İslam Gafletle Yaşanmaz!
Yalnız kalmak aciz kalmak demek. Cenab-ı Hak çareler halk etmiş, imkanlar lütfetmiş, kader çerçevesinde imkanlar ihsan eylemiş. Dayanışırsanız, dayanışmanın düzenini kurarsınız, ‘esbaba tevessül’ün yolları açılır. Aksi halde, hicran duvarları çevirir etrafınızı, çırpınır durursunuz. Herkes kendi yalnızlığında bir başka türlü çırpınır. Hayat bunun için zorlaşıyor. Maddeten de, manen de zorlaşıyor. Herkes mehil kaçamaklarının gölgelerine sığınmaya çalışıyor; vakti gelince, normal akış başlayınca aynı şeyleri herkes yaşıyor. Önemsiz sayılabilecek farklarla yardımlaşamayanlar, zulümde nöbetleşme turnikesinde birleşiyor. Sosyal hayatımız işte bu. ‘Mâzi-hal-istikbal’ köprüsünü yıkmayalım.
Paranın, makamın, kariyerin bir virüs haline geldiği, lüksün, israfın, konforun, dünyevileşme hastalığının yaygın olduğu böyle bir dönemde yaşıyoruz. İdealistliğin yerini egoizm aldı. Eğitimde ticaret, tıpta ticaret. Para, çeşitli biçimlerde bir ihtiras virüsü gibi cemiyetin dokularını harabiyete uğratmış. Dayan, diren, kahraman ol! Bu teklif, cazip kılınabilir mi, onca tuzak var iken? “Ey Rabbimiz! Bizi sabırla donat ve ayaklarımızı hak üzere sabit tut. Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et.” Bakara sûresindeki bu duayı hep yapalım. Fiili duayı unutmadan.
Müslümanlar ‘güçlendik’ diyor. Müslümanlar güçlendi de (yaşanan) İslam güçlendi mi? Hem de Müslümanların çok rahat olduğu bir dönemde. Kemalizm yaygın hale geldi. ‘Putlaştırma’ normalleşti, hayatın içine sokuldu. Üstelik dindar bilinenler şer odaklarının uşağı insanlarla aynı safta. Kendini, kendi değerlerini unutur halde. İçi boşaltılmış bir dindarlık yaygın halde. Şeklî dindarlık muhtevanın önüne geçti. Kariyer, diploma, makam/mevki hastalığı gittikçe yaygınlaşıyor. Eğitim, kültür tamamen solun elinde. Bürokratlar, üst seviyede görev yapanlar kendi değerlerinden uzaklar.
İslam her ortamda yaşanır. Mazeretlere, özürlere sığınmayıp, nefs muhasebesi yapması gerekirken hayat tarzı dokunulmaz hale getiriliyor. Her hal ve şartta yaşanan, canlı, diri ve diriltici bir dinin mensuplarının tek hak din olan İslâm’ı hayatın dışına çekmeye, düşüncede bırakmaya, yaşanmaz hale getirmeye hakları var mı? Kolaylaştıran zorlaştırmayan, müjdeleyen nefret ettirmeyen bir dinimiz var bizim. Zor durumlarda, farklı hükümler vardır; uygularsın, yaşarsın. Harpte, sürgünde, yolculukta, benzeri durumlarda. Camiye gitmek yasaklansa ne olur? Evimde kılarım. Ama İslam, gaflette yaşanmaz. Derdimiz bu bizim. Batı sömürüyormuş, bilmem neymiş. Sömürülecek durumda olanı, biri çıkar sömürür. Kendine zulmedene, başkaları daha çok zulmeder. Yerimizde değiliz, kendimizde değiliz. İnsan Meselesi’ni ancak İslâm çözer. İslâm’a davet hayattan uzaklaşma değil, hayatı yaşanır hale getirme davetidir. Yeter ki örnek olalım.
Bozuk insanlar nazarında bu millet, her şeyin bozulmuşuna müstahaktır! İnancın bozulmuşu, eğitimin bozulmuşu, kimliğin bozulmuşu, ekonominin bozulmuşu, sanayileşmenin bozulmuşu, kültürün bozulmuşu, medeniyetin bozulmuşu, dilin bozulmuşu, san’at’ın, musikinin bozulmuşu, demokrasinin bozulmuşu, ilmin bozulmuşu, felsefenin bozulmuşu, tasavvufun bozulmuşu, siyasetin bozulmuşu, sporun bozulmuşu…
Hatta, havanın, suyun, gıdanın bozulmuşu! Millet bunlara lâyık görülüyor. Bütün asliyetler yasak, bütün bozulmuşlar serbest. Tıpkı ‘Taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar.’
Biz, bizi sömürenleri bile kurtarmak durumundayız. Belki onların hali bile bizden (gafletimizden) sorulacak. Kendimizi aldatmayalım. Maddeye mağlup olanın hiçbir kazancı hayır getirmez. Mesele kemmiyet değil, keyfiyet meselesidir. İmkanlar arttıkça, o imkânlarla bir şeyler yapabilme heyecanı-şuuru zayıflıyor. Öyle bir noktaya geliniyor ki bütün imkânlar önüne serilse kendi nefsinin prangalarından kurtulmadığı için insanoğlu o imkanların birini bile kullanamıyor.
İslâm, bütün zamanların ve mekânların hakikatidir. ‘Evrensel’ tâbiri yetmez. Bir tarih dönemi gösterilemez ki “İslâm’sız” izah edilebilsin. Bir değişim gösterilemeyecektir ki “İslâm’sız” izah olunabilsin. Münasebetin mahiyeti çok farklı olabilir; ama doğru izahın ışığı hep aynı yerden gelmiştir, öyle de gelecektir.
Uyuşmuş, uyuşturulmuş insanımızın vahyin inşa ettiği insana ihtiyacı var. İslâmî şuurdan ve bu istikametten yükselecek mesajları bekliyor dünya. İnsanlık, acılar, hasretler, tezatlar içinde kurtuluşu bekliyor, farkında olsun veya olmasın.
İslâm hayattır, aydınlıktır, berekettir. İnsan İslâm’dan uzaklaştıkça hayattan da uzaklaşır, nefes alıp vermekte olan bir ölü haline gelir. ‘Meyyiti müteharrik’ (yaşayan ölü)
Gücüme gidiyor böyle yaşamak. Sahiden gücümüze gidiyor. Bir Allah dostunun sözünü hatırlıyorum, “İyi insanın hüzünlenmesi hayra alâmet değil” der. Şöyle söyleyelim: Milletin mahzun edilmesi gayretullaha dokunur. Yapmayınız bunu. Geliniz, akılla-fikirle-ilimle ve şu milleti asliyetlere lâyık gören bir gönül zenginliğiyle önce eğitim ve kültür meselelerimize eğilelim. Tabii ekonomiden önce.
“Müslümanım” demek kolay, fakat tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi Müslüman etmek zordur. Bunu da yapmadan adam gibi Müslüman olmak mümkün değildir.
Yaşar Değirmenci.