Öğren - Öğret - Yaşa - Yaşat
İnsanın bilmediği bir dini, tanımadığı bir nizamı yaşaması, gerekleri yerine getirmesi ve yaşatması elbette mümkün değildir. Bunun için ilk önce insanın inancının gereklerini bilmesi, bilerek kabul etmesi gereklidir. Gerçek mahiyetini bilmediği ancak belirli sloganların gölgesine sığındığı zaman, her an fikir değiştirme tehlikesi ile karşı karşıya demektir. Gençlerin şimdi tehlike olarak gösterilen nihilizm, paganizm, sekülerizme yönelme sebebi de bu!
Yüce Rabbimiz, Peygamber Efendimize ilk emir olarak “oku” demesi oldukça önemlidir. Çok şey anlamak da önemlidir. İslam’ı tahsil etmeyi, öğrenmeyi, bu dinin temel ilke ve prensiplerini okuyarak öğrenmemiz gerektiğini anlamış olmakla birlikte; kâinat üzerindeki Allah’ın ayetlerini, insanın yaratılış orijinalliği, düşünerek okuma, tefekkür ve tefakkuh etme şeklinde zengin bir anlam vermek gerekir. Rabbimizin kaleme yemin etmesi ve birkaç yerde kalemden bahsetmesi ilime verdiği önemden kaynaklanır.
İlk önce değişime kendimizden başlamalı. Öğrendiklerimizi yaşayarak. Kişinin İslam’ı öğrenmesi, yaşaması, bildikleri ile amel etmesi gerekir. Ancak bununla da sorumluluktan kurtulmuş olamaz. Öğrendiklerini öğretmeli, bu mesajı diğer insanlara taşımalı, kendisi gibi düşünen insanların çoğalmasına gayret etmelidir. “Bir tek insanın imanının kurtarılması üzerine, güneşin doğup battığı her şeyden hayırlıdır.”
Düsturunu akıldan çıkarmamalıdır. Davetçi özelliğini kazanmalı ve korumalıdır. Kendisini her hususta çok iyi yetiştirmiş olmalı, yaşantısı ile etrafa güven telkin etmeli ve her türlü meşru yolu kullanarak insanları (sözle-fiille) İslam’a davet etmelidir. Düşüncesi ve hayatı arasında bir çelişki olmadan insanlara yaklaşmalıdır.
İkinci olarak İslam’ı yaşamalı. Evet yaşamalı. Çünkü yaşanmayan İslam’ın, okunan fakat yaşanmayan Kur’an’ın, hacıya, hocaya, hafıza, öğretmene, öğrenciye sağlayacağı hiçbir fayda yoktur. İslam bir hayat nizamıdır ve yaşanmak için gelmiştir. Onun yeri hayatın kendisi özüdür. Hayatın kendisinden uzaklaştırılan İslam, özelliğini yitirir. Çünkü layık olduğu yerden alınmış uzaklaştırılmıştır. Peygamber Efendimizin; “Alim, ilmiyle amel edendir” sözünden anlaşılan da oldukça açıktır.
Amel edilmeyen, yaşanmayan ilim, sahibini âlim yapmaz. Amelsiz ilim bereketsiz olur. Pratik üretmede yetersiz kalır. Sahibine hayır getirmez, hatta sırtında yük olur, sorumluluğu artar.
Kötü örnek olma durumunda, İslam’ın anlaşılmasına engel olacağımız, İslam’ın berrak ve temiz anlaşılmasına mani olacağımız konusu, bizim dilimizle, bizlere aktarılmaktadır. İçinde bulunduğumuz ortamı değerlendirdiğimiz ve kendi gerçeğimiz ile yüzleştiğimizde büyük bir çelişkiyi görmekteyiz. Bu çelişkiyi gören ve dikkatimizi çeken düşünürler: “İslam denince hemen akla, sorunlar, problemler ve çelişkiler geliyorsa, bunun sebebi İslam asla değil, biz Müslümanlarız” diyerek bir gerçeği dile getirirler.
Yüce Kur’an inanan insanları, İslam’ı tebliğ ve İslam’a davet konusunda sorumlu tutar. İyiliği emir ve kötülüğü nehiy, yüce Rabbimizin bizlere Kur’an vasıtasıyla bildirdiği emir ve talimatıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki, (onlar halkı) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridir.”(3; 104)
“Siz İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız.” (3:Al-i İmran; 110, 113, 114)
Üstad Sezai KARAKOÇ’un güzel bir sözünü anmak yerinde olacaktır;
‘Müslüman! İslam’ı öyle sağ ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen, sende dirilsin.’
Mü’minlerin davetçilik özelliğine dikkat çeken Peygamberimiz uyarı mahiyetindeki bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.
“Yüce Allah ise der ki; ‘Bana dua etmeden önce iyiliği emredin, kötülüğü yasaklayın. Aksi takdirde, dua edersiniz, fakat duanızı kabul etmem. Benden isterseniz, size vermem. Yardım dilersiniz, size yardım etmem.” (Müsned)
Allah Rasulünün dostlarından büyük sahabi Hz. Ebu Derda ise şöyle der:
“Yemin ederim! Ya siz iyiliği emredip kötülükten sakındırırsınız veya Cenab-ı Hak, Sizin şerlilerinizi size musallat kılacaktır. Bu olduktan sonra sizin hayırlarınız dua edecekler, fakat duaları kabul edilmeyecektir. Veya çağıracaklar, kendilerini dinledikleri halde sözlerine cevap verilmeyecektir.”
İslâm’ı öğrenelim, İslami değerlerimizi tanıyalım. Öğrendikleriniz ile mutlaka amel edelim.
Hayatımız ile yaşayan İslam olalım. Kur’an’ın vaz’ettiği ilkeleri hayat prensibi yapalım. Yaşayan canlı ve diri Kur’an olalım. Hayatımızdaki güzellikler, İslam’ın mesajı olsun. Bütün bir sosyal hayatımız İslam’ın tebliği olsun.
Adımız anıldığında herkesin güven duyacağı biri olarak kabul edilelim. Yaşanmayan bir hayatın, yaşatılmasının mümkün olamayacağı gerçeğini kabul edelim. İslami tebliğ vazifesini gereği gibi yerine getirelim. Bu kutsal ve ulvi değerleri başkalarına taşıyalım. Başkalarının karanlıklarından aydınlığa çıkması, İslam’ın yüceleceğini görmesi hususunda yardımcı olalım. İslâm ile insanı buluşturalım. İslami tebliğin, hele şu ortamda, bunu yapacak bir müessese ve kurum yokken üzerimize farz olduğu bilinciyle hareket edelim.
Gittiğimiz yere İslami değerleri mutlaka taşıyalım. Hayat tarzımız ve sözlerimizle mutlak inkâra ve küfre, adaletsizliğe ve ahlaksızlığa karşı mücadele edelim. Pes etmek yok!
Şunu asla unutmayalım ki; eğer etrafınızdaki insanları düşünce ve yaşantı olarak etkilemez, rehberlik etmezseniz, etrafın etkisi altına girersiniz. Gazali’nin ifadesiyle ‘Her insan çevrenin mahsulüdür.’
Yaşar Değirmenci.