* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: FARZ İBADETİMİZ OLAN HACCI DİKKATLİ YAPMAK  (Okunma sayısı 633 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
FARZ İBADETİMİZ OLAN HACCI DİKKATLİ YAPMAK
« : Ağustos 14, 2017, 09:26:53 ÖS »
FARZ İBADETİMİZ OLAN HACCI DİKKATLİ YAPMAK

Hac ibadetimizde hep karşılaşacağımız/göreceğimiz Kâbe’ye ne diyoruz? Kâbeyi Muazzama… Sadelik içinde muazzam. Müslüman fertleri etrafında toplayarak “Ümmet Şuuru”nun mekanı. Kâbe’ye nasıl bakacağız? Kâbe’ye de “kübik taş yapı” diye, Hacerülesved’e taş diye bakamayız.

Sembollerin sembolik değeri göz ardı edilirse, geriye ne kalır ki?

Eğer sembolize ettiği şeyi görmezden gelirseniz bayrak “bir parça bez”, vatan büyücek bir “gayrı menkul” olarak görülmez mi? Kaldı ki, dini sembollerin değeri diğer sembollerin değerinden kat kat üstün ve yücedir. Meselâ;

Peygamber Efendimizin “Uhud bir dağdır, fakat biz onu severiz o bizi sever” dediği bu dağa bakarken iyi bakmamız gerekir. Eğer biz ona taş ve toprak diye bakarsak, o da bize et ve kemik diye bakar. Bu takdirde ne Uhud’u anlarız, ne Peygamberimizi...

Ayrıca ganimet dağıtılırken nöbet yerinin terki, getirdikleri/götürdükleri, sahabe de olsa insan zaafı, iradesini kullanmadığı/kullanamadığı vaziyette düştüğü durum, bütün yapılanlara rağmen Rasulüllahın âyette (Âli İmran 159) zikredildiği gibi davranması. “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara yumuşak davrandın. Ama eğer onlara karşı katı yürekli davransaydın, kesinlikle senden uzaklaşırlardı: Şu halde onları affet, affedilmeleri için de dua et ve yönetim işinde onlarla istişare(ye devam) et! Artık kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven! Çünkü Allah kendisine güvenenleri sever.”

Her ziyaret yerimiz, bizi diri tutup âyetlerle, sünnetle, hadis-i şeriflerle yapmaya çalıştığımız  ameller, gidiş/dönüşümüzle bizleri de farklı hale getirmelidir.

Hac ve haccı oluşturan sembolik hareketler için Kur’an’da “şeairullah” ifadesi kullanılır. Manası “Allah’ın sembolleri” demektir. Kur’an diğer ibadetler için bu ifadeyi kullanmaz.

Peygamberimizin dilinde de hacla ilgili terimler, diğer ibadetlerden farklı olarak ifade edilmiştir.

Haccı diğer ibadetlerden ayıran temel nitelik, sembolik yanının ağır basmış olmasıdır. Hac sembollerle donanmış müthiş bir ibadetler mecmuasıdır. Mali, bedeni, ferdi, sosyal, siyasi boyutları bünyesinde toplayan en kapsamlı ibadettir.

Kâbe’yi ‘taştan bir yapı’, Hacerulesved’i ‘taş’, Arafat’ı ‘çölde bir tepe’ zemzemi su olarak görürsek Haccı idrak edemeden dönmüş oluruz. İstifade ve istifaze edemeden dönmenin de vebalinden kolay kolay kurtulamayız. Şuurlu yapılmayan Hac, ‘dinî turizm’ haline getirilir. Aman dikkat!

Rabbimizin hayatımızda bize lütfettiği bu imkanı, bu fırsatı lâyıkı veçhile yapmamız ve değerlendirmemiz şuurlu bir kulluğu gerektirir.

İnsanlığın ilk mabedi olan Kâbe, yeryüzünün bağrını insan hayatına açtığı ilk yerdir. Bu niteliğini unutmayan insanoğlu bu mekâna, yeryüzünde yaşadığı müddetçe minnet ve şükran borçludur. Tabi ki bu teşekkür gerçekte oraya değil, oranın Rabbinedir.

Hacerulesved, evet, hammadde olarak sadece bir taştır, fakat sembolik değeri taştan çok çok ötedir. Onun sembolik değerini, bizzat Peygamberimizin ona değer verip öpmesinden, diliyle ‘sözleşme, ahitleşme’ aracı ifadesinden anlamak zorundayız. Dolayısıyla Hacerulesved’e el sürmek, Allah’a söz vermektir. O’nunla kulluk sözleşmesi yapmak ve kula kul olmama sözü vermektir.

Hz. İbrahim aleyhisselamın yaptığı yapıdan kalan tek orijinal parça olduğu için öpülür. Adeta iman atamızdan İbrahim Peygamber’in elini öper gibi öperler. Onda Peygamberimizin dudak izini ararlar ve isterler ki dudakları Peygamber Efendimizin dudağının değdiği yerle buluşsun.

Tavafın sembolize ettiği değer çok daha muhteşemdir. Tavaf, zerreden kürreye kadar bütün bir âlemin zikrine insan olarak katılmaktır. Tıpkı her atomda çekirdeğin etrafında biteviye dönen elektron, her saniye bütün bedeni tavaf eden kan, milyonlarca yıldan beri dünyanın etrafını tavaf eden ay, güneşin etrafını tavaf eden dünya gibi...

Elbet Zemzem de su değil. Zemzem’in verdiği ders açık: “Eğer İsmail’i olan bir Hacer’seniz, gücünüzün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlar” mesajı... “Çöl de dahil, su çıkmayacak mekan yoktur, yeter ki İsmail gibi bir kazıcı bulunsun” mesajıdır. ‘Bittim’ noktasında Rabbimizin ‘Yettim!’ yardımı…

Haccın, bir ümmet kongresi olduğunu da unutmayalım. İslam okyanusunda bir damla olduğumuzu, o ‘ümmet okyanusu’ o damlalardan oluştuğunu da. Damla basit de olsa, ümmet okyanusuna dönüştüğünü, damlalardan önünde durulamaz okyanusun meydana geldiğini, ‘ümmet okyanusu’nun teşekkülü olunca damlaların da değer kazandığını da unutmayalım.

Baksanıza şu ihtiyar dünyaya. Savaş, kan, kıtal, zulüm, haddini bilmezlik, sınır tanımazlık, küstahça kibirleniş, kutsala sırt dönüş, manasızlığın zaferi, mananın hezimeti, gücün ve şiddetin kutsanması, servetin azmanlaşması, insanın hayvanlaşması, merhametin yerini şiddetin alması, muhabbetin yerine kinin ikamesi, evliyanın yerine eşkıyanın geçmesi, tahtlara iblislerin oturması? Sonuçta şeytan aleyhillanenin kuklası haline getiren insanlık.

Böyle bir dünyada Kâbe’nin çağrısı tek umuttur. Bu insanlığa bir çağrıdır. Bu ‘insan insanın kurdudur’ sloganını hâkim kılan bir dünyaya ‘insan insanın cennetidir’ düsturunu hâkim kılma davetidir. Bu kendinden uzaklaşan insana ‘kendine gel’ davetidir. Tavaf, işte bu davetin en güzel sembolüdür.

Tavaf, saatin tersi istikamette dönmektir. Yani hayatı ilk günkü saflığına geri döndürmek, insanı doğduğu günkü aklığına iade etmektir. Hayatı sıfırlamak, günaha sünger çekmek, yabancılaşmaya yabancılaşmaktır.

Tavaf, Peygamber Efendimizin ifadesiyle “anadan doğduğu günkü gibi” olmaktır.

Yaşar Değirmenci.