* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: AİLE DAVAMIZ İHMAL EDİLEMEZ  (Okunma sayısı 307 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
AİLE DAVAMIZ İHMAL EDİLEMEZ
« : Kasım 29, 2019, 09:18:24 ÖS »
AİLE DAVAMIZ İHMAL EDİLEMEZ
   
Gündemimizin baş maddesi aile meselemizdir. Ailenin dağılması sonuçtur. Bu sonucu doğuran sebepler üzerinde çok ciddi düşünmek, tahlil etmek gerekir. Bu konuda İdarecilerin çok büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Özellikle de aileden sorumlu bakanlığın. Ailenin dağılmasından sonra kadının korunması önemli ama yetersizdir. Erkeğin ve çocukların da korunması gündeme alınmalıdır. Daha önemlisi de aile dağıldıktan sonra yol göstermek, hatta ailenin dağılmasına sebep olacak yollar gösterme hatasında ısrar etmedir. Aile fertlerinin mutluluğu cemiyetin mutluluğu demektir.

Modern Batı, insanı dinden kopardığı gibi, insanı insandan da kopardı ve aile parçalandı. Eğitimde aileye alternatif bir kurum oluşturulamaz. Modern kültür aileyi tehdit etmektedir. Günümüzde evlilik için aile mektepleri açılmalı, eş adaylarına dini temel bilgiler verilmelidir. Aksi takdirde seküler bir toplumun hayat anlayışıyla yaşanmış, İslam’ın yüklediği sorumluluklar yerine getirilmeden onun verdiği haklardan söz edilmiş olur. Bu da adaletsizliklere sebeptir. Hangi ülkenin ailesi en sağlam ve en huzurlu ise dünyanın en güçlü ülkesi orasıdır. Ailenin selameti aile fertlerinin birbirlerini anlamalarına bağlıdır.

Devletimizin hukuk sistemi bizim mi, Batı’nın mı? Modernleşirken mutluluk algısını bile ekonomik mutluluğa indirgedik. ‘Ahlaki düşünce, insan da aile de düştü’ sözü ailenin ve toplumun fotoğrafı. İslam ailesinde ilk söz de son söz de erkeğin, kadının, çevrenin değil, Allah”ın ve Rasulü”nün olmalıdır. Batı’nın ve onun ürettiği modernliğin bozduğu aileyi yine onların ürettiği bilimler ve bu bilimlerin uzmanlarıyla kurtarmanın reçetelerini arıyoruz. Aileyi bu hale getiren sebepleri ortadan kaldırma yerine sonuçlar konuşuluyor, yazılıyor, âdeta hastalığın başka çeşitleriyle devam edilsin isteniyor. Aileyi kuran ve koruyan temel unsurları düşünen, aileyi dağıtan sebeplere kafa yoranları arar hale geldik. Kim ne derse desin, din unsuru olmadan sağlam bir ailenin kurulamayacağı, kurulsa da uzun süre dayanamayacağı gün gibi aşikâr. Aileyi parçalayan da, onu kuran da neyse, onun bulunup çare üretilememesi. Bütün değerleri dağıtan modernizmin oluşturduğu bireysellik, değer tanımayan özgürlük, hazcılık, kısaca modern hayat! Bu hayatı teşvik eden TV’den sosyal medyadan, bilgisayar internet programlarına kadar aileyi batıran Batı kaynaklı magazin kültürü. Batı’nın olmayan ‘değer yargıları’ normları ve formları ile aileyi kurtarabilir miyiz? Aileyi kuran unsurlardan biri mahremiyettir. Kendi aile yapımızı meydana getiren değerlerimizin dışında bu kavramı bulabilir misiniz? Aileden bahsederken Batı’nın anladığı aileden söz ettiğimizi ne zaman fark edeceğiz? Onların aile dedikleri şey genellikle karı kocadan oluşan, haz eksenli ailedir. Oysa Kur’an-ı Kerim’de sadece karı kocayı çağrıştıran bir aile anlayışı ve kavramı yok.

Aile fertleri yük, ayak bağı, masraf kapısı yahut dert kapısı olarak görülür, aile içinde sağlıklı ve huzurlu bir iletişim için emek verilmezse; ailede büyük-küçük, kadın-erkek herkes birbirini tanımak ve anlamak için vakit ayırmazsa; şartları düzeltmek ve problemler üzerinde konuşmak yerine günü kurtarmak ve kaçmak tercih edilirse aile huzuru olur mu? Sonuçta insanlar yalnızlaşır, yabancılaşır, uzaklaşır ve mutsuzlaşır.

Âile, çocukların dünya ve ahiret hayatına hazır hale gelmelerini sağlayan en etkili kurumdur. Çünkü âile çocukların uzun ve zahmetli bakımlarının öncelikle sağlandığı bir birim olması yanında, Yaratıcı’ya imân ve ibadet, yaratılana şefkat ve merhamet gibi manevî duygu ve yönelişlerin, körpecik dimağlara ilk olarak ve en tatlı bir şekilde aşılandığı yerdir. Her ne kadar çocuklarımız daha sonra farklı muhitlerden etkilenseler de âileden aldıkları değerler onlar için vazgeçilmezdir. Bu sebeple anne-babaların çocuklarını güzel bir şekilde yetiştirmesi, hayır-hasenât ile donatması, kendileri için bir âhiret mesûliyetidir. Mesûliyetin gerekleri yerine getirilirken yavrularımıza karşı baskı ve zor kullanmadan, bütün samimiyetimizle, onlar için bir muhabbet ortamı oluşturulmalıdır. Bu ortamı oluşturmanın yollarından biri, çocuklarımıza imkân nispetinde, dozunu taşırmadan ikramda bulunmak ve iltifat etmektir. Peygamber Efendimiz çocuklarımıza ikramda bulunmayı ve iyi bir terbiye vermeyi tavsiye etmektedir. Peygamberimizin özlü beyanlarını şöyle anlamamız da mümkündür: Çocuklarınızı terbiye etmede tesirli olabilmek için, onlara öncelikle ikramda bulununuz. Nitekim marifet iltifata tabidir. Yani semereyi görmek isteyenler, izzet ikram hususunda fedakârlık içinde olmalıdırlar. Ebeveynin, usûlüne uygun olarak evladına verdiği terbiyenin değeri bir başka hadiste şöyle dile getirilmektedir: “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.”

İslam, erkeğin hanımına karşı görev ve sorumluluklarını, kadının beyine karşı görev ve sorumluluklarını bir bir ortaya koymuştur. Çoğunlukla bu görev ve sorumluluklar bilinmediğinde ya da ihlal ve ihmal edildiğinde ortaya aile yıkım ve faciaları çıkmaktadır. Bu sebeple, aile fertlerinin birbirlerine karşı ahlakî vazifelerini ve sorumluluklarını yerine getirmesi büyük önem taşımaktadır. Ailenin devamı, mutluluğu ve geleceği buna bağlıdır. Manevî değer yargılarının askıya alındığı bütün toplumlarda, ailenin, dolayısıyla toplumun çöküşü kaçınılmazdır. Boşanmaların tabii hale gelerek/getirilerek arttığı, evlilik yaşının geciktiği/geciktirildiği, bir yıllık evliliğin bile dolmadan boşanma müracaatlarının yaygınlaştığı günümüzde ailemizi ihmal etmeyelim. Aile fertlerinin, memleketin, milletin, ümmetin fertleri olduğunu unutmayalım. İslam, sağlıklı bir evliliğe ve mutlu bir aile kurmaya büyük önem atfetmiştir. Peygamberimiz, nikâha derin bir anlam ve yüce bir ruh kazandırmıştır. Zira inancımızda nikâh, vebali büyük bir sözleşmedir.

Eşimizle çocuklarımızla, anne babamızla geçinmek; iş ortamında, okulda, insan ilişkilerimizde bir başkasına nazik, zarif, geçimli ve sabırlı davranmaktan daha zordur. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır” buyurmuşlardır. Başka bir hadiste de “Sizin en hayırlınız kendisi iyi geçinen ve kendisiyle de geçinilendir” buyurur. Cennet kadınların değil anaların ayakları altındadır. Ailesiz anne olunamaz! Aile huzursuzluklarına sebep olan ‘Kadın mı erkekten, erkek mi kadından üstündür?’ Çok sorulup tartışılan bu sorunun hiçbir manası yoktur. Zira onlar zevc’dirler. Zevc, Kur’ani bir kavramdır ve anlamı aynı zamanda vahyin inşa etmek istediği aile tasavvurunu da yansıtır. Âyette kullanılan kelime de budur. Zevc’in en güzel tarifi ‘biri diğerinin yerini tutmayan ve birbirini bütünleyen iki unsurdan her biri’dir. ‘Bir çift ayakkabının teki’ örneği bunu açıklar. Bu durumda yukarıdaki sorunun ‘Sağ ayak mı soldan, sol ayak mı sağdan üstündür?’ veya ‘Sağ ayakkabı mı soldan, sol ayakkabı mı sağdan üstündür?’ sorusundan farkı yoktur. Tabi ki aynı şey ‘eşitlik’ tartışması için de geçerlidir. ‘Eşitse, sağ ayakkabıyı sol ayağa, sol ayakkabıyı sağ ayağa giy!’ diyen haklı çıkacaktır. Bu hem ayağa, hem de ayakkabıya zulümdür. Bunlar ‘eş’tirler. Bazı eşleri eşitleme ve aynı kılma çabası, eşleri eşitlemez ve aynı kılmaz. Kur’an’ın tarifini yaptığı ev esasen bir “şahsiyet okulu” hükmündedir. Aile, bu okulun hem öğrencisi hem öğretmenidir. Böylesi bir ev cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmiş demektir. Cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmemiş bir ev, cehennemin dünyadaki şubesi olmaya adaydır. İman eden herkesi ailesini cehennemden korumaya çağıran şu âyet, aslında evi cehennemin dünyadaki şubesi olmaktan koruma çağrısıdır: “Siz ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten koruyunuz!” (66:6) Allah Rasulü, şu hadisiyle bu âyeti şerh eder gibidir: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz.”

Yaşar Değirmenci.