri de gelişmez, tezahür etmez. Hakikat sevgisi olmayınca; özeleştiri, kendini denetleme ve aşma bilinci, düşünce ve çözüm üretme çabaları ve heyecanı ile ilgili ilkeler de tutunamaz. Böyle olunca kim kime ne anlatacak, kimler bir verimli düşünce birikimi oluşturacak, pratik çözümler üretmenin yolu nasıl açılacak ve bizi sevgi toplumuna götürecek gelişme nasıl sağlanacak?
Sevgisizlikten tıkandığımızın, samimiyetten uzaklaştığımızın farkında değiliz. Sevgiyle yaşamayan düşünerek de yaşamıyor ve geçirdiği tecrübelerden hiç faydalanamıyor. Hafızası da muhakemesi de zaafa uğruyor. Samimiyetsiz sevgi, sevgisiz samimiyet olmaz. Modern insanın kodları; sevgiden, saygıdan, samimiyetten, şefkat ve merhametten mahrumiyet olarak ortaya çıktı. Modern insanın hastalıklarından biri de sevmeye değil, sevilmeye-beğenilmeye çalışmasıdır. Bunun için olmadık kılıklara girmesi, bir yığın maskeler takınıp; insanlara gerçek yüzünü değil maskeli yüzünü göstermesi ve sonunda maskesini kendi gerçek yüzü sanması hastalıklı sevginin insanı ne hale düşürdüğünün ispatıdır. Toplum bu hale getirilince de insan arası ilişkiler sevgi değil, menfaat üzerine kuruluyor.
Sizin sevgi ve samimiyet diliniz anlaşılamıyor. Sevgisizlik, sizi kendinden mahrum etmenin sonuçlarını size yaşatmaya devam eder. Böylesi, sevgi yokluğundan bin beterdir! Sevmiyor değilsiniz, ama kendi içinizdeki sevgiye kendiniz hasretsiniz! Muhataplarınızdaki sevgisizlik-samimiyetsizlik, sizi öylesine hicrana sevk eder ki, herkes hayatını yaşarken siz; sevginizle-samimiyetinizle suçlu gibi ortada kalırsınız! Her şeye rağmen biz; sevgiye, samimiyete koşacak, sevgiyle ve samimiyetle yaşayacağız.Buradan başlamalıyız ve başlayabiliriz. Çünkü inançlarımızla düşüncelerimizi irtibatlandıracak olan kaynak sevgidir, samimiyettir. Biz sevgiyi çok çabuk ortaya çıkaracak bir fıtrata sahibiz. Sevgiyle doğduk.
İlahi sevgiden başlayan ve bütün varlığı kucaklayan bir rahmet düzenine uygun bir fıtrat üzere yaratıldık. Biraz kendimize gelme çabası göstererek onunla çabuk buluşuruz. Sevgiyle yaşamadan düşünce ve çözüm üretemeyiz bile. Sevgiyle yaşamak; hayata, düşünceye, mutluluğa açılmaktır. Sevgisiz yaşamak; tabir caiz ise, aklına, ruhuna açılan “huzur penceresi”ni nefsinin perdesiyle kapatmaktır. Unutmayalım ki; Sevgisiz zekâ, bizi küstah yapar. Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar. Sevgisiz diplomasi, bizi ikiyüzlü yapar. Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar. Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar. Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar. Sevgisiz güzellik, bizi gülünç yapar. Sevgisiz kudret, bizi zorba/despot yapar. Sevgisiz çalışma, bizi köle yapar. Sevgisiz sadelik, bizi değersiz yapar. Sevgisiz siyaset, bizi bencil yapar.
Sevgi toplumunda yüreklerdeki eskimeyen, pörsümeyen söz şudur:
“Vallahi birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. İman etmedikçe de cennete giremezsiniz.” Sevgi toplumunda, insan insanın kurdu değil, insan insanın cennetidir. “İslam’ın Hakikati” ezeli ve ebedidir, bütün mahlukâta, bütün mükevvenata şamildir. İslam’ın Hakikati, Hz.Adem’den başlar, Peygamber Efendimiz’le kemal zuhuruna erer. Nerede görürseniz görün; bir hâlin hakikati varsa, o hakikat İslam’ın Hakikati’nden bir cüzdür. Ama sevginin başı Muhabbetullahtır. O’nun mevcudiyeti sâfiyeti ve derinliği ölçüsünde diğer sevgiler değerlenir, derecelenir. Peygamberlerin ve onların dâvet mirasını üstlenenlerin, dâvetlerine muhatap olanlardan istedikleri tek karşılık “Sevgi” idi. Nebilerin dâvetleri karşılığında bir ücret istemedikleri Kur’an-ı Kerim’de sık sık vurgulanır. Çünkü maddi karşılığı olmayan bir iş, faaliyet, icraat, eylem, fedakarlık ve samimiyetin en büyük delilidir. Peygamberler kendilerini dâvet ettikleri hususlarda samimi olduklarını insanlara hatırlatmak için, ücret almadıklarını, ecri yalnız Allah’tan beklediklerini hep hatırlatmışlardır. Bütün bunlara mukabil insanlardan bir tek şey istemelerine izin verilmiş. O da “De ki: Ben buna karşı sizlerden bir ücret istemiyorum. İstediğim yalnızca yakın bir sevgidir.”(42 Şûrâ 23)
Kardeşini sevdin mi bir kez, kötülük yapamazsın ona. Eğer müminler elimizden, dilimizden emin olamıyorlarsa, sevgisizlik yüzündendir. Dinin, sevgi ve samimiyet olduğunu, sevginin “cennet” demeye geldiğini, sevginin “iman” demeye geldiğini unutmayalım.
Yaşar Değirmenci.