ORUÇ TERBİYESİ İNFAK TERBİYESİDİR
Oruç imtihanını kazanan, infak imtihanını da kazanmalı. Çünkü oruç terbiyesi, aynı zamanda infak terbiyesidir. Ramazan da infak ayıdır. Rahmet ile infakın iç içe geçtiği ay. Ramazan’ı küresel-evrensel boyutta bir rahmetin ve infakın buluştuğu ay haline getirmek... Ramazan’dan başlayıp her aya, her güne rahmet bulutları taşımak…
İşte çağımızda Müslüman yüreğini bekleyen imtihan bu.
Belki de bundan asırlar önce, Türkiye’de bir Müslümanın, Afrika’da bir insanın, yıldan yıla bir lokma et için kurban bayramında Müslüman’ın yolunu gözleyeceğinden haberi olmayabilirdi. Müslüman, bir Afrikalı annenin çocuğuna bir damla su verebilmek için, Türkiyeli bir Müslümandan bir kuyu açmasını beklediğini duymayabilirdi.
Küçücük bir ameliyatla gözlerin açılabildiğini, bir antibiyotiğin bir çocuğun hayatını kurtarabileceğini bilmeyebilirdik.
Evlerimizdeki ekmek israfının, doyduktan sonra yiyip de, hazımsızlık derdine düştüğümüz yiyeceklerin, Afrika’da binlerce insan için hayat-memat demek olduğunu bilmeyebilirdik.
Ama şimdi, kuş tüyü yastıklara başımızı koyarken başımız rahat değil. Çünkü orada birilerinin evinin olmadığını biliyoruz. Gözlerimizi, kulaklarımızı ne kadar kapayabiliriz ki?
“Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nîmetlerin iyilerinden (Allah için) infâk edin. (Size verildiği takdirde) gözünüzü yummadan alamayacağınız (basit ve değersiz) şeyleri, hayır diye vermeye kalkışmayın! Allah’ın müstağnî ve övülmeye lâyık olduğunu bilin!” (Bakara, 267)
Oruç, namaz ve zekâtla olduğu gibi, tesettür ve cihadla, adalet ve merhametle, anne-babaya itaat ve yetimi-öksüzü koruyup kollamakla da kardeştir. Oruç diğer ibadetleri tahkim eder, diğer ibadetler orucu tahkim eder ki; ihlas ve takva ile kuşanmış güzide bir ümmet olarak yaşayalım. Cimri, yalancı ve riyakâr orucu tahrif eden, bozan, manasından uzaklaştıran amellerdir. Sadece şu hadis bile cimrilik hastalığından kurtulamayan, infakı hatırlamayan Müslümanları uyarır. “Cimri, âbid ve zahid dahi olsa Cennete giremez!” Onun için orucu ifsad eden amellere de dikkat etmek mecburiyetindeyiz. Kalpte hased ve nifak, dilde yalan ve kötü söz, davranışlarda riyakârlık ve harama temayül devam ettikçe orucun kazandıracağı faziletler eriyip kaybolur. Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Veren el, alan elden üstündür.”
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’a ve Resûlüne iman edin; O’nun size emanet olarak verdiklerinden, başkaları için de infak edin. İçinizden iman edip infakta bulunanlara büyük bir mükâfat vardır.” (57 Hadîd, 7)
Kutsî hadiste Resûl-i Ekrem aleyhisselam Cenâb-ı Hakk’ın şöyle buyurduğunu bizlere bildiriyor: “Ey Âdemoğlu! İnfak et ki, ben de sana infak edeyim.” (Müslim, Zekât)
İnfak, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla müminin kendi servetinden harcama yapmasıdır. Eşine, dostuna, akrabalarına, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmasıdır. Allah’ın kendisine lütfettiği zenginlikten başkalarını da faydalandırmasıdır. Kardeşinin gönlünü yapması, olmayana yardım etmesi olana da ikram etmesidir. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde infak ve sadakanın karşılıksız kalmayacağına ve mükâfata dönüşeceğine şöyle işaret etmektedir:
“Şüphesiz, sadaka, Rabbin gazabını söndürür ve kötü bir şekilde ölmeyi önler.” (Tirmizî, Zekât)
İnfak, insanın dünya malına karşı dengeli bir tavır almasını sağlar. Mal hırsıyla cimrilik etmeye de akılsızca saçıp savurmaya da engel olur. Kardeşlik ve paylaşma duygularını geliştirir. İhtiyaç sahiplerinin yaşadıkları sevinç ve memnuniyet, infak edenin gönlünde huzura ve genişliğe dönüşür. Böylelikle mümin gerçek anlamda iyiliğe ulaşmış olur. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (3 Al-i İmrân, 92)
İslam medeniyeti aynı zamanda bir infak medeniyetidir. Müslümanlar yardımlaşmayı, dayanışmayı, infakı hayatın merkezine almıştır.
Çünkü Sevgili Peygamberimiz bu ümmete bir binanın tuğlaları, bir bedenin azaları, bir tarağın dişleri gibi olmayı öğütlemiştir. Müslüman, sahip olduğu birikimi ailesiyle, akrabalarıyla, komşularıyla, uzak-yakın din kardeşleriyle ve insanlık ailesinin muhtaç fertleriyle paylaşır. “Mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak edenler için Rableri katında ecirler vardır; onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”
(2 Bakara 274) ayetini kendisine düstur edinir. Gece-gündüz çalışırken sadece kendisini değil, toplumun iyiliğini düşünür.
Günümüzde malı bir araç olarak kullanamayan, hayatın amacı haline getiren dünyevileşme hastalığıyla mücadele ediyoruz. Bencillik, mal düşkünlüğü, güç ve çıkar tutkusu, gösterişe dayalı hayatlar bu asrın afeti oldu. Yardımlaşma, dayanışma ve başkası için fedakârlık yapma gibi erdemler örselendi. Böyle bir çağda, insanlığın sürüklendiği sonu gelmez arzu ve ihtiraslar, ancak infak ve yardımlaşma bilinciyle aşılabilir. Cimrilik eden, fakire, yoksula, yetime, düşküne, darda ve yolda kalana hakkını vermeyenler ise kendisini ve insanlığı ancak felakete sürükleyecektir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bizlere şu uyarıyı yapmaktadır:
“Âdemoğlu, ‘malım, malım’ der. Ey âdemoğlu, senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip önceden âhirete gönderdiğin dışında malın mı var?” (Müslim Zühd)
Orucun ruhu cimriliği değil cömertliği, zulmü değil adaleti karakter edinmemizi emrediyor.
Mü’minleri iffet ve takvadan, adalet ve merhametten, cesaret ve cömertlikten uzaklaştıran tutum ve davranışların yaygın olduğu bir toplum için Ramazan ayı kurtuluş ayıdır. Tabii infakı ihmal etmediği müddetçe…
Yaşar Değirmenci.