Tefrikaya Düşmeyip Birbirine Dua Edenler Olalım
Dua kitaplarımızda dikkate verilen şu misal hep hatırımızda olmalıdır.
Resulüllah aleyhisselam ashabına şöyle buyuruyor:
-Allahü Teâlâ’ya günahsız dille dua edin! Diyorlar ki:
-Yâ Resûlallah, günahsız dilimiz yoktur, nasıl günahsız dille dua edeceğiz?
Şöyle açıklar günahsız dille dua etmeyi:
-Sizin diliniz kendiniz hakkında günahlıdır, ama başkaları hakkında günahlı değildir.
Öyle olunca siz başkaları hakkında günahsız olan dilinizle dua edin, onlar da sizin hakkınızda günahsız olan dilleriyle dua etsinler. Böylece günahsız ağızlarla birbirinize dua etmiş, makbul duaları almış sayılırsınız...
Öyle ise çevremizdeki insanların makbul duasını almak için onların kalp ve gönüllerini kazanmaya gayret etmeliyiz ki, bizden memnun olan insanlar bize günahsız ağızlarıyla dua etsinler, biz de günahsız ağzımızla onlara dua edelim, böylece günahsız ağızlarla karşılıklı dualaşan bahtiyar bir toplumu da oluşturmuş olalım.
Günahsız ağızla duaya bu açıdan baktığımızda çok önemli bir birlik beraberlik hikmeti de dikkatimizi çekmektedir.
Çünkü çevremizdeki insanların kalbini, gönlünü kazanacak bir sevgi saygı içinde muhatap olmamız gerekir ki, onlar günahsız dilleriyle yaptıkları dualarına bizi layık görsünler.
Hatta kendimizi sevdirdiğimiz çevremizdeki bu insanlar bizi görünce sadece “Allah razı olsun!” deseler bu da bize makbul dua olarak yetip de artar bile. Her müminin hayatının hedefidir Allah’ın rızasını kazanmak. Böylece günahsız ağızla yapılan duaya önem verme hassasiyeti, birbirine dua edecek kadar karşılıklı sevgi saygı içinde olan bir toplumu da oluşturmuş oluyor.
Böyle olmaz da, çevremizi memnun edecek sevecen ve saygılı bir hâl ve ahlâk üzere olmazsak, elbette günahsız dille yapılacak dualardan da mahrum kalırız, kimse bizim için gönülden “Allah razı olsun” diye dua etme gereği duymaz, günahsız ağızlardan dua alma bahtiyarlığımız da söz konusu olmaz. Dinin, dinî inanç ve hayatın özü ihlâs, ihlâsın en önemli tezahürü, şaşmaz ölçüsü ve göstergesi de, Müslümanlar arasında birlik ve kardeşliktir; buna, bunun korunmasına verilen önemdir; Ensar gibi, Müslüman’ın Müslüman kardeşlerini ücrette ve hayırlarda kendisine tercih edebilmesidir. Dinimiz İslâm; “cemaat ve toplumlarının korunmasında en büyük faktör, en aşılmaz kale, ihlâstır, kardeşliktir, birliktir” der.
Ot gibi bitip ot gibi giden nice insanlar vardır ki, şahsî menfaatlerinin dışında hiç kimseye bir iyilik etme, kalp ve gönlünü kazanma gereği duymaz, toplumun sevgisini kazanacak bir İslâmî hizmetle meşgul olma ihtiyacı hissetmez. Öyleleri için günahsız ağızların duasını alma gibi bir bahtiyarlık da söz konusu olmaz.
Bütün bunları düşünürken kavli ve fiili dualarımız olmasını unutmamalıyız.
Şu sıkıntılı, zor, bunalımlı salgın döneminde maddi manevi sıkıntılarımızı paylaşmamız, birbirimize yardımcı olmamız, ‘infak’ özelliğimizi, cömertlik tarafımızı, isar ve digergâm uygulamalarını göstermemiz şarttır. Sonuç olarak da “üsveyi hasene” (örnek kul) ahlakını yaşatarak, hayata Peygamber ahlakını hâkim kılarak İslâm ile insanımızı buluşturalım.
Günümüzde bâtıl ve muharref dinlerin, insanlığa verebileceği bir şey kalmamıştır. Dünya; nefsaniyetin, bencilliğin, zulümlerin, küfür ve nifakın karanlıklarında can çekişirken, insanlığın tek ümidi İslâm’dır, İslâm’dadır. Bu sebeple;
İslâm’a dört bir yandan hücum ve taarruzların artmış olmasını, garip karşılamamak gerekir.
Ancak bu saldırılar, İslâm’la irtibatımızı zayıflatmak yerine, bilâkis onun kıymetini daha iyi takdir etmemize ve daha büyük bir aşk ve teslimiyetle yüce dinimize sarılmamıza vesile olmalıdır. İslâm’ı yok etmek isteyenler defalarca hüsrana uğramışlardır. Asırlarca Haçlılar, Moğollar, müstemlekeci batı istilâları İslâm’ı hüsrana boğmak için bütün güçleriyle defalarca kuşatmışlarsa da, nurunu tamamlayacağını vaad buyuran Cenâb-ı Hak İslâm’ı muhafaza etmiştir.
İslâm’a haset ve kin ile hücum eden düşmanları, bir başka cephede de kindarca fikir kumkumalarından hakikati örtecek karanlık maskeler oluşturma gayretine girişmişlerdir.
Ülke çapında bütün insanlar böyle düşünürler de günahsız ağızlarla birbirinin duasını alma niyeti içine girerlerse nasıl bir birlik beraberlik meydana gelir, ne türlü bir kucaklaşma ve kardeşlik duygusu hâsıl olur düşünebiliyor muyuz? Kaldı ki, bir müminin diğer mümine dua etmesi, o mümine iyilik etmesi demektir.
Rabbimiz ise, bir iyilik edene on sevap vereceğini bildirmektedir. Öyle ise müminlere dua eden kimse, dua ettiği insanlar sayısınca iyilik sevabı da kazanmakta, böylece sevap kazancı sınırsızlığa, yukarı yükselmektedir.
Haşr suresi 10. Ayeti unutmayalım.
“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde, iman edenlere karşı kin ve kıskançlık gibi duygulara yer verme! Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”
Yaşar Değirmenci.