* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Her Haman Nefs Muhasebesi Yapalım  (Okunma sayısı 301 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Her Haman Nefs Muhasebesi Yapalım
« : Ağustos 26, 2018, 10:05:23 ÖÖ »
Her Haman Nefs Muhasebesi Yapalım

Resulüllah Efendimizin ve ashabının hayatı içinde, İslâm’ın bütün hakikati; özüyle, ruhuyla ve bütün asli zenginliğiyle vardı. Onun ahlakı Kur’an idi… Kaynak, O’dur.

   İmam-ı Rabbani Hazretlerinin ifade ettiği gibi, tasavvufun öncesinde ilim vardır, bazı ilmi icaplar vardır… Hakikati bileceksin ki, hakikat ehlini tanıyabilsin. Her davete icabet edersen, perişanlığa sürüklenme ihtimali büyüktür. Bazı yanlışlıklar ve yozlaşmalar bunu bilmemekten, anlayamamaktan doğuyor.

   Nasipler niyetlere göredir. Yanlış bilgiyle, yanlış gayeyle başlamışsan, döner-döner başka bir yanlışa varırsın. İlimsiz, tefekkürsüz, şuursuz, hiçbir gelişme olmaz. Hiçbir müsbet amaca ulaşılamaz.

Aslî (Kur’anî) ölçüleri bileceksin ve o ölçülere sımsıkı sarılacaksın. Başka yol yok. Bu yolla birleşmeyen hiçbir tarikin de aslı yok.

   İstismarın malzemesi cehâlettir. Cehâlete taraftar olup istismara karşı çıkmak, bir başka istismar tavrıdır. Yıllardır hep söylendi “insanlarımıza dinini öğretelim” diye. Anlatamadık, dinletemedik. İnsanlar kolaycılığa meyyaldir. Çabucak bir yerlere gelmek ister. Emekten, bedel ödemekten, gayretten, pek hoşlanmazlar! Din eğitiminin ve öğretiminin önündeki en büyük engel budur. Bu iş zordur, incedir, derindir. Öyle 3-5 sayfa okumakla halledilmez. Üstelik günümüzün şartları mevcut zorlukları daha da artırmıştır.

   Her şeyden önce, bizim aydınlarımız İslam’ı bilmiyor. İslam’ı iyi bilmeyen; insanı da bilmez, kendini de bilmez, tarihi de bilmez, doğuyu, batıyı da bilmez. Fikrî-edebi hayatımızdaki kısırlığın sebebi de budur. Bizim hayatımız, bir aldanışlar ve aldatışlar meşheri. İnsanların anlamakta ve kabulde zorluk çektikleri husus, ilm-i ilahi’nin bizim cüz’i irademizi nasıl kuşattığıdır. Musa(a.s) Hızır kıssasındaki hadiselerin bize vermesi gereken ders; Peygamber dahi olsa verilen ilmin sınırlı olup her şeyi ihata edemeyeceğidir. İnsan bu! Nasıl yaratıldığını düşünmez, yapacaklarının nasıl bilindiğine takılır! Şöyle düşünmemiz gerekir:

Benim ‘kul’ olarak görevim, bir nefeslik nasibim kalsa da, bu hayatı ve bu dünyayı Rabbinin razı olacağı istikamet üzere değiştirmeye çalışmaktır.

Müspet değişim görünce sevinmeli, menfi değişim görünce üzülmeli, elbet. Her iki halde ‘itidal’ ölçüsüne sarılmak ve sığınmak suretiyle mücadele aşkını canlı tutmak .

Fikren-kalben-fiilen yürüyecek gücü olmayana, ne yapacağını düşünemeyene-bilmeyene, ilmin açtığı ufuklar dahil hiçbir şey fayda vermez. Aldatanlar da aldanmışlar arasından çıkar. Cehaletin diyalektiği böyle yürür. İstismar, ‘ihmal’ boşluğunda ve ‘cehâlet’ karanlığında şekillenip gelişir. Samimi olarak istismara muhalefet eden, ‘ihmal’ ve ‘cehâlet’ sebeplerine de karşı çıkar. Cahilin dindarlığı bile tehlikedir.

Sapmanın, yozlaşmanın güzeli olmaz. Güzel olan asliyettir. Asliyet, her tezâhür planında, itilip kakılmaya ve alerjik görülmeye başlandı. İslâm, bütün zamanların ve mekânların hakikatidir.

‘Evrensel’ tabiri yetmez. Bir tarih dönemi gösterilemeyecektir ki İslâmsız izah edilebilsin.

Münasebetin mahiyeti çok farklı olabilir; ama doğru izahın ışığı hep aynı yerden gelmiştir, öyle de gelecektir. Nefse hitap eden her şey serbestçe ve ihtirasla pompalanıyor. İslami eğitim-öğretim-tefekkür, hoş karşılanmıyor. ‘Tehlikeli madde’ gibi tecrit ve tahdit edilmek isteniyor. İşte o zaman da, bunalıma düşmüş insanlar, tutanın elinde kalıyor.

Kimdir bu hicranın gerçek sorumlusu? Cevap verilecek sual budur! Hem sebep ol, hem de sebebi olduğun hastalıklardan şikayet et! El insaf!

   İslâm’dan uzaklaşmaların ve yakınlaşmaların topluma akseden yönünü tesbit edin, huzur veya huzursuzluğun tablosunu elde edersiniz. Dolaylı-dolaysız, hakikatin bütünlüğüne bağlanmayan ve ondan nasip almayan hiçbir fikir insanları tatmin edemez, huzur veremez, geçici teselliler ve yardımlar dahi sunamaz. Bu şuurdan ve bu istikametten yükselecek mesajları bekliyor dünya…

Bazen düşünmüşümdür. Bir düğme olsa ve ona basınca istenilen gerçekleşiverse. Ben de “kendin için istediğini başkası için de istemek, kendin için istemediğini başkası için de istememek” kaidesinin yürürlüğe konulacağı düğmeye bassam, ne olur? Sadece bu, sadece bu kaide uygulansa ne olur? Lateşbih, ortalık cennete döner! Bu kaideyi sadece inananlar tam olarak uygulasa, yine de kâfi gelir. Fakat olmuyor işte! Niçin olmadığını da anlamak, teşhis etmek pek işimize gelmiyor. Dönüyoruz koca koca meselelerin tahliline, münakaşasına. Nasıl kurtulur memleket, nasıl kurtulur inananlar, nasıl kurtulur cihan?

Önce kendini bir düzeltsene, kalbin ne olduğunu bildiğin halde kalp kırmaktan vazgeçsene.

Mükellefiyetten vareste hale gelmenin formüllerini arayacağına şu yanındakinin elinden tutsana. “Hüsnü zan imandandır” ölçüsünü hatırlayıp, etrafına daha bir güzelce bakmayı öğrensene.

Kendine hoş gelmeyeni başkasına yapmasana, kendine hoş geleni başkaları için istesene. Düşünce ve muhasebeden kaçmasana, mazeretlere sığınmasana!

Dinin sadece bazı kuralları ve onlarla ilgili bilgileri değil, aynı zamanda bir ışığı var; ve insanın ruhu aklı, bütünlüğü o ışığa muhtaç. Bu, sonuçta insanın manevi varlığını ve bütünlüğünü unutup unutmamak meselesidir.

Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkanlarından mahrum bırakılan her inanç zayıflar, solar, küllenir. Dinin öz bilgileri; düşünceyle, hassasiyetlerimizle hemhal olup, içselleştirilerek şuur hali içinde hayatımıza yön vermelidir. Çünkü hayata müdahale eden bir dinimiz var bizim. Din; ruhu ve zihni ışıklandırmak ve hayatın içinde yaşanmak içindir, ezberlenip taşınmak için değil.

YAŞAR DEĞİRMENCİ.