BAYRAMIN SEVİNCİ VE HÜZNÜ
Bayram, paylaşılan bir sevinç demek olduğuna göre, bugünlerde sevinçleri paylaşmalı; acıları ve yaraları birlikte sarmalıyız. Bayramlar, gönül imarına en güzel vesilelerdir. Kırılan kalpleri tamire, bozulan araları düzeltmeye en uygun zemin ve zamanlardır.
Peygamber Efendimiz, zaman zaman ashabına “Bugün içinizden bir hasta ziyaret edeniniz, bir cenaze teşyiine katılanınız ve bir yetim başı okşayanınız var mı?” diye sorarak Müslümanlara vazifelerini hatırlatırlardı. Belki her gün yapılması gereken bu görevleri bayram vesilesiyle yerine getiririz.
Bayram vesilesi ile ülkemizi de ayrıca düşünüyorum. Nasıl mı?
İnsanların birbirine sevgiyle-saygıyla davrandığı, kendileri için istediklerini, başkaları için de isteme; kendileri için istemediklerini başkaları için de istememe anlayışının hâkim olduğu bir ülke. İnsanlarının gönül aydınlığı ile aydınlanan, ruh ve düşünce zenginliğiyle çiçeklenen bir ülke. Mutluluğu da acıyı da paylaşabilenlerin, insanı insan yapan değerleri hiç unutmayanların ülkesi.
Komşulukların, dostlukların, arkadaşlıkların, akrabalıkların, vefakârlıkların hayatımıza yansıdığı bir ülke. Ağlamayı da gülmeyi de, çileyi de, başarıyı da terslikleri de bilen, taşıyan ve gerektiği gibi karşılayan “ölçü ve denge” toplumunun ülkesi.
Aydınlarıyla halkının kucaklaştığı, dünü, bugünü yarını; zaman ve mekân üstü bir tefekkür yüceliği ile yorumlayabilme ufkuna sahip insanların bulunduğu bir ülke. Dayanışmayı, yardımlaşmayı, bütünleşmeyi, havanın teneffüs edilmesi gibi son derece tabii bir tavır halinde yaşayanların ülkesi… Nefsiyle, inadıyla, öfkesiyle değil; aklıyla, idealiyle, yüreği ile düşünenlerin ülkesi… Aileyi göz bebeği gibi koruyan, muhtaç olduğu değerleri korumanın aileyi korumakla gerçekleşeceğini bilenlerin ülkesi… Yaşlıların, hastaların, muhtaçların; ilâhi emanetler gibi görüldüğü, onlara yakınlık göstermenin en derin ulvîliklere eriştirici bir imtihan nimeti olarak görüldüğü bir ülke…
Bayramlarda ‘nefs muhasebesi’ yapmayı da ihmal etmeyiz.
Günah ve isyan kirlerinden yıkanmaya temizlenmeye-arınmaya o kadar ihtiyacımız var ki.
İçinde bulunduğumuz nimetleri küçük görmeyip, gönderenin büyüklüğünü; işlediğimiz günahları, hata ve isyanları küçük görmeyip, bunları kime karşı işlediğimizi düşünmeye o kadar ihtiyacımız var ki.
Ümmet şuuru içinde hareket etmek de ayrı bir Bayram düşüncemiz.
Kudüs’ten, Bağdat’tan, Arakan’dan, Gırnata’dan, Semerkant’tan, Buhara’dan, Taşkent’ten, Üsküp’ten, Kosova’dan Kahire’den, Şam’dan haber alıyor muyuz? Edirne’den Kars’a kadar sınırlı bir coğrafyanız mı var? “Gönül Coğrafyanız” da mı sınırlı? Yüreğinizde sun’î sınırların dışındaki Müslümanlara, insanlara yer yok mu? Filistin halkı katledilirken, Çeçen halkı yurtsuz-yuvasız dağları mesken tutmuşken, Bağdat tanınmaz hâle getirilmişken biz nasıl bayram yapacağız? Yahut onları da düşünerek bayram yapamaz mıyız? Virâneye dönmüş topraklarında, çocuklarının öksüz, yetim ve boynu bükük girmeyecekleri bir bayramı hayal de mi edemeyiz? Mazlum, mağdur ve muhtaçların yarasını sarmak, yüreğini tamir etmek, onlara müşfik bir ana eli olmak için bütün imkân ve gücümüzü seferber edemez miyiz? Bir yetim başı okşayamaz mıyız, bir muhtacın ihtiyacını gideremez miyiz, bir fakiri soframızda misafir edemez miyiz? Ümmetçe başımız dik yaşadığımız, sevincimizin kursağımızda kalmadığı, yediğimiz lokmaların boğazımızda düğümlenmediği bir bayram… Ümmetin viraneye dönmüş topraklarında; çocuklarının öksüz, yetim ve boynu bükük kalmadığı bir bayram… Müslümanların yaptığı icraatlara düşmanlarının hayalinin yetişemediği, kendisini öldürmeye gelenlerin kendisinde dirileceği bir bayram… Dinde kardeşleri olmasa da yaradılışta kendisine eşit olan insanların, mazlum, mağdur, muhtaç ve mahrumların da unutulmadığı bir bayram… Ümmetin coğrafyasından feryatların yükselmediği oluk, oluk kanın akmadığı bir bayram nasip eder Rabbim inşaallah…
Sevmenin sevilmenin, özlemenin, özlenilmenin sevindirmenin ve sevindirilmenin hayata hakim olduğu bir bayram…
Sevinmeye susadım. Bayramı hak etmiş olmayı ne kadar da isterdim. Ağlamak yetmiyor, biliyorum. Dövünmek, sızlanmak pek bir şeyi halletmiyor.
Bayramın şahsında gaflet uykusuna yatmış 1,5 milyarlık İslam âleminin uyanışını Yusuf’unu gözleyen Yakup’ça bir hasretle bekliyoruz o bayramları…
Yardımına koşamadığımız bu kardeşlerimizin hiç olmazsa acılarını paylaşmalıyız. Çünkü acılar paylaşıldıkça küçülür, sevinçler paylaşıldıkça büyür.
İnşallah Cennet yürekli insanların ellerinde şekillenen “daha insan yüzlü” bir dünyada yaşayacağımız günler bayramımız olur.
Bayramlar eş, dost ve akraba ziyareti, fakir-fukaranın aranılıp sorulma fırsatlarıdır. Bayramlar akraba, dost ve yakınların ziyaret edildiği mutlu günlerdir. Bu günler; ebeveyn başta olmak üzere bütün akrabaları ziyaret etmek, bayram sevincini birlikte soluklamaktır. Ziyaretine gidemediğimiz yakınlarımıza hiç olmazsa çeşitli yollarla tebrik mesajları göndererek bayramlaşma halkasını genişletmektir. Toplumda fakir, yaşlı ve yetim gibi sokakların insafına, milletin vicdanına terk edilmiş yıkık gönüllü insanları aramak, onları da bayram sevincinden haberdar ederek yaşama mutluluğuna yardımcı olmak da görevimizdir. Ve hesap gününün sonunda; Rabbinin Rızasını kazanarak “gir cennetime!” müjdesine nail olunan “hakiki bayram”larda buluşuruz İnşallah…
İslam’da kardeşler arasını düzeltmek ve gönül imarı son derece önemli bir ibadet sayılmıştır. Çünkü insan gönlü, en değerli hazinedir. Gurbetimizi (garipliğimizi) mesrur eyleyen bir ışık düşürsün yüreğimize yüce Rabbim! Yüreklerimizin işgalden kurtulduğu, evlerimizin cennetin dünyadaki şubesi olduğu, meydanı bu toprakları cehenneme çevirmek isteyenlere bırakmadığımız şahsiyetini, tasavvurunu, kişiliğini, kimliğini, hayatını Kur’anın nuruyla inşa ettiğimiz günler bizim bayramımızdır. Allah’ım bu mübarek günlerde ateş altında, seni zikreden, sana sığınan din kardeşlerimize yardım et. Küffarın zulmünden kurtar, bu aziz dini payidar eyle! Ümmetimizi-milletimizi koru.
Bütün kardeşlerimizin Kurban Bayramını tebrik ediyorum.
Yaşar Değirmenci.