ADALET PANKARTIYLA YÜRÜYENLERE!
Nedir bu siyasilerin, aydın geçinenlerin hali? Memleket, millet, devlet, vatan, bayrak, vs. düşmanlıkları tescilli insanların yaptıklarının karşılığı olan ‘ceza’ görmelerine, mahkemelerce mahkûm edilmelerine gösterilen tepkiler neyle izah edilebilir? Bunların savunuculuğunu yapanlar, sahip çıkanlar, bu mel’unların yaptıkları eylemleri teşvik eden basın mensuplarının, kısmen susturulmasına ‘basın özgürlüğü ülkemizde yok’ diyebilenler, hangi konumda olursa olsunlar, ‘ihanet şebekesi’ne ortaktırlar.
Tanımadığın insanları, pusuyla, tuzakla, çeşitli cinayet düzenekleriyle öldürüyorsun. Yahut öldürtüyorsun, bu durumu onaylıyorsun. Allah sana bunu ödetir. Öldürdüğün can, sahibinin bile değil; o bir emanet, Allah’ın emaneti. Böyle bir zulüm bu dünyada da karşılıksız kalmaz. Döner dolaşır, alnına kara bir bedbahtlık damgası gibi yapışır. Yeryüzünde bir masumu katleden hiç kimse âbâd olmamıştır. Cehennemi kendi içinde, sinende yaşarsın önce. Ruhun kirlenir pislenir, körelir. Bunu yapanlara sahip çıkmak, bunu yapanların eylemlerini yaptırtmamak ‘özgürlüklere engel olmak’ mıdır? ‘Basın özgürlüğü olmayan bir ülke’ yalan ve sahtekârlığını dillerine pelesenk edenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok etmek isteyen bütün dış güçlerle, şer odaklarıyla ortak hareket eden ‘vatan haini’ değil midirler?
15 Temmuz’da yapılanları ‘haberli, kontrollü ihtilal’ safsatası, yalanı, iftirayı atanlar kim olursa olsun insanlıktan nasipsiz olanlardır. Kendini, insanlığını, fıtratından gelen değerini,
Unutanlar insan olmaktan çıkanlardır. Bundan büyük bedbahtlık ve hüsran mı olur?
“Masum bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” ölçüsü bunun içindir. Göreceğin dünyevi karşılık; bütün insanlığın, bütün hayatın seni yok saymasıdır. İnsan olarak yoksun artık... Cana kastetmek, Allah’ın rızasına saldırmaktır, bütün mukaddeslere saldırmaktır. Halkın “yatacak yeri yok” dediği hal işte budur. Elleri kanlı olanın içi katran doludur. Hiçbir nimetten tat ve lezzet alamaz. Hiç kimse herhangi bir teröre hak vermek gafletine düşmesin. Allah’ın gücüne gider, gayretullaha dokunur. Mazlumun da zalimin de dini kimliği önem taşımaz. Zalim zalimdir, mazlum da mazlum. Bunlar insani gerçekliklerdir. Cana kastetmek, bambaşka bir günahtır, çok derin, çok şümullü bir isyandır. Hele çöpü tekmeler gibi adeta keyif için insan öldürmek, manevi bir intihardır. Her terörist canlı bombadır, canlı silahtır. Azmettirenler ve destekleyenler dâhil. İnsan olan, bunları yapmaz, yapamaz. Bunların hâmiliğini yapanları adaletin gereği olarak cezalandıran mahkeme kararını yok sayıp, teröristlerle beraber ‘Adalet İsteme’ yürüyüşü yapanlar ‘vatan/devlet/millet/bayrak’ düşmanlarıyla birlikte hareket ederek nasıl bir yapının adamları olduklarını ortaya koymaktadırlar.
Önce terörün ve terörü desteklemenin insani manasını ve terörün her türlüsüne karşı çıkmayı öğrensinler. Terörü meşru saymak bütün meşru değerlerin içini oyar, boşaltır; her işiniz ters gider, sebebini anlayamadığınız musibetlerle karşılaşırsınız. Düşünmeyi, hassasiyet göstermeyi, teröristlerle, mücadele edenleri ayırmayı, bütün bu özellikleri kaybettiniz. Şu terör musibeti olmasaydı, Türkiye bugün nerede olurdu? On binlerce can verdik. Onun dışındaki ekonomik, psikolojik kayıplarımızın haddi hesabı var mı? Maddi/manevi bir muhasebe yapamaz mısınız? Çok ağır bedeller ödedik, çok. Ve hâlâ da ödemeye devam ediyoruz. İnsan ne isteyeceğini, ne istediğini, ne istemesi gerektiğini bilmeli. Lehine ve aleyhine olanı bilmeli. Bazıları spekülatif polemiklerde çok usta oldular ama, doğru düşünmeyi hiç öğrenemediler. Hâkimiyetin milletin kendisinde olmasına tahammül edilememektedir. “Millî irade yok, ben varım” tafrasını atabilme cüretini dahi gösterebiliyorlar. Sizi insanlığa dâvet ediyorum.
Milletimize eskiden ‘Sadece sandıkta varsın, hayatta yoksun!’ dedirtiliyordu. 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanımızın davetine icabetle darbe planını bu millet bozdu. Başbakanımızın hayatını ortaya koyan mücadelesine sahip çıktı. Hayatta olduğunu gösterdi. Hükümetine de sahip çıktı. Demokrasiye geçişten bugüne milletimiz nasıl birmillet olduğunu bu dönemde gerçekleştirdi. Demokrasiye geçişten itibaren ilk defa, milletin ihtilali önlediğini gördükleri/yaşadıkları/bedel ödedikleri halde, takdir edip sahip çıkmaları gerekirken nasipsizliklerini, bu milletin evladı olmaktan uzaklaştıklarını eylemleri ile ortaya koydular. Son yürüyüşleriyle de bu millete ‘bunu yapanlara tükürmem bile, tükürüğüme yazık’ dedirttiler. Bilhassa şehit ve gazi aileleri ibretle/dehşetle bunların nasıl mahlûklar olduklarını görüyorlar. Dünya tarihine bile geçen bir millet olduğumuzu, dış güçlerin uşağı olmuş olanların bulundukları hal içler acısıdır. Bunlar hafıza kaybına uğramış insanların durumuna düşmüşlerdir.
Konusuz, meselesiz, anlamsız kavgalar yüzünden milletimiz çok sıkıntı çekti, çekiyor.
1968 solundan bugüne kalan tek eserleri, bölücü terördür. Başkalarına satılır hale geldiler. İfade vermekten kaçıp Avrupa ülkelerine sığındılar. Mültecileri ülkelerine sokmayan, Almanya, Fransa, ABD, gibi ülkeler ihanet içinde hareket eden aydın geçinenleri Batı başköşeye oturttu. Meclislerinde ödüle boğdular. Bunlarla ortak hareket eden eski gazetenin genel yönetmeni şimdiki milletvekilini ispatlı/delilli suçluyu partisinden atması gerekenlerin yürüyüş düzenlemeleri, ibretlik bir olaydır. Partilerinin de bittiğini gösterir. Bunlar, musibeti, belayı aradı ve aramaya da devam ediyor. İktidar tam bir samimiyet ve iyi niyetle, büyük siyasi riskleri göze alarak teröre son verici planlarını, projelerini gerçekleştirmeye çalışırken, ana muhalefet partisinin devleti parçalamaya çalışanlara sahip çıkması, gazeteci geçinen teröristlerin sözcüleri susturulduğu için ‘ülkemizde özgürlük yok’ diyerek Batı’ya malzeme vermeleri affedilir mi? Yaptıkları yürüyüşü meşru hale getirir mi?
CHP ve HDP, milletvekillerinden, seçmenlerine varıncaya kadar bütün ‘ihanet şebekeleri’nin ortakları gibi hareket ediyorlar.Bir de utanmadan yaptıklarına ‘yürüyüş provokasyonu’nu ilave ettiler. Terörün yanında olan, vatan, millet, devlet düşmanlığı tescillenmiş, gazeteciliği, PKK örgütünün elebaşlarıyla beraber olmayı, onları sevdirip kabullendirmeyi gündemlerinden hiç düşürmeyenlerle mücadeleyi tasvip ve tasdik etmeyenlerle ne konuşabiliriz ki? İnsanlığını kaybetmiş ‘bel hüm e dal’ sınıfına girmişler, kalpleri mühürlü, gözleri kör, kulakları sağır, insani özelliklerini (sevgi, saygı, şefkat, merhamet, vs.) kaybetmiş bu mahlûklara nasıl değer verilebilir ki? Mukaddeslerimize, değerlerimize karşı çıkanlara ne anlatılabilir? Memlekete, millete, ümmete, insanlığa faydalı olma, zararlı olanlarla mücadele meselesinde varını/yoğunu ortaya koyan hükümete yardımcı olmak hepimizin üzerine düşen vazifedir. Milletimin bağrı yanıyor. Kolay değil bu. Şehitlerimizin acısı, sadece yakınlarının değil, hepimizin yüreğini sızlatıyor. Nice günler, gözyaşlarımızla yaşıyoruz. Milletin çektikleri kimsenin yanına kâr kalmaz. Yaptıklarınızın cezasını er-geç çekeceksiniz. Utanmayı bile unutan zalimleri Allah’a havale ediyoruz.
Yaşar Değirmenci.