* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Sade Hayat İmandandır  (Okunma sayısı 219 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Sade Hayat İmandandır
« : Mart 27, 2020, 10:45:48 ÖS »
Sade Hayat İmandandır
   
   Günümüz evini eski zaman evlerinden ayıran en önemli farklılık israf, teşhir, gösteriş, çoğalma gibi bencil hırslarla inşa edilmesidir. Bir gün ashab Peygamberimizin yanında dünyadan bahsettiler. Bunun üzerine Peygamberimiz: “ Siz işitmiyor musunuz, sade yaşamak imandandır. Sade hayat imandandır” buyurmuşlardır.

Böyle bir Peygamberin ümmetindeniz. Sadelik, iyilik ve doğruluğun olmadığı yerde büyüklük yoktur. “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın!” buyuran Rabbimizin bu ikazını unutmasaydık dünyevi hiçbir şey bizi sarsmazdı.

“Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı” buyurarak ev için huzur yeri tabirini kullanmaktadır. Mesken ise sakin bir yer demek olup sükûnetten gelmektedir.

“Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” ayeti de bir başka ikazdır. Hepimizin bilmesi gereken bazı kavramları, yaşadığımız koronavirüs tedbirlerini yerine getirirken de hatırlamamız gerekmektedir.

Zaruriyat; Can, mal, akıl, din ve ırzın muhafazası için mutlaka temin edilmesi gereken imkanlardır. Bu beş maddede özetlenen hususlar ilim ve fikir adamlarının ittifak edip toplumun huzuru için ‘ortak payda’ olarak gördüğü, âlimlerimizin ‘mekasidütşeria’ başlığında ifade ettikleri maddelerdir.

Bugün lüzumlu olduğuna inanılan her şeye ihtiyaç denmektedir. Bilhassa kapitalist sistem, ihtiyaç sistemini sonsuza kadar uzatarak insanımızı alış verişe, vitrinlere, vs.’ye esir etmiştir. Peygamber Efendimiz: “Vallahi ben artık sizin benden sonra şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat sizin dünya hususunda birbirinizle rekabete, çekememezliğe düşmenizden korkuyorum.” Üstad Sezai Karakoç’un şu hatırlatması da önemlidir. ‘İnsanoğlu yeryüzünden alınıncaya kadar suyun, toprağın ve havanın niçin var olduğunu düşünüp onları bu en yüce ödev için kullanmadıkça, bu kudretlerin eliyle, küçük veya büyük ölçüde cezalanacaktır. Bu tabiat kanunu değil, onu da içine alan ilahi bir kanundur bu!’

Evlere dönüş mecburen de olsa, ailemizi, yuvamızı hatırlamamıza vesile oldu. İrademizle yapmadıklarımız mecburen yapılır hale geldi. ‘Dualaşalım’ denirken duanın üç unsurunu da unutmayalım. Birincisi, nimete şükredecek bir şuur. İkincisi, bu şuura uygun faaliyetler (eylemler) üçüncüsü, kişinin öldükten sonra yaşayan ameli sayılan iyi nesiller.

Devletler/hükümetler büyüme diyor, kalkınma diyor, ilerleme diyor, başka bir şey demiyor. Kanaat, şükür, rıza, sabır, bereket gibi aslî değerler sanki hafızalardan kazınmış. Modern/kapitalist sistem üç aslî unsuru; havayı, suyu, toprağı feci şekilde kirletti. Rum sûresinde “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki vazgeçerler diye yaptıklarından bir kısmını Allah onlara böyle tattırıyor.”

Allah’ın emaneti olarak biz kullarının emrine verilen, yerküreyi birtakım ihtiraslar uğruna tahrip ve talan eden insandan başkası değildir. Biz insanlar; iki türlü terbiye ediliriz.  Nasihatla, musibetle. Allah’ın terbiyesi her zaman ve her durumda iyi terbiyedir. Bu da hiç bitmeyen ve süren terbiye. İnsan terbiyesinde tamamlanmış bir süreç yoktur. Dolayısıyla terbiye ölünceye kadar devam eder. Zira Rab isminin tecellisi sınırlı ve sonlu değil, sınırsız ve sonsuzdur. Eyüp aleyhisselamın “Bana bir dert, başıma uzun süren bir hastalık geldi. Sana sığındım. Sen merhametlilerin en merhametlisisin” duasını da dualarımıza katalım.

Siz değerli kardeşlerimle bugün hepimizi tedirgin eden koronavirüs belası ve imtihanından kapandığımız evimizde i’tikaf’taymışım gibi tuttuğum notların bazılarını paylaşmak istiyorum.

* Çocuklarda (günahsız sabilerde) olan beş özelliğe ihtiyacımız var.

1) Çocuklar kendi maişetlerini merak etmezler. Rızık (geçinme) endişeleri yoktur.

2) Hastalandıklarında Yaratanından şikayette bulunmazlar.

3) Yiyeceklerini başkalarıyla paylaşırlar.

 4) Kin beslemezler, barışmak için can atarlar.

5) Korktuklarında gözlerinden yaşlar akar.

*  7 A’raf sûresi 55 ve 56. âyetlerin mealleri:

 “ Rabbinize yalvara yakara (tazarru ve niyazla derin bir acziyetle) gizlice dua edin. Bilesiniz ki O haddi aşanları sevmez. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın! Allah’a azabından korkuyla ve rahmetinden ümitle dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere, Allah’ın rahmeti çok yakındır.”

* 10 Yunus sûresi 57. âyetin meali:

”Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde oluşabilecek her tür manevi hastalık için bir şifa; inananlara bir rehber (yol haritası) ve bir rahmet gelmiştir.”

( Kur’an-ı Kerim’in dört temel özelliği; öğüt, şifa, rehber ve rahmet olarak sıralanmaktadır.

Öğüt; Ahiret sorumluluğunu hissetmeden yaşayan (iman ve amelde sapma) durumunda olanlara, Kur’an-ı Kerim bu tehlikeli duruma karşı, insanlara öğüt vermekte, onları aydınlatmaktadır.

Şifa: Her insanın gönül dünyalarına hitap ederek oradaki manevi ve ahlaki bozukluklara şifa olmaktadır.

Rehber: Kur’an-ı Kerim kendisine inananların (iman edenlerin) doğru ve yanlışları görmesine, ebedî kurtuluşa yönelmesine ve hak yolda yürümelerine rehberlik etmektedir.

Rahmet: Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat eden, imtihan dünyasında olduğumuzu unutmayan, Rabbinin rızasını kazanacak salih ameller işleyen müminlerin ilahi rahmet ve sevgiyi kazanmalarını sağlamaktır.

*7 A’raf 199. âyetin meali: “Sen insan fıtratına uygun olan yolu tut.İyi olanı emret ve haddini bilmezlere aldırma!” (Peygamberimizin bir sorusu üzerine Cebrail ‘Rabbin sana kötülük edene iyilik etmeni, sana vermeyene senin vermeni ve senden uzak kalıp ilgilerini koparanlarla senin dostluk ve akrabalık ilişkilerini sürdürmeni emrediyor’ demiştir. Allah bu âyetle bütün kullarını eğitmeyi arzu buyurmuştur.) 185. âyetin mealinde de:

“De ki: Allah dilemedikçe ben dahil kendime ne fayda sağlayabilirim, ne de zararı önleyebilirim. Zira eğer gaybı bilseydim kendime bütün güzelliklerden daha çok pay ayrılmasını sağlardım. Üstelik kötülük de semtime uğramazdı. Ne var ki ben, iman eden insanlar için yalnızca bir nezir (uyarıcı) ve beşir (müjdeciyim).

Bütün bu uyarı ve müjdelerin ışığında hareket eden toplum hiç cinnet toplumu olur mu? Bu cinnet toplumunu Kur’an-ı Kerim ve onun uygulayıcısı Allah Resulü’nden başka kim cennet toplumuna dönüştürebilir? Teknolojinin, bilgisayar, internet (tekno-paganizmin) sanal dünyaya esir ettiği düşünemez hale getirip tüketim toplumunun müşterisi yaptığı insanımızı hangi değer kurtarabilir? Takdir, tedbir, tevekkül, sabır, şükür, kanaat üzere yaşamayı kimden, nasıl öğreneceğiz? Başımıza gelen veya gelmesi muhtemel; kaza, bela, hastalık, vs. imtihanlarını kimin yardımıyla kazanabiliriz?

Yaşar Değirmenc