* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: ZOR ZAMANIN BİR BAŞKA İMTİHANI  (Okunma sayısı 503 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ZOR ZAMANIN BİR BAŞKA İMTİHANI
« : Ocak 27, 2019, 02:34:46 ÖS »
ZOR ZAMANIN BİR BAŞKA İMTİHANI

Zor bir imtihan döneminden geçiyoruz. Bilhassa ifrat ve dünyevileşme hastalığı önlenemez hale geldi. Bu imtihanı kazanıp/kaybetmek irademizi iyi yönde kullanmamıza bağlıdır.

Peygamberimizin “Beni Meryem oğlu İsa gibi aşırı medh etmeyin. Ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm” buyurması, İmam Malik’in Medîne’de Peygamber Mescidi’nde ders verirken;

‘Şu Ravza’da medfun bulunan zat (Peygamberimiz) dışında kim olursa olsun sözü kabul de edilir red de edilir.’ Sözü bizleri uyarmalı, itidalli olmalıyız.

   Âyetlere, açıklayıcı hadislere ve Ehl-i Sünnet temel kabullerine göre yanılmamak ve günah işlememek özelliği beşer içinde yalnızca Peygamberlere aittir.

Peygamberler de aslında ümmetinin her bir ferdi gibi bir beşerdir. Bu bakımdan günah işlemesi ve yanılması mümkündür; ancak Allah Teâlâ onu ümmetine örnek kıldığı ve örneğin yanılması, günah işlemesi ümmetinin bunları doğru ve meşru bilmesine sebep olacağı için Peygamberini günah işlemekten korumuş (ma’sûm kılmış), dini hükümlerde yanılması halinde de bunu derhal düzeltmiş, yanlış olanın din hükmü olmasını engellemiştir.

Bir de gaybı bilme konusu var; Kur’ân-ı Kerim’in açık ve kesin ifadesine göre insanlar ve cinler gaybı bilemezler. Hiçbir kimse yarın başına ne geleceğini, neyi kazanıp neyi kaybedeceğini, nerede hayatının son bulacağını bilemez. Falcılara, büyücülere, cincilere, kâhinlere; hasılı gaipten haber verenlere inananlar Hz. Peygamber’e inanmamış olurlar.

Ehl-i Sünnete mensup olmayı başkalarına bırakmayanlar var; bunların bir kısmı şeyhlerinin, önderlerinin, hoca efendilerinin, üstadlarının gaybı bildiğine, yanılmaz ve günah işlemez olduğuna inanıyorlar. Kimsenin elinde imanı ya da İslam’ı ölçen bir alet yok. Kimseye ‘sen iyi Müslüman değilsin, senin imanında ya da takvanda problemler var’ diyemez. Ama nelerin imanın, İslam’ın ve takvanın belirtisi olduğunu söyleyebiliriz, söylemeliyiz.

İslam bilinecek, her mümin kulluğunun gerektirdiği kadar din bilgisine sahip olacak, bu farzdır. Sonra bu bilgisini hayatına uygulamaya çalışacak; iradesi ve gücü zayıf kaldığı için bir güzel topluluk (Allah’ın salih bilinen kulları) ile beraber olacaktır. Allah’ın salih bilinen bir kulunu örnek almak istiyorsa onların ve onun ‘herkesin bildiği, bilmesi gereken sahih İslam bilgisine’ uygun olan davranışlarını örnek alacak, kendi yapamadığını onların nasıl olup da yapabildiklerini öğrenecektir. İmanı, iradeyi, Allah ve Resulullah sevgisini güçlendirecek tecrübe ve usullerinden istifade edecek ama Ehl-i Sünnet ilkelerine uymayan, ittifakla İslam dışı olduğu kabul edilmiş bulunan bir söz, bir davranış kimden gelirse gelsin onu reddedecek, kabul etmeyecek. Böyle hareket etmek şarttır.

Bunlara riayået etmeyenler, körü körüne tâbi olarak dindar olma yolunu tutanlar ve bu sebeple hataya ve günaha düşenler bir gün gelecek o önderlerin kendilerinden kaçtıklarını görüp pişman olacaklar ama iş işten geçmiş olacak! (İlgili âyetlere bakılabilir.)

İnsanı etkileyen bu sosyal, dini ve tabiî bağlar bir yanda, Allah’ın emir ve talimatı bir yanda iken mümin kulluğunu nasıl gerçekleştirecek?

Eğer din bağı/kardeşliği ile diğer bağlar ve kardeşlikler çelişmiyorsa, her ikisinin hakkını aynı zamanda vermek mümkün ise problem de yok demektir.

Allah’a iman eden ve bir gün O’na hesap verme sorumluğuna sahip bulunan Müslüman, kendi cemaatinden, tarikatından, partisinden diye bir kimseyi kayırır, onunla olan özel kardeşlik ve yakınlık ilişkisini din kardeşliğine ve liyakata tercih eder, bu sebeple hakkı sahibine (hak edene, ehil ve layık olana) değil de hak etmeyene verirse yahut  bir şahsa veya gruba duyduğu kin, beslediği düşmanlık yüzünden adaletten ayrılır, o kişiye zulmederse emaneti ehline vermemiş ve adaletle hükmetmemiş olur.

Yardımda, sevgide, dayanışmada, meşru menfaat temininde ve taraf tutmada din kardeşliği, diğer bağların üstünde ve önünde olacaksa; adalet dağıtırken yakınlık veya düşmanlık değil, hak ve haklı gözetilecekse bu kuralı parti, tarikat ve cemaatlere de uygulamak gerekecektir.

Şikayetler, huzursuzluklar, kardeşlik bağının zayıflaması hatta yok olması, yerini nefretin alması, başımıza türlü felaketlerin gelmesi, şer’i şerifin emir ve yasaklarına riayet etmemekten kaynaklanıyor. Bunu yapanı tarikat, cemaat, parti ve akrabalık kurtaramaz; kul hakkına tecavüz ettiği için Allah da (o hakkı sahibi için almadan) affetmez. Kendi grubundaki insanları evliya ilan edenler hiç olmazsa şu kadarını bilip uygulasınlar.

Evliya olduğuna inanılan kimsenin sahih İslâm inancına sahip olması, ibadetleri eksiksiz yapması, güzel ahlâklı olması, Peygamberimizi kendine örnek alması, herhangi bir günahta ısrar etmemesi şarttır. İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin ifadesi ile “Peygamberimizin sünnetine kıl ucu kadar muhalif davranışta ısrar eden bir kimse havada uçsa, suda yürüse, kalpten geçenleri bilse bile velî değildir, onun kerâmet benzeri davranışları, çevresindekiler için bir imtihandır.”

Irk ve mezhep bağını din kardeşliğinin önüne geçirenler de tefrikacı ve fitnecidirler ki, Allah ve Rasulü bunları (tefrikacı ve fitnecileri) lanetlemiştir. Hiçbir ‘kardeşlik’ ‘din kardeşliğinin önüne geçemez. “İnnemel müminune ihvetün” (Ancak müminler kardeştir) (Hucurat sûresi 10. Âyet). Her grup, her tarikat, her cemaat kendi İslam’ını oluşturmuş durumda. Hiçbir ölçü, dinin yerini almaz/alamaz/almamalıdır. Ölçümüz, Allah ve Resulü’dür. Ölçümü yanlış olanın ölçtükleri de yanlıştır.

“Ey Rabbimiz, bizi de, bizden önce iman eden kardeşlerimizi de mağfiret et. Kalplerimizde iman edenlere karşı kin ve nefret bırakma. Rabbimiz sen Raûf’sun/ Şefkat edip koruyansın, Rahîm’sin/çok merhametlisin.” (Haşr sûresi 10. âyet) Bu âyeti unutmayıp amel edelim. Kardeşlerimize karşı duyabileceğimiz kötü duyguların kontrolü ya da telafisi böyle duygular beslediğimiz her kardeşimize içten dua edebilmemizle mümkündür.

Allah’ın ona bahşettiği hayrını çoğaltmasını, ona da bize de hakikati göstermesini, sağlık ve afiyet vermesini samimice isteyebilirsek kötü zannedilen duygular iyi meyveler verirler. Ümmet birliğini bir türlü kuramayışımızın sebebi din kardeşliğinin hukukuna riayet etmeyişimizdir.

Yaşar Değirmenci.