DÜŞÜNELİM HAYATIMIZ ELİMİZDEN ALINMASIN
Yozlaştırıcı kültür hayatı, kültürel dinamiklerimizi dinamitleyen, yerle bir eden sığ, sığlaştırıcı ve her şeyi çözücü medya rejimi, çocuklarımızı elimizden alıyor.
Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama çocuklarımızı korumakta zorlanıyor, çocuklarımızı kaybediyoruz! Hem de kendi kültür ve eğitim sistemimizle.
Artık her şeyin tüketim nesnesi olarak görüldüğü bir çağda yaşıyoruz. O yüzden tüketim; çağımızın yegâne kutsalı. Bu dinin mabedleri ise, AVM”ler, stadyumlar, müzikhol”ler ve bütün medyalar. Bu sekülerliği yaşatan, ayakta tutan itici güç: insanları düşünceden uzaklaştırmak, dünyevileşme hastalığına bulaştırmak. Vaatleri: hız, haz, zevkü sefa, tek dünyalılık. Hedefine yerleştirdiği kurbanların başında da gençlik geliyor. ‘Her şey mübah’ ilke haline getiriliyor. Yapılanların doğru mu, yanlış mı? Olduğu üzerinde düşünülmüyor. Günah mı, sevap mı? Helal mı, haram mı? Meşru mu, gayri meşru mu? Soruları hiç sorulmuyor. Yaşadığımız çağda ‘her şey mübah’ görülmeye alıştırılarak ölçüsüz ve değersiz yaşama yerleştiriliyor. İhtiyaçları da kendisi belirlemiyor. Özenti, taklit, reklamlar, algı operasyonuna tâbi olmalar, vs.
Hız ve haz’a dayalı küresel kültür, gençliği, ideali olmayan hale getiriliyor. Haksızlığa, ikiyüzlülüğe, aldatılmaya başkaldırabilecek gençlik, hız ve haz vaad eden ayartıcı küresel kültür ortamında, yalnızca kariyerin, cinselliğin, paranın izini sürmeye sürüklenerek ‘emri bil maruf, nehyi anil münker’ görevi yok ediliyor. Bu yapı/yapılanma, en çok gençliği vuruyor. Üstelik de gençliğin en güçlü nitelikleriyle yere seriyor ve tüketiyor gençliği. Liberalizmin ve kapitalizmin bireyi, bir ekonomik insandır. Zenginleşmeyi ve özgürleşmeyi düşünür. Peki ‘insan olmak’ için bu yeter mi? O adam, özgürleşmek ve zenginleşmek için neler yapacak; sonra da o özgürlüğü ve zenginliği nasıl kullanacak, nasıl yaşayacak? Bu insanın sorumluluk bilinci ve kişiliği nasıl oluşacak? İlkeli, kişilikli, sevgi ve saygı insanı; sorumluluk bilincinin insanı bireyi nasıl var olacak? Devlet sadece hukukla ve adalet hizmetleriyle mi sağlayacak bunları? Bireyin ruhuyla aklıyla iradesiyle kalbiyle ilgili denge ve gelişme ihtiyaçları nasıl karşılanacak? Bir birey, cezalandırılmayacağından emin olduğunda; niçin çalmayacak, niçin rüşvet almayacak, niçin zulmetmeyecek? Bu soruların cevabı, hangi izm’de var? Bireyin devletle olan ilişkilerinden söz edip durmak yeter mi? Onun ailevî-toplumsal ilişkileri ne olacak? Ona iyi insan, iyi yurttaş, iyi anne-baba, iyi evlat, iyi öğrenci, iyi meslek insanı olma eğitimini ve değerlerini kim verecek? Senin dağıtacağın görevlerde ve rollerde ‘iyi insan’a, sorumluluk bilinci sahibi kişilikli ve ilkeli insana ihtiyaç yok mudur? İnsana, dünyaya, düşünceye, mutluluğa, sevgiye, nasıl bakmamız lazım?
Paylaşmaz, el uzatmaz, yardım etmez, omuz vermez, aldırmaz. Toplumun gidişatı onu ırgalamaz. ‘Küresel değersizleştirme’nin emrine giren insan yetiştirir hale geldik/getirildik. İslâm hayatın dışına çekiliyor. İnsanlığa verdiği değerlerden uzaklaştırılıyor. Azaltılıyor! İslam’ı azaltmak ne demek?
İslâm’ı azaltmak, hırsızlığı, tecavüzü, soygunu, vurgunu, talanı, ahlaksızlığı, içkiyi, zinayı, kumarı, fuhşu çoğaltmak demek. İslam’ın sosyal ahlak alanında ne getirip ne götürdüğünü öğrenmek için yaşadığımız ‘hasta toplum’a bakmak yeterli. Bununla ahlakı azaltıp ahlaksızlığı çoğalttıklarını, helali azaltıp haramı çoğalttıklarını, dürüstü azaltıp soysuzu çoğalttıklarını da biliyorlar elbet. Yasalar; bir toplumu ahlâk ihtiyacından uzaklaştıramaz, eski ve tam tabiriyle ‘ahlâktan mustağnî’ hale getiremez. Başkalarının kavramlarıyla kendi dünyanızı kuramayız.
Sadece haz için yapılan her şey gelip geçicidir. Çünkü haz gelip geçicidir. Hazzı esas alanlar, en çok günaha batanlardır. Çünkü yaptıklarının hayır veya yarar getirip getirmediğini asla düşünmezler. Varsa yoksa hazdır onların gayesi.
Haz veriyorsa, tamamdır. Sigara, içki, kumar, uyuşturucu, zina vb. gibi kötü alışkanlıkların temelinde hazcılık yatar. Haz için yapılan evlilik, haz bitinceye kadar sürer. O bitince evlilik de biter. Haz için kurulan dostluğun ömrü haz kadardır. Zaten hazzın kendisi ömürsüzdür. Çünkü haz, nefsin duyular aracılığıyla aldığı bir neşe, bir lezzettir.
Hazcılar en düşük insan tipleridir. Bir anlık haz uğruna, bir ömürlük yararı feda ederler.
Hatta bir anlık haz uğruna, ebedi hayrı feda ederler. Hazcının ne değeri olur, ne fiyatı. Dolayısıyla, baktığının ne değerine bakar, ne de fiyatına. Onun için her şey haz sırasına göre kıymet bulur. En çok haz veren, en çok kıymetlidir.
Modern eğlence kültürünün amacı, insanları hazzın esiri kılmaktır. Son yıllarda sık sık söylenen “keyif aldım”, “eğlendim”, “hoş vakit geçirdim” gibi ifadeler, işte bu hazcı kültürün yansımasıdır. Özellikle değerden yoksun büyütülmüş genç oğlanların ve kızların tek amacı “eğlence” haline gelmiştir. “İyi nedir?” diye çevirip sorun, size vereceği cevap “Beni daha fazla eğlendiren” olacaktır. Bu hazzın putlaşmasıdır. Hazzı putlaştıranlar; içgüdülerine kul, şehvetine esir olan bir tip yetiştirirler. “Ahlâk” denilince, sadece bazı ahlâksızlıkların yapılmamasını anlamak doğru olmaz. Bir de, ahlâkî güzellikler, faziletler var. Fedakârlık etmek, feragat sahibi olmak, başkasının da iyiliğini istemek, yardım sever olmak, vicdanlı ve insaflı davranmak, duyarlı ve merhametli bir yürek taşımak, vefa göstermek, gibi. Allah’a kul olamayanların arzu ve isteklerine, elindeki imkanı kendisine veren Rabbine değil; bunlara kul olur hale geldi/getirildi. Bu kulluğu da ‘özgürlük’ dedi.
Bir insan düşününüz, hiçbir dini tanımamış. Hiçbir maddi/manevi tesirle karşılaşmamış. Kendisine sadece maddi ilimler öğretilmiş. Bu insanı kendisi gibi bir insanla evlendirmişsiniz, çocukları da onlar gibi yetişmiş. Böyle bir aile, bilimin tekniğin üstünlüğü hedefine ters düşmez! Ama böyle ailelerden oluşmuş bir toplum, bir millet, bir devlet tasavvur edilebilir mi? Bazılarının söylediği, yazdığı ve uygulamasını savunduğu şey, bundan farklı değildir. Bu bir çeşit nihilizmdir ve yokluğun/hiçliğin taraftarlığını yapmaktır.
Ortak manevi değer hükümlerine dayanan millî kültür var olduğu nispette, millet ve devlet var olabilir. Millî eğitimin asli gayesi, bu münasebeti korumak, güçlendirmek ve geliştirmektir. Rotarylerin emrine girmek değildir. Hele Millî Eğitim Bakanı çok dikkat etmeli! Herkes meşgul, kimsenin okumaya, düşünmeye, dostlarla görüşmeye, sohbete, ibadete, bile vakti yok. Bu hayat bizim değil ki.
Hayatımız elimizden alınmış; kendimize ayıracak vakit bırakmamışlar. Kendimize ait olmayan bir hayat içinde başkasının ağzıyla yemek yemeye çalışan hale getirilmişiz. Farkında bile değiliz. Düşünelim! Hayatımız elimizden alınmasın!
YAŞAR DEĞİRMENCİ.