İnsanımızı İslâm’la Buluşturalım
Müslüman, din kardeşleri yanı başında dururken onları bırakıp başka din mensuplarını ve dinsizleri dost edinemez. Çünkü Müslümanın dostu ancak Müslümandır. Müslüman, öteki Müslüman kardeşlerine buğz etmez, kin tutamaz, sırt çeviremez. Araya birtakım sun’î üstünlük ölçüleri koyamaz. Çünkü İslam’da üstünlük sadece ve sadece takva iledir.
Yaşanmayan, hayata intikal etmeyen, vicdanlara hapsedilmiş bir din ve iman sadece bir iddiadır.
Dindarlık ise iddia ile olmaz. Dindarlık ve dine saygı, dini olanı, dinde olanı yaşamakla ve kullanmakla ispat edilebilir. Gerek fert, gerek millet olarak tercihlerini daima din kardeşlerinden yana kullanmak zorundadır. Günümüz dünyasında beynelmilel platformlarda Müslümanların birbirlerine arka çıkmaları, dünyadaki güç dengeleri bakımından fevkalade ehemmiyet arz etmektedir.
Tevekkülü, tedbir gayreti ve dengesi yerinde. Gösterişi sevmez. Dedikodu yapmaz. Sevgiyle bakar.
Yardımseverdir. İnceliklidir, mütevazıdır. Fedakârdır, cefakârdır. Hayatın acıları karşısında sabır göstermeyi sevinçlerin karşısında şımarmamayı bilir.
Yani, az biliyor ama bildiğini bir bütünlük şuuru içinde yaşıyor. Ve düşünmeyi de biliyor.
Ne kadar ihtiyacımız var bu şahsiyetlere. Yerleri kartvizitlerle, pâyelerle, makam-mevkilerle doldurulmuyor. Bazen onların öyle hasretini çekiyorum ki; bir ananın dizine başını koyar gibi öyle bir diz arıyorum. Zor geçitlerde vecize gibi sözler söyler, metanet ve istikamet gösterirler, hayatımıza ve birikimimize çok şey katarlardı. ‘Maya insan’lardı onlar.
Ruhunda, zihninde, şuurunda, kişiliğinde dinin istikamet denge ve tefekkür ışığı olan insanlara çok ihtiyacımız var. O boşluk doldurulmayınca şu toplumda hasret çekerek yaşıyoruz. O insan düşünerek yaşar, sorumluluk şuuruyla yaşar, hayata geniş ve derin bakar; duruşu, hâli, tavrı, sevgiyle vakarı birleştiren bir güzellik taşır. Bizim ana düşünce meselemiz de, insanın böyle bir insan olmasını amaçlayan bir mantık yapısını gerekli kılar.
Dinin, rehberliğinde ve onunla güçlenen aklın, yüreğin ışığında; hayatı düşünmek, evrenseli düşünmek, insanı, toplumu düşünmek. Her hal ve şartta yaşanan dinimi yaşanmaz hale getirenlere, ‘iyi örnek’ olamayanlara, huzur, sükûn, sürur içinde olması ve bu mesajı vermesi gerekenlere duygu-düşünce-hassasiyet-şuur hali mutlaka verilmeli. ‘Bu kadar oluyor’a sığınmak, ‘zaman çok değişti’yi mazeret göstermek, ‘elimden bu kadar geliyor’ tembelliğine bu bahaneyi uydurmak, toplumsal planda insanlığımızın azaldığını fark edememek…
Dinin sadece bazı kuralları ve onlarla ilgili bilgileri değil, aynı zamanda hayat tarzı oluşu var. Her şeyi kuşatan; her derde deva, her hastalığa çare dinini unutma!
Evrensel barışın hâkim olduğu, farklılığın zenginlik sayıldığı, farklı inanç gruplarının birbirini ötekileştirmediği ve şeytanlaştırmadığı bir dünyada yaşamak isteyenler; tanımadığınızın/bilmediğinizin/habersiz olup veya öyle yetiştirildiğiniz, dinimiz İslâm’ı öğrenmekle işe başlasanız. Ona düşman gibi davrananlar, İslâm’ın değil, Müslümanların düşmanıdırlar. İkbal ne güzel söyler: ‘İslâm kusursuz, Müslümanlar kusurlu’ diye.
İmanlarını iyi temsil edemedikleri için, Müslümanların Müslümanlaşması şarttır. Aklın ve kalbin gözünü kör eden cehalet karanlığını aydınlatmak öncelikli görevimizdir.
Dinimiz İslâm, insanlığın bütün zamanlardaki ortak doğrularına (paydalarına) verilen isimdir. İslâm, insanlığın değişmez değerlerinin diğer adıdır. Bütün Peygamberlerin dinidir. ‘Elhamdülillah Müslümanım’ diyenler; kendi dinlerine ait bilgi ve bilinç yetersizliği ve buna dayalı yanlış yaşantı ve kötü örnek olmalarından adam kazanma (hidayetlerine vesile olma) yerine, adam kaybetme ve dininden insanları uzaklaştırma durumuna düşmüşler/düşürülmüşlerdir. Bu toplumda, bu değerlerin, anlam haritalarının kaynağı İslâm’dır; İslâm’ın dışında bu topluma ruh verecek, iyi, doğru, güzel fikri verecek, bir kaynak yok. Bütün kurumların laikleştirildiği; televizyonların, sosyal medyanın bütün değerlerimizi kurşuna dizdiği; eğitim sisteminin, medyanın, kültür dünyasının magazin haberlere malzeme olduğu/ürettiği, bu ülkenin insanlarını zihnen sömürgeleştirilip mefluç hale getirildiği bir ortamda bu toplumun İslâm’la buluşturulması elzemdir!
Her zaman İslâm’ı iyi anlayamadığımızdan hep şikâyet edilir. Ama anlayamayışımızın sebebini anlayabildiğimizden hiç emin değilim. Anlaşılamadığı şikâyetinde bulunmak, anlamış olmaya delalet etmez.
Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkanlarından mahrum bırakılan her inancın zayıfladığını, canlılığını kaybedip solduğunu, küllendiğini tesbit ve teşhis zor mudur? Mangaldaki korları bile kapatan/örten küller ateş yokmuş gibi bakılırken; üflenen küller altındaki koru, ateşi çıkarmaz mı?
İşte o külleri üfleyecek soluk Allah dostlarının soluğudur. Rasulüllah Efendimizin izini süren, sünnetini çağa taşıyan, ihya eden, Kur’an-ı Kerim’i ölülerden önce dirilerin kitabı olduğunu unutmayan/unutturmayan, Rabbinin rızasını her şeyin üstünde tutan gönül dostları! Dinin öz bilgileri; düşünceyle, hassasiyetlerimizle hemhal olup, içselleştirilerek şuur hali içinde hayatımıza yön vermelidir. Çünkü hayata müdahale eden bir dinimiz var bizim. Din; ruhu ve zihni ışıklandırmak ve hayatın içinde yaşanmak içindir, ezberlenip taşınmak için değil. İnsanımızı İslâm’la buluşturalım!
Yaşar Değirmenci.