Küresel Kriz Altında Sadakayı yeniden Düşünmek
Sadaka kelimesini son günler için turnusol kağıdı olarak kullanabiliriz. Fakirlere yardımı diline dolayan medya, yardımın değerini düşürmek için sadaka diyor. Halbuki İslam medeniyetinin mayası sadaka üzerinden kabarır. İnananlar için sadaka, küçümsenip aşağılanacak bir kavram değil, tam tersine bu dünyayı öte dünyaya bağlayan ahiret bilincine “öteki” üzerinden yaklaşılmasıdır.
Kendi kavramlarımızla düşünmeyenler için sadaka kötüdür. Sadaka neden kötüdür onların nezdinde? Çünkü bir yardımın sadaka olabilmesi için öncelikle Allah rızasını kazanmak için verilmesi gerekiyor. Birilerine göre de dinden gelen her şey kötüdür. Oysa dinimizde Allah rızasını kazanmak için “sahip olan” sahip olmayana kendi sahip olduğundan pay verir. Çünkü kendisinin o an sahip olduğu malın kendisinde emanet olduğunu bilir. Emanete hıyanet etmemek için kendisinde birikmiş olanı, ihtiyacı olana ulaştırmaya çalışır.
Sadece İslamiyet’te değil bütün dinlerde fakirler dinin koruması altındadır. Dini ahlak ancak fakirleri görüp gözetenlerin öte dünyayı kazanacağını söyler müminlere.
Fakirliğin tanımı modernite ile değişmeye başlamış ve olumsuz bir muhtevanın zerk edilmesine muhatap olmuştur. Sanayileşme ile beraber iş verenler, çalışacak iş gücü bulmakta zorlandıkça, fakirliğin tanımını değiştirici tedbirler alma yoluna gitmişlerdir. Tevekkül sahibi, kısmetine razı fakirleri ancak “suçlu” durumuna düşürerek iş gücü bulabileceklerini keşfetmişlerdir çünkü. Sanayi sektörü ihtiyaç duyduğu yoğun iş gücüne fakirliği olumsuz bir konuma itmesi sonucu ulaşabilmiştir. Dikkatlerden kaçan bir nokta var. Komünizmin kalıpları ve siyasi organizasyonu çöktü ama özdeki fikri sapıklığı, yeni modalar ve sloganlar halinde devam ettiriyor. (Özellikle bizde). “Cinsellik, aile, millet…” hakkında çağdaşlık adına ileri sürülen görüşler Marksizm kaynaklıdır. “Ekonominin (üretim biçiminin) belirleyici altyapı olduğu, manevi değerlerin (tayin edici) bir etkiye sahip bulunmayan değişken üstyapıyı belirlediği” iddiası bugün “ekonomizm” adıyla rağbettedir. Makam, mevki, itibar hırsıyla dine verdiği zararı Peygamber Efendimiz mucizevî bir teşhis ve benzetmeyle:
“Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref (makam, mevki, itibar) hırsıyla dine verdiği zarardan daha fazla değildir” buyuruyor. Hadisin de uyardığı gibi oturduğu makamı korumak veya daha üst bir makama gelebilmek için sürüye dalan bir kurt gibi etrafında kim varsa boğup parçalayıp bir kenara atan, dişinin geçmediği hiçbir makam, dilinin değmediği hiçbir dünyalık bırakmak istemeyen koltuk bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?
Kendi kavramlarımızla düşündüğümüzde; sadakayı hiçbir zaman ‘üç beş kuruş verip ihtiyaç sahibini başımızdan savma’ olarak göremeyiz. Müminin sırf Allah rızası için yaptığı her türlü yardımdır. Onun sıdkının ve sadakatinin belirtisi olduğu için (sadaka) denmiştir. Sadaka; mecburi (zorunlu) olan zekatı da içine alan geniş bir kavramdır. Zekata sadaka denmesi, onun da imanın sadakatine işaret edilmesindendir.
Geçim ekonomisinde fakirler öte dünyayı kazanmaya vesile emanetlerdi. Üretim ekonomisinde fakirler yeterince çalışmadıkları için “başarısız” görülen alt sınıflardı. Tüketim ekonomisinde tüketecek kabiliyeti olmayan sınıf dışılar.
Dünya şimdi yeni yol ayrımında…
Küresel kriz ile birlikte dünyanın dört bir tarafında her hafta binlerce kişinin hayata gözlerini yarın duygusunu yitirmiş bir şekilde açtığını biliyoruz. İşsizliğin yeni boyutu ile mücadele edebilmek için aşırı bireyleşmiş Batı toplumu, insanın kendini “öteki”nden mesul hissedeceği yeni toplumsal projeler oluşturmak için yoğun beyin fırtınaları düzenliyor.
Bizim mala, makama, mevkiye, koltuğa, lüks ve gösterişe, dünyaya yani maddenin bizzat kendisine bağlanmış Müslümanları hiç unutmasınlar ki “sade hayat imandandır”.
Bizde ne oluyor? Sap ile saman birbirine karışarak “sadaka” üzerinden muhalefet oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa sadaka bizim medeniyetimizin yapı taşıdır ve sadece para pul ve maddi yardım ile sınırlı değildir. Hz. Peygamber sadakayı nasıl tarif ediyor: “İki kişi arasında adalet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, namaza gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.”
Başka bir hadis-i şerif de şöyle buyuruyor Efendimiz: “Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolunu gösterivermen, sadakadır; gözü sakat bir kişi için görüvermen (yardımcı olman); yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.”
“Yapılan her iyilik sadakadır” hadis-i şerifiyle amele insanımızın en ihtiyaç olduğu günleri yaşıyoruz. Bu sevap fırsatını kaçırmayalım, sevap ortaklarımızı çoğaltalım. Resmiyete dökülmeyen manevi sözleşme sayılan ‘sevap ortaklığı şirketi’ kuralım.
Yaşar Değirmenci.