* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Dinimiz Yaşanmadan Huzur Bulunmaz  (Okunma sayısı 91 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7635
Dinimiz Yaşanmadan Huzur Bulunmaz
« : Ocak 17, 2025, 08:07:14 ÖÖ »


Dinimiz Yaşanmadan Huzur Bulunmaz

İslam, hayatı kuşatan bir dindir. Camiden çarşıya, devletin başından dağdaki çobana, imamdan cemaate kadar herkese söyleyeceği sözü olan bir din. Medeniyetler yaptı, şehirler kurdu. Ordular yönetti, ülkeler fethetti. Nerede insan varsa, orada bulunmayı kendine uygun gördü. İslam, önceki dinlerin hepsinin kuşatıcısı, hayatın her alanını dolduran bir din olarak akidesini getirdiği kadar, Şeriat’ını da getirdi. İnsanları ikinci bir sisteme muhtaç bırakmadı. Bu dinin uygulayıcısı, dünyamız ve ahiretimizi kuşatan hayat anlayışımız için tartışmasız önderimiz ve örneğimiz Resulullah Efendimiz oldu. O, Allah’ın bize ‘üsve-i hasene’ güzel bir örnek olması için gönderdiği Peygamberidir. O’nu sevmemiz; beraberinde örneğimizin, rehberimizin de Peygamberimiz olmasını gerektirir.

Resulullah Efendimiz; Allah’ın bize sunduğu olmazsa olmaz örneğimizdir. İslâm’ın nasıl yaşanacağının en güzel ve mükemmel örneği. Bu sebeple huzur içinde yaşamak dinimizi n yaşanmasıyla olur.

Allah Resulü’nün yaşadığı “model hayat” hiçbir sahteliğe izin vermeyecek kadar gerçek ve açık olarak ortadadır.

Resulullah Efendimiz’in hayatı hep ifrat ve tefritten uzak, ‘itidal hayatı’dır. Bir tek tavrını, sözünü, işaretini gösteremezsiniz ki itidal güzelliği taşımasın.

Peygamberimizi sevmek; anlamak anlatmak, yaşamak ve yaşatmaktır. Dinimiz Peygamberimiz bilinmeden yaşanmaz. Hayat tarzımıza sokulmadan, vicdanlarda tutularak dinle imanla ilgi kurulamaz. Rejim kutsal hâle getirilen laiklik olduğu için mazeretlere sığınılmaz. Her hâl ve şartta yaşanan bir dinimiz olduğu unutulamaz.

Müslüman şahsiyet, İslâmî kimliğin gereği olan temel referansları koruyan bir hassasiyet içinde olmalıdır. O, akideye taalluk eden meselelerden tutun da siyasi-konjonktürel mülahazalara varıncaya kadar vahyin aydınlığında yol almalıdır.

Dinimizi sadece ibâdetten ibaret görme alışkanlığımız devam ediyor. Halbuki ahlak “din binası”nın temelidir.

Hele incelenmeyen, araştırılmayan, ciddiye alınmayan manevî değerlerimizden uzaklaşma, toplumsal çözülmenin müsebbibi olmuştur. Günümüzde “örnek Müslüman” olma şartlarını taşıyan şahsiyetler oluşturmaya bu toplumun o kadar ihtiyacı var ki!

İnsanımız ümitsiz, tedirgin, bunalımlı, yorgun, yalnız ve gâyesiz bırakılmaya çalışılıyor. Halbuki “Güven Toplumu”nun üyesi olmak istiyor. Bu talebi bir tek kişi karşılayabilir: Müslüman! Haliyle, kaaliyle, ahlakıyla, itikadıyla, ameliyle, muamelâtıyla “üsve-i hasene” olan örnek insan oluşuyla… Dillerin susup hallerin İslam’ı konuştuğu “Ahlak-ı Muhammediye”yi sosyal hayata hâkim kılan örnek insan! İhtiyacımız olan bu.   

İslam’ı bırakıp hayatı yaşamak, hayatı bırakıp İslam’ı yaşamak yahut İslam’ı ayrı bir dairede yaşamak.

Parçalanmış İslam, düşülen büyük hatalardan. Bunların hepsi yanlış. Doğru olan, İslam’ı hayatın içinde yaşamaktır. Düşünerek, duyarak, bütünlük şuuruyla yaşamak. İçiyle dışıyla, kalbiyle aklıyla, maddeyle manayla; su içer gibi, nefes alır gibi, yürür gibi, suyun akışı gibi bir tabiilik ile gelişerek/geliştirerek yaşamaktır.

Dini her meseleyi Allah ve Resulünün ölçülerine göre değerlendirmekle mükellefiz.

Sınırları aşmamak kadar, o sınırlar içinde sadece asgari icaplarla yetinmemek de önemlidir. Her zaman daha iyi, daha güzel insan ve Müslüman olmak ideali içerimizde capcanlı durmalıdır. Mutlaka yapmamız gereken sorumluluklardan kaçmamak. Kendimizi imtiyazlı olma tehlikesinden kurtarmak. Bu hususta Peygamber Efendimizin “Ey Muhammed’in kızı Fâtıma! Kendini ateşten koru! Çünkü ben, Vallahi Allah’tan sana ulaşacak bir cezanın önüne geçip de seni koruyamam.” İkazlarını unutmamakla mesulüz, mükellefiz. İnsanı ameli kurtaramaz, afv-ı ilahî kurtarır. Elbette ümitli olmak lâzımdır. Ama daima, bir gönül coşkusuyla gayret içinde bulunmak da lâzımdır. Sonra da gurura kapılmayıp, afv-ı ilahî’ye lâyık görülürsek kurtulacağımızın şuuru içinde yaşamak. Sorumluluğunun idraki içinde değilse, aldığı bilgi ve düşünce yardımlarını da değerlendiremez. İslam bilgi verir “düşünün” der; ölçü verir, “düşünün” der; misal gösterir “düşünün” der, tavsiyede bulunur “düşünün” der. Mutlaka düşünün! Düşünmezseniz; anlayamazsınız, uygulayamazsınız, yaşayamazsınız.

“Size sıkı sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız iki şey bıraktım: Allah’ın kitabı ve Resulünün sünneti.” Bu sebeple Müslüman kimliği Müslümanları kucaklayan, tüm insanların İslam’a yönelmesini arzulayan, hayat modelini konjonktüre göre değil; vahye göre şekillendirmeye çalışan, vahdeti ve ihlası önceleyen bir kimliktir. Bu çerçevenin dışında kalan anlayışları, kabulleri, pratikleri dışlamak kimlikte karşıtlık ilkesi uyarınca Müslüman kimliğinin gereğidir. İslam’ın, hayatı kuşatan bir din olduğunu unutmayalım.

Müslümanlar olarak bugün en başta gelen vazife ve sorumluluğumuz, İslâm’ın rahmet mesajlarını önce kendi hayatımızda yaşayarak göstermek, sonra da en yakınlarımızdan başlayarak insanlığa sunmaktır. İslâm’ı insanla buluşturmak. Bu görevi ihmal etmeyelim.

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap