* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Aile İhmal Edilemez  (Okunma sayısı 213 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Aile İhmal Edilemez
« : Mart 19, 2020, 07:46:24 ÖS »
Aile İhmal Edilemez
   
Aile, şahsiyetimizin, inancımızın, hayat tarzımızın şekillendiği bir eğitim yuvasıdır. Gönül dili, değer dili, teşekkür dili, özür dili, dua dili ve sükût dilinin yerleşim merkezidir. Toplumun uzaklaştığı şefkat, merhamet, nezaket ailede bulunur. Her hal ve şartta duanın ihmal edilmediği, mutluluk ve huzur zamanlarında olduğu gibi öfke ve acı zamanlarında da dua ihmal edilmez.

Aile işlevi açısından su gibidir. Bu su topluma hayat verir. Su nasıl hayatın canlılığın kaynağı ise; aile de insan varlığının ve devamının kaynağıdır. Bu aile kaynağı kurursa/kurutulursa insanlık da kurur. Bu kaynak bulanırsa toplumlarda bulanır ve çözülme kaçınılmaz olur. Süngerin suyu emdiği gibi sıkıntıları emip rahatlatan da aile yuvasıdır.

Eşler ve çocuklar birbirlerine ‘mülkiyet bağı’ ile değil, ‘emanet şuuru’ ile bağlıdır. Allah’ın emanetini gözü gibi korumayan, hırpalayıp zedeleyen, suistimal edenler, emanetin sahibine verilecek hesabı unutmasınlar.

Paylaşmak, evliliğin sırrıdır. “İnsan niçin evlenir?” diye soracak olursak, verilebilecek en güzel cevap “hayatı paylaşmak için” olacaktır. Çünkü hayat karmaşık, tek düze olmayan bir şeydir. Hayat denizinde kimi zaman fırtına kopar. Böylesi durumlarda insanın sığınacağı limanlar olmalıdır. İnsanın, fırtına kopan hayat denizinde sığınacağı en emin limanlardan biri ailedir. Çünkü ailede acılar ve elemler paylaşılır, mutluluklar ve sevinçler paylaşılır; birinciler paylaşıldıkça küçülür, ikinciler paylaşıldıkça büyür. Mutlu aile uzlaşmayı bilen eşlerden oluşur. Uzlaşma, ihtilafları ve anlaşmazlıkları çatışmaya ve kavgaya dönüştürmeden halletme sanatıdır. Uzlaşma iki farklı renkten üçüncü bir renk elde etmektir. Eşler iki ayrı hayatı yaşamış olan iki ayrı ve farklı kişilik iken, birlikte bir tek aile oluşturmak için bir araya gelmişlerdir. Aile içerisinde çatışma kapıyı örtünce içerde kalan derttir. Kapıyı örtünce dışarıda kalan dert, dert değildir; asıl dert kapıyı örtünce içerde kalandır ve insana dünyayı cehennem eden de odur. Derdi kapı dışarı etmenin yollarından biri de, uzlaşma sanatını bilmekten geçer. Mutlu aileler, istişare mekanizmasının işletildiği, kararların ortaklaşa alındığı ailelerdir. Eşler, birbirlerine değer verdiklerini isbat etmek istiyorlarsa mümkün olduğunca aldıkları kararlarda danışma yolunu seçmek zorundadırlar. Bu, anlaşmazlıkları daha yatağında halledecek ve çatışmaya dönüşmesinin önüne geçecektir. Üstelik istişarenin bereketi aileye huzur biçiminde yansıyacaktır. Mutlu aileyi oluşturan fertler birbirlerine bağımlı değil fakat ‘bağlı’dırlar. Bu bağlılık, fiziki olmaktan daha çok manevi ve duygusaldır. Bu bağlılık bir bağımlılığa dönüşmediği sürece aileyi güçlendiren ve ayakta tutan bir unsurdur. Ancak bu bağlılığın tek taraflı değil karşılıklı olmasına özen gösterilmelidir.

Gündemimizin baş maddesi aile meselemizdir. Ailenin dağılması sonuçtur. Bu sonucu doğuran sebepler üzerinde çok ciddi düşünmek, tahlil etmek gerekir. Modern Batı, insanı dinden kopardığı gibi, insanı insandan da kopardı ve aile parçalandı. Eğitimde aileye alternatif bir kurum oluşturulamaz. Modern kültür aileyi tehdit etmektedir.  Hangi ülkenin ailesi en sağlam ve en huzurlu ise dünyanın en güçlü ülkesi orasıdır.

Ne gariptir ki vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analık, modern zamanların inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır. Bu aşağılama sonucunda bebeğin yerini köpek, evin yerini pansiyon, nikâhın yerini birliktelik, hayrın yerini haz almaktadır. Durum bu seviyede de kalmayıp, dünyevileşme ve hazzın büyüsü ile karı ile kocanın arası ayrılmaktadır.

Vahyin yeryüzündeki hedeflerinden biri, aynı iman etrafında dünyanın en büyük ailesini oluşturmaktır. Aileyi parçalayan da, onu kuran da neyse, onun bulunup çare üretilememesi. Bütün değerleri dağıtan modernizmin oluşturduğu bireysellik, değer tanımayan özgürlük, hazcılık, kısaca modern hayat!

Bu hayatı teşvik eden TV’den sosyal medyadan, bilgisayar internet programlarına kadar aileyi batıran Batı kaynaklı magazin kültürü. Batı’nın olmayan ‘değer yargıları’ normları ve formları ile aile batırılıyor. Farkında bile değiliz. Aileyi kuran unsurlardan biri mahremiyettir. Kendi aile yapımızı meydana getiren değerlerimizin dışında bu kavramı bulabilir misiniz? Aileden bahsederken Batı’nın anladığı aileden söz ettiğimizi ne zaman fark edeceğiz? Onların aile dedikleri şey genellikle karı kocadan oluşan, haz eksenli ailedir. Oysa Kur’an-ı Kerim’de sadece karı kocayı çağrıştıran bir aile anlayışı ve kavramı yok. İstanbul Sözleşmesi’nden tutun, 8 Mart Kadınlar Günü kutlamalarında yapılanlara, ortak cinsiyet rezaletlerine, feminizm yutturmalarına varıncaya kadar aile hedef tahtası haline getirilmiş, kadın da evinin dışına çekilmiştir. Kadının evin dışında çalışmaya mecbur tutulması, ailenin mukaddes mahiyetini sarstı, kadınlar güya geniş hürriyetlere kavuştu ama ellerinden en mühim eğitimcilik görevi alındı. Aile terbiyesi eski sağlamlığını kaybetti.

Milletlerin temelini teşkil eden ve ailede muhafaza edilen manevi değerler kayba uğradı. Çalışan kadının evinde bıraktığı boşluktan doğan zararı, ona yaptırabileceğiniz hiçbir işle dolduramazsınız. Sosyal muhasebeye göre de bu böyledir. Kabahat cinsiyetimizde değil, unutulup parçalanmış insanlığımızda. Aslında insanı ve insanın özünü unutmak, sadece kadın-erkek meselelerinde değil, her alanda görülebilir. Doğan çocuk, annesine fizyolojik olarak, psikolojik olarak, fıtri olarak muhtaçtır. Annesiz büyüyen çocuk, ruhen eksik kalır. İlmen, aklen böyledir.

Bu ‘ev’i yuvayı dağıtmak bütün şer ittifakın amacı haline geldi/getirildi. Ev; cehenneme döndü adeta. Ne çocuklar evde durmak istiyor, ne kadınlar! Oysa bir mümin için evi cennetidir; yeter ki kurallara uygun yaşayalım. Peygamber Efendimiz de Müslüman evlerini “Cennetten bir şube” olarak tavsif ediyorlar.

Kadının ideal fonksiyonu, aileyi bir temel eğitim kurumu haline getirmesidir. Öğretim değil, eğitim. Sevgi eğitimi! Eşitlik, farklı özelliklere uygun ölçülere muhatap edilme hakkı açısından eşit olmaktır. Farklıları yok sayan bir eşitlik, zulümdür. İslam’ın insana, İslam’ın kadına ve aileye verdiği önem, gösterdiği hassas denge nasibi, akli tasavvurların üstündedir. Kadının sözde hürriyete kavuşması, ailenin mukaddes mahiyetini yıktı. Evlilik kolayca çözülen, bir mukavele halini aldı. Kadının/annenin evde yaptığı iş, verimlilik bakımından hiçbir işle kıyaslanamaz. İnsanı, aileyi, toplumu inşa eder o. Toplum, annenin ve zevcenin boşalttığı evi hiçbir şeyle dolduramaz. Ne hizmetçiyle, ne kreşle, ne bakım müesseseleriyle, ne şununla ne bununla. Boşalan ev, üşüyen aile demektir. Kadının cehaletini kim savunabilir? Kadın cahil olursa aile cahil olur. Okulun verimli olabilmesi dahi onunla mümkündür. İslam’ın öngördüğü hedef  ‘İnançlı-bilgili-düşünceli-duygulu-dengeli’ bir hayat yaşamaktır. Kadın için de öyledir, erkek için de. Kadın; okuyacak da, öğrenecek de, düşünecek de, dinlenecek de. Sizin medeniyetiniz, bırakın kadını, erkeğe bile okumayı unutturdu! Kadın, yerinde değildir. Huzurlu değildir, mutlu değildir. Çünkü fıtratına aykırı bir hayat tarzının baskıları altındadır. Kadının yerinde olmayışı, toplumların en büyük meselesidir, diğer meselelerin hepsiyle ilgilidir.

‘Tek el kendisini yıkamaz’ sözü, karı-koca dayanışmasını temsil eden güzel bir sözdür. Birbirini düşünmeyen eşler, birbirleriyle hayatı nasıl paylaşacaklardır? Hayatı paylaşmak, fedakârlık, vefakârlık ister. Bu bağlılığın olmadığı aileler, fiziken bir ve beraber görünseler de manen parçalanmış ve yırtılmış ailelerdir. Bu ruh hali duygu-düşünce, bilgi-eylem, madde-mana, dünya-ahiret, akıl-yürek dengesini kurmayı güçleştirir.

Mutlu ailede eşler birbirlerinin hassasiyetlerine duyarsız kalmazlar.

Yaşar Değirmenci.