* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Ahir zaman Halleri  (Okunma sayısı 124 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ahir zaman Halleri
« : Kasım 16, 2020, 08:31:16 ÖÖ »
Ahir zaman Halleri
   
İslam’da dünya; iman ve amel (hareket), ahiret ise hesap ve adalet yurdudur.

Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de çok kez dünya işlerini ahiretle ilgili hareketlerin, ahirete ait işleri de dünyaya bağlı faaliyetlerin izlediği görülür. Ahiret hesabını düşünerek meşru yollarla ailesinin geçimini temin için çalışmak, ibadet hükmündedir.

Bu yazımda, ahir zaman Müslümanlarının sancılarını, ‘imanlarının tehlikeye girme’ meselesini yansıtırken hepimizi ‘nefs muhasebesi’ne dâvet ediyorum.

Çalışma imkanları varken insanların sırtından geçinme, dilenme ve başkalarına çeşitli yöntemlerle yük olma, İslam hayat anlayışına göre yüz karasıdır, cinayettir. Atalet, meskenet, pislik, duygusuzluk ve ilgisizlik, İslam dünya düzeninde olmayan kavram ve davranışlardır.

Hareket, aksiyon, temizlik, hassasiyet, dikkat, şuur, çevresindeki olaylarla ilgilenme ve her olaya dini bir değer hükmü verme, Müslümanların hayat felsefeleridir. Çünkü İslam’a göre, ahiretteki hesapta dünyanın mal, evlat, makam gibi değerleri değil, bunların kullanılışları etkili olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Rabbimiz! Bize dünyada da âhirette de iyi hâl ver; bizi ateşin azabından koru!” buyurur. (2; 201) ve (7; 156)

Din/İslâm ile hayat, birbirinden ayrı şeyler değildir. İslam’ın hareket sahası, hayatı en yüksek şekliyle kuşatacak kadar geniştir. O, her şeyden önce, insanın maddiyatıyla, bedeni ihtiyaçlarıyla da ilgilenir. İnsana Allah, tabiat, hayat, dünya ve ahret hakkında sahih ve doğru bilgiler vererek insanın içini dışını temizler ve böylece insanı yavaş yavaş alçaktan yükseğe, süfli ve hayvani hayattan insani ve kutsî hayata çıkarır. Sıhhat, ilim, servet, maliye, aile, ev, ticaret, vatan, millet, harp, sulh, devlet, hükûmet, idare, vs. kısaca ferdi, kamu, sosyal hayatla ilgili hiçbir şey yoktur ki İslam orada tecelli etmesin, onunla ilgilenmesin. Bu yüzden bir Müslüman, hem tam manasıyla Mü’min kalabilir, hem de meşru dünyevi zevk ve faaliyeti elden bırakmaz; hayatın bütün zevklerinden meşru yollarla yararlanır.

Dünya nimetlerinden hiçbirini küçük görmez. Hayat mücadelesinden yaşama azminden ve ahireti kazanma gayretinden geri kalmaz. İslam dini insanın fıtratına/tabiatına uygun hayat kaynağıdır.

Nimetin kullanılıp şükrünün yerine getirilmesinde, hiç şüphesiz, ferdin ve toplumun faydası daha büyüktür. Çünkü “nimete şükür, nimetin cinsinden” olacaktır. Yani eldeki nimetten başkalarını yararlandırmakla şükür borcu ödenebilecektir. Sadece “Elhamdülillah (Şükürler olsun)” demek, birer tespih olmaktan öte bir anlam taşımaz. Peygamber Efendimiz:

“Ey Ashabım! Siz öyle zamanda geldiniz ki, emirlerin onda birini yapmasanız helâk olursunuz. Âhir zamandaki ümmetim, emirlerin onda birini yapsa kurtulur” buyuruyor. Böyle bir durumda âlimlerimizin hali perişandır. İlim ve irfan semamızın yıldızlarından Fudayl b. Iyaz diyor ki: ‘Birçok âlim dinleriyle beraber yöneticilerin yanına girerler. Ancak verdikleri tavizlerden dolayı dinlerini yöneticilerin yanında bırakarak çıkarlar.’

Galiba, âlimler yöneticilerin emrine girince, yalnızca dinlerini bırakıp çıkmıyorlar. Aynı zamanda vicdanlarını, insaflarını, şereflerini ve onurlarını da bırakıp çıkıyorlar. Onun bunun ayağını kaydırmak, ona buna laf yetiştirmek, hasetlik etmek yerine, bize gıpta etmek düşer. Günümüz dünyasında bütün olumsuzluklara rağmen lider bir devlet olan Türkiye; zulmü durdurmaya, zalimlerin cezasını vermeye, mazlumların hâmisi olmaya çalışrken, devlet/millet düşmanlarıyla ortak hareket edenlere haddini bildirmek gerekmez mi?

Bu nankörlüğün bugünkü adı ‘muhalefet’ mi? Mazlumun yanında, zalimin karşısında önde olmanın bir bedeli var. Bu bedeli gönül rızasıyla ödemeye talip olalım. Bütün bunları yapamayacaksak, buna ne birikimimiz, ne insan kaynaklarımız, ne imanımız, ne yüreğimiz, ne de aklımız yetmiyorsa, bari bunu yapmaya talip olanlara çelme takmayalım, çamur atmayalım. Allah’ın dinine savaş açan her kılığa girip, her hileye başvuran ‘hedefe ulaşmak da her yol mübah’ı ‘Her yol müsait’e çevirerek aynı çizgide buluşanlara azami dikkat etmek icap eder. Bu güruhun tasallutuna, taarruzuna karşı mücadele ederken ‘Demokrası, laiklik, Kemalizm, vs.’ şapkası altında toplananlarla ‘dünyevileşme hastalığı’nda buluşamayız.

Her türlü şirkin ve putperestliğin revaç bulduğu bu dönemin hesabını veremeyiz. Nefsinin, arzu ve isteklerinin kulu olanlar; ‘her şeyi yapma’nın serbestliğini savunup rezilliklerini sosyal medyadan, sosyal hayata varıncaya kadar bunları yaparken ‘hayat tarzına müdahale olmaz!’ derken bizler sosyal hayat tarzında “emri bil maruf nehyi anil münker”i nasıl unutabiliriz?

“Ümmetimin hercümerç (fitne/fesat) zamanında sünnetime sarılana/yapışana şehit sevabı vardır” buyuran bir Peygamberin ümmetine bu yakışır mı? (28; 77) de “Allah’ın sana iyilikte bulunduğu gibi sen de başkalarına iyilik yap.” İstikametinde hareket edilse (iyilikler, güzellikler, sevaplar; günahlara, çirkinliklere, kötülüklere galip gelse) haramlar pasif hale getirilip helâller aktif durumda olsa; o toplumda, huzurun, sükûnetin hâkimiyeti olmaz mı? Bu hassasiyeti göstermesi gereken ‘Ben Müslümanım!’ diyenler değil mi?

“Andolsun, biz senden önce, sayısız Rasulleri hür bir şekilde sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevli olarak kavimlerine gönderdik. Onlara açık deliller getirdiler. Peygamberlere planlı şekilde cephe alarak, Müslümanlığı, Müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahiplerini kendilerinden sonrakilere gözdağı ve ibret olacak şekilde cezalandırdık (intikam almışızdır.) Mü’minlere yardım etmek de kesinkes bizim gerçekleştireceğimiz bir taahhüttür, hakdır.” (30 Rum 47) İbn Ömer şöyle naklediyor. Rasule “Allah bir topluma azap indirdiğinde, orada kim varsa azap onlara dokunur. Sonra yaptıklarına göre diriltilirler” dedi (Buhari). Zeyneb b. Cahş, Peygamberimize “İçimizde salih kişiler varken de helak edilir miyiz?” diye sorunca Peygamberimiz:

“Kötü şeyler (habis) çoğaldığında ‘evet’ diye cevap verir.” Demek ki kötülükler çoğalınca “o toplumda sâlih insanlar olsa da, genelde helak olur” buyurdu.

Muhakkak ki toplumların başlarına gelenler Allah’ın takdiri ile vuku bulmaktadır. Hiç kimsenin yaptığı iyi veya kötü işler zayi edilecek değildir. Herkes yaptığının karşılığını tam olarak alacaktır. Rabbimiz bizleri emanı altındaki yardım ettiği Mü’minlerden eylesin...

Amin.

Yaşar Değirmenci.