* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Yeni bBir Hayat - Yeni Bir İnsan - Yeni Bir Şuur  (Okunma sayısı 204 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Yeni bBir Hayat - Yeni Bir İnsan - Yeni Bir Şuur
« : Eylül 14, 2020, 05:16:15 ÖÖ »
Yeni bBir Hayat - Yeni Bir İnsan - Yeni Bir Şuur
   
İnsanın, insanlığın ve tabiatın fıtratını bozan modern cinnete karşı, iman merkezli yeni bir hayat inşa etmek gerekiyor. Bunu yapmak, hayatımıza yansıtmak zordur.

Bunu gerçekleştirmek sadece Ümmet’i Muhammed’in kurtuluşu için değil, insanlığın ve hatta tabiatın ve eko sistemin selameti için de elzemdir.

İnsan yüzlü bir hayatın yeniden inşası için yeni bir toplumun inşası şarttır. Bu yeni toplumun görevi yeryüzünde tevhid ve adaleti ihya ile tesis etmek olacaktır. Bu ölçü ve denge ile bir toplumun en büyük vasfı kendi dışındaki toplumlara analık yapabilecek liyakatte olmasıdır. İşte bu topluma Kur’an-ı Kerim, ‘ümmet’ adını vermektedir. Ümmet, yani kelime manasıyla ‘anne toplum’. İnsanlığa ana gibi yar olan, onları şefkat ve merhametle kucaklayıp saadete çağıran, bir mutluluk sakası gibi yürek yürek insanlığa huzur taşıyan, özgürlüğün ve adaletin hakiki kapısını gösteren bir topluluk. Kula kulluğu ayaklar altına alıp insanı Allah’a kulluğa dâvet eden, insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslam ile mahlûkatın şeref listesinde ilk sırayı alan insanı buluşturan bir topluluk.

Yeni bir toplumun inşası için yeni bir insanın inşası kaçınılmazdır. 

Yeni bir insan… Allah’a, kendisine, topluma, tabiata ve eşyaya karşı sorumluluk bilincine ulaşmış, kendisiyle barışık, kendisiyle ve Rabbiyle irtibatlı bir insan. Beşer olmaktan kurtulup insan olma şerefine eren, kendi saadetini üyesi bulunduğu insanlık ailesinin saadetinde gören, kendisine, dolayısıyla hakikate karşı da yabancılaşmamış, kendi gerçek yüzünü yürek aynasında seyretmekten kaçınmayacak kadar gerçekçi bir insan. Bilmekle yetinmeyip tanıma seviyesine erişen, hissetmekle yetinmeyip şuura eren, bakmakla yetinmeyip gören, işitmekle yetinmeyip kavrayan, kalpte kalan bir inançla yetinmeyip inancını hayata dönüştüren, şirkten uzak durmakla yetinmeyip İbrahim gibi put kıran, şeytana uymamakla yetinmeyip şeytanı taşlayan, cesedini kurban vermekle yetinmeyip İsmail gibi nefsini kurban eden bir insan... Özgürlük ve emniyetini imanla teminat (garanti) altına almış, kimlik ve kişiliğini bedel ödeyerek bulmuş, izzet ve şerefi vazgeçilmeyecek değerler arasında bilmiş, ham iken olgun olmuş bir insan. Yeni bir insanın inşası yeni bir bilinç inşasıyla mümkündür. Bilinç yani eskimez ifadesiyle şuur. Modern bireyin altüst olmuş değer yargılarını yeniden asli konumuna döndüren bir şuur.

Kendi kendisinin farkında olan ve hemen fark edilen bir şuur. Sahibini sürüden biri olmaktan çıkarıp şahsiyet kılan bir şuur... 

Şuur, bir davranışı ibadete dönüştüren yegâne iksirdir.

Niçin gereklidir yeni bir bilinç inşası? Çünkü her biri ferdî ve içtimaî hastalıklarımıza merhem, problemlerimize çözüm olan ibadetlerin yeniden kazanılması, ancak yeni bir bilinçle mümkündür.

İbadetlerin yeniden kazanılması. Çünkü ibadetleri kaybettik. Peygamberimizin “namazı kaybedecekler” mucizevi haberinde olduğu gibi namazı kaybettik.

Orucu kaybettik, zekatı kaybettik, haccı kaybettik. Bayramı kaybettik, kurbanı kaybettik. Namaz kıldık, oruç tuttuk, ama ruhunu kaybettik. Hz. Peygamberin diliyle “yanımıza sadece yorgunluğumuz ve açlığımız” kaldı. Âdetleri ibâdetleştirerek ibâdetleri âdetleştirdik.

Oysa ki bütün ibadetler, ferdi ve içtimai (sosyal) birçok derde dermandı. Örnek olarak, Kitabımız Kur’an-ı Kerime göre “namaz insanı kötülüklerden ve aşırılıklardan alıkoyardı.” (29 Ankebut 45) Oruç, “İnsanda Allah’a karşı sorumluluk bilinci uyandırırdı” (2 Bakara 83) Zekat, “İnsanı ve toplumu arındırır ve temizlerdi”. Hac, “İnsana ayakta durmayı, kıyamı, direnişi, başkaldırıyı öğretirdi” (5. Maide 97) Bütün bunlar suç, günah, anarşi, haksızlık, zulüm, saldırganlık, tahakküm, zillet, meskenet, tembellik, cehalet, mutsuzluk, umutsuzluk ve daha birçok illetin dermanıydı. 

Kaybolan her bir ibadet bizden huzuru, saadeti biraz daha uzaklaştırıyor, felakete biraz daha yaklaştırıyor.

Cennet toplumu, cinnet toplumu haline geliyor. Ruhunu ve şuurunu yitirdiğimiz ibadetleri kurbanını sırtında taşıyan Kabil gibi sırtımızda taşıyor, onlara bir an evvel defnedilmesi gereken bir ölü muamelesi yapıyoruz.

Oysa ki her ibadet bizi ebedi mutluluğa taşıyan bir burak olmalı değil miydi? Ruhunu yitirdiğimiz ibadetler bizi cennete değil, ardında bıraktıkları doldurulmaz boşluğun uçurumuna uçurdular. 

Her ibadeti insanın Allah’a yolladığı bir mektuba (şimdi mesaja) benzetebiliriz. Şuursuz ve ruhsuz ibadetlerimiz içi boş mektuba döndüler. Zarf vardı. Hatta pek albenili, pek cıcılı bıcılıydı. Ama mazruf yoktu. Oysa ki zarf, kıymetini içinde taşıdığı mesajdan alırdı. İçerisinde mektup bulunmayan bir zarf sadece boş bir kağıt parçası değil kimi durumlarda gönderilene karşı bir hakaret mânâsı da taşırdı. İşte içerisinde şuur bulunmayan bir ibadet de, içi boş bir zarfı andırıyordu.

Sonuçta, mesaj yerine ulaşmadı. İbadetten beklenen netice istihsal edilemedi. Camiler doluyken, saflar bitişikken de cesetlerin buluşup temasından başka bir şey değildi. Ruhların kenetlenmesi meselesi! Ve bütün bunların sonucunda ibadetler yitirildi. Namazı yeniden kazanmak gerek. Orucu, zekatı, husûsen haccı yeniden kazanmak/diriltmek lâzım.

‘Müslümanım’ demek kolay, fakat tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi Müslüman etmek zordur. Amellerimizi mekaniklikten kurtaracak olan bir şuur hareketidir. Bunu da yapmadan adam gibi Müslüman olmak mümkün değildir. Böyle olunca da insan Rabbiyle buluşamıyor.

Tabii buluşmaya vesile olan kitapla (Kur’an-ı Kerim’le) sünnetle/hadisle (Peygamberimizle) irtibattan mahrum bırakılınca bu netice kaçınılmaz oluyor. 

Yeni bir insan inşasında ilk yapmamız gereken ‘üsveyi hasene’ olmaktır. Her meslek ve meşrepten bütün Müslümanların örnek olması, örneklik teşkil etmesi en mühim mesele.   

Yaşar Değirmenci