* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İslâm Kardeşliğini Tefrikaya Bulaştırmayalım  (Okunma sayısı 92 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
İslâm Kardeşliğini Tefrikaya Bulaştırmayalım
« : Mayıs 15, 2022, 08:33:45 ÖÖ »
İslâm Kardeşliğini Tefrikaya Bulaştırmayalım

İnsanlar, başlangıçta aynı liderlik ve aynı kanunlar, kaideler etrafında bir ümmetti (Bakara Sûresi 213); fakat kişinin hakkına razı olmayarak, bilhassa haset ve rekabet tesirinde başkalarına ve haklarına tecavüz demek olan bağy (İstemede haddi aşmak, zulmetmek, saldırıya geçmek) neticesinde tefrikalar, tefrikaya güya gerekçe kazandırma, fırkalara güya fikrî ve hukukî temel bulma adına ihtilâflar doğdu.

Bundan sonra da Cenab-ı Allah (c.c.), ihtilâfları giderip, hakkı, adaleti, hak ve adalet etrafında birliği sağlamak için yeni yeni peygamberler gönderdi.

Tefrika, en hâlis toplumları, hizmet ekollerini ve cemaatleri dahi ortaya çıktığı andan itibaren önlenmezse nihayet yiyip bitirir; nihayet yiyip bitirmiştir. Tarih boyu peygamberlerle sağlanan bütün birlikleri yok eden, tefrika ve ihtilâflar olmuştur. Kur’ân-ı Kerim, bu gerçeğe meselâ şu âyetiyle açıkça dikkat çeker: “Allah katında (hak) din, ancak İslâm’dır. Önceden kendilerine kitap verilmiş olanlar, hem de kendilerine (doğru ile yanlışı, ne yaparlarsa ne ile karşılaşacaklarını bildiren vahyî) ilim geldikten sonra sadece aralarındaki bağy sebebiyle ihtilâfa düştüler.” (3 Âl-i İmran 19) Allah Rasûlü de, İslâm toplum(lar)ı için en büyük tehlikenin tefrika ve ihtilâf olduğuna, dolayısıyla en büyük imtihanın bu sahada yaşanacağına şu hadis-i şerifiyle dikkat çekerler: “Allah’tan ümmetimi kıtlıkla helâk etmemesini diledim; bunu kabûl buyurdu. Düşman güçlerinin ümmetimin başına, (onun kökünü kurutacak ölçüde) musallat olmamasını istedim, bunu da kabûl buyurdu. Üçüncü olarak da, ümmetimin birbirine düşürülmemesini istedim; bunu kabûl buyurmadı.” (Müslim) Yine, Buharî ve Müslim gibi sahih kaynaklarda geçen bir hadisinde de Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

“Kadir Gecesi’ni bildirmek için evden çıkmıştım. İki kişinin kavga ettiğini gördüm ve onun bilgisi kaldırıldı.” Peygamber Efendimize gösterilen, ümmetini en büyük hayırlardan mahrum bırakacak musibetin, Müslümanlar arasında kavga, fitne, tefrika ve ihtilâf olduğu gerçeğiydi. Her insan çevresindeki konu komşu ve dostlarını memnun etmeye özel bir gayret göstermeli, kalbini, gönlünü kazanmaya önem vermelidir. Çünkü sevgi ve saygısını kazandığı insanlar onu görünce sadece bir ‘Allah razı olsun’ demeleri bile büyük bir kazançtır. Allah’ın rızasından daha büyük bir kazanç duası düşünülemez mümin insanın hayatında.

Birlik, İslâm adına yapılabilecek bütün hizmetlerin ötesinde ve onların surları mesabesinde, hizmet ötesi ve hizmet içi hizmettir. Dinin, dinî inanç ve hayatın özü ihlâs, ihlâsın en önemli tezahürü, şaşmaz ölçüsü ve göstergesi de, Müslümanlar arasında birlik ve kardeşliktir; buna, bunun korunmasına verilen önemdir.

Ensar gibi, Müslüman’ın Müslüman kardeşlerini ücrette ve hayırlarda kendisine tercih edebilmesidir. Öyleyse, Dinin ve İslâm cemaat ve toplumlarının korunmasında en büyük faktör, en aşılmaz kale, ihlâstır, kardeşliktir, birliktir.

Kur’ân-ı Kerim, Hâbil-Kabil hadisesiyle, bir yandan kardeşler arası problemlerin altında öncelikle kıskançlığın yattığı gerçeğini hatırlatırken, diğer yandan, bir kardeş - din kardeşliği biyolojik kardeşlikten daha ötedir- diğerine kötülük maksadıyla elini uzattığında gerçek Müslüman’a düşenin aynı maksatla karşısındakine elini uzatmaması olduğunu, yani asla kötülüğe kötülükle mukabele edilmemesi gerektiğini öğretir. (5 Mâide Sûresi 28) İslâm’a omuz verecek bir cemaati onda bulunan, bulunması gereken sıfatlarla anarken de, Allah tarafından sevilme ve O’nu sevmeden sonra, mü’minlere karşı âdeta zelil, başı ve yüzü yerde olmayı zikreder. (5 Mâide Sûresi 54) Ayrıca Haşir suresi 10. Ayette de zikrediliyor. Bu âyet-i kerîme bize de, bizden sonra gelecek mü’minlere de, âhirete göçmüş mü’min kardeşlerimizle alakalı yapmamız gereken vazifelere dikkat çekmektedir. Onları unutmamak, dualarımızı eksik etmemek, hayırla yâd etmek, onların bağışlanmasına yarayacak, ruhlarını şâd edecek her türlü dua, istiğfar, hayır ve hasenata devam etmek bu vazifelerin başında gelmektedir.

“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman ile öne geçmiş kardeşlerimizi koruma kalkanına al bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz, sen çok şefkatli, engin merhamet sahibisin” diyen nesillerindir.

Bu aslî gerçeklere, ideallere rağmen bir de realiteler var ki, onların üzerinde de durmak gerekiyor. Bütün insanlığı kuşatıcı, kucaklayıcı, sarıp sarmalayıcı, kanatlandırıcı, yepyeni ufuklara, yolculuklara çıkarıcı bir medeniyet fikri ve fikriyatına sahip olan milletimiz:

Milletin, ümmetin, insanlığın ümidi olmaya devam ediyor. Millet olarak da devlet olarak da.

İslam ve Türk dünyası imkanı var. Bu iki pergeli iyi kullanırsa Türkiye süper güç olabilir. (İslâm dünyasının başındakiler de Batı uşaklığından kurtulur İnşallah.) Bir İslam süper gücü dünyada doğuncaya kadar yeryüzünde huzur adalet olmaz. O bakımdan devletimize, vatanımıza sahip çıkalım. Devleti yıkmak, vatanı böldürmek isteyenlere fırsat vermeyelim. Hangi siyasi görüş veya ideolojik düşünceye sahip olursak olalım:

Vatanı böldürtmeye, devleti yıkmaya, bayrağımızı indirtmeye, ezanı susturmaya çalışanlarla mücadele edelim.

Kıyamete kadar devam edecek; Hak- batıl, hilal-haç davasındaki yerimizi alalım.

Yaşar Değirmenci.