* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: DENGEMİZİ KAYBETMEYELİM  (Okunma sayısı 261 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
DENGEMİZİ KAYBETMEYELİM
« : Temmuz 06, 2019, 08:57:18 ÖÖ »
DENGEMİZİ KAYBETMEYELİM

Mütevazı şartlara rağmen yaşama sevincini etrafına aşılayan ve bir ışık gibi gözlerinde, halinde, tavrında taşıyan tam bir denge insanımız vardı. Bugün onun hasretini çekiyoruz. Yaşama imkanlarımız, yaşama sebebimizi tahrip etmemeli. Bazen acılar içinde kaldığınız da olur. Yalnızlaşabilirsiniz de. Başarısızlığa uğramış gibi görünmeniz de mümkündür. Fakat biliniz ki bunlar geçicidir. Dayanırsanız, kavuşursunuz, çözülürseniz, kaybolursunuz.   

Dindar topluluklarda etiket, diploma ve kariyer hastalık haline geldi. Mütedeyyin aile ve bireyler çalışma hayatında ve sosyal hayatta konumlarına karşılık gelmeyen şeyleri tercih etmiyor. Öyle ki bu hastalık evlilikleri erteliyor ve ailelerin çatısını dağıtıyor. Vahiy ve sünneti çağa taşıyamadığımız için birçok problemin üstesinden gelemiyoruz. Sünneti şekilcilik olarak görmenin ötesine geçip sünnetin manasını ve özünü kavramamız gerekiyor. Kur’an ve Sünneti aklımızı kullanarak psikolojik gerçeklikleri göz ardı etmeden gaye edinmeliyiz. İçi boşaltılmış dindarlığın olmaması için de, dindarlığı ‘dinde olanı yaşamak’ olarak düşünmemiz gerekiyor.

Allah müminlerin özelliklerini sırlarken “toplumsal işlerini danışarak yaparlar ve haksızlığa uğradıklarında meşru müdafaa için yardımlaşırlar” diyor. Şûra demek aklın saf tutması demektir. Şûra, akılların cemaat oluşturmuş bir şekilde namaz kılması gibidir. Kadın, erkek hepimizin fikir alışverişi yapması gerek. Ortak akılda mevcudun kat kat üstü bereket hasıl olur. Günümüzün en önemli meselelerinden biri de alimlerimizin konumlarını ve elindekilerini kaybetmemek için ilmi ile amel etmeyişi, gerektiği gibi davranış gösteremeyişidir. İnternet herkesi alim konumuna getirmekle kalmadı ahlakı zayıflatarak salih ameli rafa kaldırdı.

Önce kendimizi düzeltmekten başlamalıyız. ‘Ağaç doğrulmadan gölgesi doğrulmaz.’ Boşuna mı söylenmiş. Kalbin ne olduğunu bildiğimiz halde kalp kırmaktan vazgeçmeliyiz.  Mükellefiyet ve mesuliyetten vareste hale gelmenin formüllerini arayacağımıza bizden yardım/himaye bekleyenlerin elinden tutmalıyız. ‘Hüsnü zan imandandır’ ölçüsünü hatırlayıp, etrafımıza daha güzelce bakmayı öğrenmeliyiz. Kendine hoş gelmeyeni başkasına yapmayıp, kendimize hoş geleni başkaları için istemeliyiz. Bir kardeşimiz bir nimete mazhar olduğunda sevinmeli, bir musibete maruz kaldığında üzülmeliyiz. Hasetten-fesattan uzak durma vazifemiz olmalı. Kendimizden başka kimseye tahammülümüz yok. Sıhhatli düşüncenin yegâne yolu, nefsi bir tarafa bırakıp, akıl ve kalp ile düşünmektir. Öğüt vermek kolay, örnek olmak zordur. Vahyin inşa ettiği Müslümana ayetler ve hadisler ne güzel rehberlik eder. Rabbimiz bize ‘örnek kul Peygamber’ gönderiyor ki Rasulüllah Efendimizi takip edip sünnetini çağa taşıyalım.

İnsan basitleşmemeli/basitleştirilmemeli, kendi bulduklarının esiri olmamalı.

Elimizdeki her türlü maddi imkanlar, yaşayışımıza kolaylıklar getirici olarak görülmeli. Bunlar biz mutlu olalım diye var edilmişler. Acaba bize mutluluk yolunda ne kadar fayda sağlıyorlar? Şöyle gerçekçi derin ve kapsamlı bir kıyas bilançosu çıkarılırsa acaba ne gibi sonuçlarla karşılaşırız? Problem şurada: Eşya mı bize hâkim, biz mi eşyaya. Para mı bize hâkim, biz mi paraya. Araba mı bize hâkim, biz mi arabaya. Teknoloji mi bize hâkim, biz mi teknolojiye? Misalleri çoğaltabiliriz. Hâkim miyiz, mahkûm mu? Diyerek……

Andolsun sizin sıkıntılarınızın, problemlerinizin en güzel çözümü, çaresi, kurtuluşunuzun şifalı reçetesi, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur Allah’ın tek yetkili Rasulünde, onun yiğitliklerle, fedakârlıklarla, sabırla mücadelelerle dolu örnek hayatındadır. Allah’ın rızasını, âhiret hayatındaki mutluluğu umanlar, Allah’ı çok zikredenler, devamlı Allah’ın dininin tebliği ile uğraşanlar için O ‘üsvei hasenedir’ (onda örnekler vardır.)” (33 Ahzab sûresi 21. Âyet meali)

İslam bilinecek, her mümin kulluğunun gerektirdiği kadar din bilgisine sahip olacak, bu farzdır. Sonra bu bilgisini hayatına uygulamaya çalışacak; iradesi ve gücü zayıf kaldığı için bir güzel topluluk (Allah’ın salih bilinen kulları) ile beraber olacaktır. Allah’ın salih bilinen bir kulunu örnek almak istiyorsa onların ve onun ‘herkesin bildiği, bilmesi gereken sahih İslam bilgisine’ uygun olan davranışlarını örnek alacak, kendi yapamadığını onların nasıl olup da yapabildiklerini öğrenecektir. İmanı, iradeyi, Allah ve Resulullah sevgisini güçlendirecek tecrübe ve usullerinden istifade edecek ama Ehl-i Sünnet ilkelerine uymayan, ittifakla İslam dışı olduğu kabul edilmiş bulunan bir söz, bir davranış kimden gelirse gelsin onu reddedecek, kabul etmeyecek. Böyle hareket etmek şarttır.

‘Toplumsal-ekonomik-kültürel-siyasi’ değişimler, darbeler sebebiyle sıhhatli bir biçimde gerçekleşemedi. Nesiller heder oldu. İnsanlarımız acılı bedeller ödedi. Umutlar ertelendi, gelişmeler gecikti, müjdeler ertelendi, idealler yozlaştı. Her dönemeci, savrulup devrilen otobüs yolcuları gibi, kayıplarla ağır hasarlarla ve yaralanmalarla dönmek zorunda kaldık. Fark edilmese de herkesin ruhunda darp izi var. Birtakım çelişkiler, tutarsızlıklar, izahı zor tuhaflıklar, bundan kaynaklanıyor. Düşünerek ve hissederek yaşamak, maddeye bile hayat veren bir saadet yoludur.

Kendi değerlerinden, selamet ve saadete ulaştıracağından şüpheye düşmeleri. Bunun da sebebi ‘yenilmişlik psikolojisi’. Oysa ki yenilme sebepleri değerleri değil, aksine değerlerinden uzaklaşmış olmalarıydı. Burada mesele  çetrefilleşiyor. Yenilgi neydi, zafer ne? Kayıp neydi, kazanç ne? Bu sorulara bulunabilecek her tür cevap iki tasavvurdan neşet eder. Birincisi vahyin inşa ettiği bir tasavvur, ikincisi vahiy dışı bir kaynağın inşa ettiği bir tasavvur. Vahyin inşa ettiği bir tasavvura sahip olan için problem yok. Onlar probleme doğru teşhis koymayı bilirler.

Diğerleri ise problem hakkında en azından tereddüde düşerler. Bir ‘acaba’ oluşur. Değerleriyle ilişkisini değil, değerlerini sorgulama yanlışını tercih eder. Önce, tasavvurumuzu yoklamamız gerekiyor. Ondaki istikamet sapmalarını tesbit etmemiz şarttır. Bu sapmaları doğru ölçüye göre yeniden kontrol etmemiz ve düzeltmemiz icap eder. Bunu yapması gerekenler elbette kitleler değil. Sokaktaki adamdan bunu bekleyemeyiz.

Alimlerden, entelektüellerden, aydınlardan ve önder konumundaki insanlardan bekleyeceğiz bunu. Dünyayı, kendimizi, hayatı anlamak zorundayız. Siyaseti düşünceden tamamen koparan ‘gündelikçilik alışkanlığı’nı sıyırıp atmalıyız artık.

Yaşar Değirmenci.