* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İbretlik Günler Yaşıyoruz  (Okunma sayısı 230 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İbretlik Günler Yaşıyoruz
« : Aralık 21, 2019, 05:18:35 ÖS »
İbretlik Günler Yaşıyoruz
   
İnsanların birbirine sevgiyle-saygıyla davrandığı, kendileri için istediklerini, başkaları için de isteme; kendileri için istemediklerini başkaları için de istememe anlayışının hâkim olduğu bir ülke. İnsanlarının gönül aydınlığı ile aydınlanan, ruh ve düşünce zenginliğiyle çiçeklenen bir ülke. Mutluluğu da acıyı da paylaşabilenlerin, insanı insan yapan değerleri hiç unutmayanların ülkesi. Komşulukların, dostlukların, arkadaşlıkların, akrabalıkların, vefakârlıkların hayatımıza yansıdığı bir ülke. Ağlamayı da gülmeyi de, çileyi de, başarıyı da terslikleri de bilen, taşıyan ve gerektiği gibi karşılayan “ölçü ve denge” toplumunun ülkesi.

Aileyi göz bebeği gibi koruyan, muhtaç olduğu değerleri korumanın aileyi korumakla gerçekleşeceğini bilenlerin ülkesi. Yaşlıların, hastaların, muhtaçların; ilâhi emanetler gibi görüldüğü, onlara yakınlık göstermenin en derin ulvîliklere eriştirici bir imtihan nimeti olarak görüldüğü bir ülke.

Dayanışmayı, yardımlaşmayı, bütünleşmeyi, havanın teneffüs edilmesi gibi son derece tabii bir tavır halinde yaşayanların ülkesi. Nefsiyle, inadıyla, öfkesiyle değil; aklıyla, idealiyle, yüreği ile düşünenlerin ülkesi. Aydınlarıyla halkının kucaklaştığı, dünü, bugünü yarını; zaman ve mekân üstü bir tefekkür yüceliği ile yorumlayabilme ufkuna sahip insanların bulunduğu bir ülke.

Bu ülke, hasta toplumun ülkesi haline getirilmek isteniyor. Meclise bakmanız yeter! Her hizmete karşı çıkan, kendi değerlerinden nasipsiz, Allah’tan başka her şeye özgürlük adı altında kul olmuş nasipsizlere ne anlatabilirsiniz?

Peygamberimize gelen koca sahabe niçin geldi. “Ya Rasulüllah kalbim katılaştı, üzülemiyorum, ağlayamıyorum” diyince Rasulullah, “Yetimin sofrasına otur, muhtaçlarla hem-hal ol. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gider. Kalbinde yumuşama göreceksin” tavsiyesinde bulunmuyor muydu?

İ. Rabbani Hazretleri, “Ya Rabbi! Gözyaşımı kurutma!” diye yalvarmıyor muydu? Peki, bize ne oldu? Kalbimizde merhamet, şefkat, acıma, üzülme- sevinme var mı? Yoksa gaflet örtüleri mi örttü üzerimizi?

Günah ve isyan kirlerinden yıkanmaya temizlenmeye-arınmaya o kadar ihtiyacımız var ki.

İçinde bulunduğumuz nimetleri küçük görmeyip, gönderenin büyüklüğünü; işlediğimiz günahları, hata ve isyanları küçük görmeyip, bunları kime karşı işlediğimizi düşünmeye o kadar ihtiyacımız var ki.

Hastadan kaç, sana hastalığı hatırlatır. Muhtaçtan kaç, sana külfet yükler. Duygudan kaç, acı verir. Düşünceden kaç, sıkıntı getirir. Maziden kaç, şimdiki halinden utandırır. Vefasızlığa, sevgisizliğe, sorumsuzluğa, basitliğe, ilkelliğe, maddeye, zamansızlığa, gaflete, medeniyetin uyuşturucularına doğru kaç. Unuta unuta, sıfırlaya sıfırlaya, devire devire, köleliğe doğru kaç. Peki, bu kaçış nereye? Ev, mahalle, okul, şehir, siyaset.

Arkadaşlarım, öğretmenlerim, komşularımız, gazeteler, dergiler, bin bir çeşit insan manzaraları. Camileriyle, sinemalarıyla, tramvaylarıyla, sporuyla, musikisiyle, okuluyla, hekimiyle, yoksuluyla-zenginiyle pırıl pırıl bir gönül dünyası. O gönül dünyasında bozulmamış halleriyle cemaatlar, vakıflar, dernekler, vs.

Teknolojinin-bilgisayarın, paranın-menfaatin uyuşturduğu şimdiki dünya ile o dünyayı kıyas edin lütfen! O ümitlerle, heyecanlarla, sevgilerle, efendiliklerle dolu dünyayı, hiç acımadan paramparça ettik. Şimdi yapıştır yapıştır, tutmuyor. Tutmaz tabii.

Kudüs’ten, Bağdat’tan, Gırnata’dan, Semerkant’tan, Buhara’dan, Taşkent’ten, Üsküp’ten, Kosova’dan Kahire’den, Şam’dan haber alıyor muyuz? Edirne’den Kars’a kadar sınırlı bir coğrafyanız mı var? “Gönül Coğrafyanız” da mı sınırlı? Yüreğinizde sun’î sınırların dışındaki Müslümanlara, insanlara yer yok mu?

Filistin halkı katledilirken, Çeçen halkı yurtsuz-yuvasız dağları mesken tutmuşken, Bağdat tanınmaz hâle getirilmişken biz nasıl yılbaşına hazırlanıp, kumarın (millîsi piyango) kuyruğuna gireriz? Virâneye dönmüş topraklarında, çocuklarının öksüz, yetim ve boynu bükük girmeyecekleri günleri/gelecekleri hayal de mi edemeyiz?           

Mazlum, mağdur ve muhtaçların yarasını sarmak, yüreğini onarmak, onlara müşfik bir ana eli olmak için bütün imkân ve gücümüzü seferber edemez miyiz? Bir yetim başı okşayamaz mıyız, bir muhtacın ihtiyacını gideremez miyiz, bir fakiri soframızda misafir edemez miyiz?

Sevinmeye susadım. Sevinmeyi hak etmiş olmayı ne kadar da isterdim. Ağlamak yetmiyor, biliyorum. Dövünmek, sızlanmak pek bir şeyi halletmiyor. Bir söz vardır: “Kemaluhu zevaluhu: Bir şeyin zirvesi onun sonudur” diye. Bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Karanlığın kazanacak bir şeyi kaldı mı dersiniz? Benim yerimde siz olsaydınız, bütün bu şartlar içinde yazınızı nasıl bitirirdiniz?

Sevinçleri paylaşmalı; acıları ve yaraları birlikte sarmalıyız. Peygamberimiz, zaman zaman ashabına “Bugün içinizden bir hasta ziyaret edeniniz, bir cenaze teşyiine katılanınız ve bir yetim başı okşayanınız var mı?” diye sorarak yaralara merhem olmayı öğütlerdi. Belki her gün yapılması gereken bu görevi hiç olmazsa şefaatı hak edelim düşüncesiyle hatırlamalıyız. Yardımına koşamadığımız bu kardeşlerimizin hiç olmazsa acılarını paylaşmalıyız. Çünkü acılar paylaşıldıkça küçülür, sevinçler paylaşıldıkça büyür.

Yüreklerimizin işgalden kurtulduğu, evlerimizin cennetin dünyadaki şubesi olduğu, Meydanı bu toprakları cehenneme çevirmek isteyenlere bırakmadığımız şahsiyetini, tasavvurunu, kişiliğini, kimliğini, hayatını Kur’an’ın nuruyla inşa ettiğimiz günler için çalışalım.

“Allah’ım bugünlerde ateş altında, Seni zikreden, soğuğa, açlığa, bombaya karşı Allah diyen, Sana sığınan din kardeşlerimize yardım et. Küffarın zulmünden kurtar, bu aziz dini payidar eyle! Ümmetimizi-Milletimizi koru Yarabbi…”

Ümmetçe başımız dik yaşadığımız, sevincimizin kursağımızda kalmadığı, yediğimiz lokmaların boğazımızda düğümlenmediği günlerdeyiz. Ümmetin viraneye dönmüş topraklarında; çocuklarının öksüz, yetim ve boynu bükük kalmadığı günler. Müslümanların yaptığı icraatlara düşmanlarının hayalinin yetişemediği, kendisini öldürmeye gelenlerin kendisinde dirileceği günler. Dinde kardeşleri olmasa da yaradılışta kendisine eşit olan insanların, mazlum, mağdur, muhtaç ve mahrumlara bütün imkânların seferber edildiği günler Ve hesap gününün sonunda; Rabbinin Rızasını kazanarak “gir cennetime!” müjdesine nail olunan günleri Rabbim gösterecek İnşaallah…

Yaşar Değirmenci.