* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hayatımızdaki İç Savaşı Unutmayalım  (Okunma sayısı 292 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Hayatımızdaki İç Savaşı Unutmayalım
« : Ocak 27, 2020, 08:42:47 ÖS »
Hayatımızdaki İç Savaşı Unutmayalım
   
İnsan hayatından her savaş fani, iç savaş bakidir. Çünkü her düşmanın bir gün dost olma ihtimali vardır da şeytanın insana dost olmasının imkan ve ihtimali yoktur. Şeytan, savaşı önce yüreğinde kaybetti, ardından cennetini kaybetti. Cenneti kaybetmenin faturasını kendisine değil Allah’a ve insana çıkarttı: “Madem öyle, seni beni azdırdığın gibi ben de onları (azdırmak) için senin dosdoğru yoluna oturacağım.” (7 Araf 16) Şeytan, ayette de belirtildiği gibi sırat-ı müstakim üzere. Ne var ki doğru yola eğri oturmuştur. İnsanın da doğru yolda olması yetmemektedir. Doğru yolda doğru yürümesi gerekmektedir. Evet, şimdi de şeytan insana açtığı cepheleri sayıyor: “Sonra da muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (7 Araf 17)

Savaşın boyutları düşmanın kini ve gücü oranında büyüyecektir. Şeytanınki bir kuyruk acısıdır. Bu acı yeniden diriliş gününe kadar (7 Araf 14) dinecek değildir. Bu azılı ve apaçık düşman (aduvvun mubin) insana öylesine çok cepheden saldırıya geçmiştir ki, insanın bu hiç uyumayan ve tatil yapmayan düşmana karşı çok uyanık olması ve ömürlük bir iç savaş başlatması gerekmekte. Sadece haz için yapılan her şey gelip geçicidir. Çünkü haz gelip geçicidir. Hazzı esas alanlar, en çok günaha batanlardır. Çünkü yaptıklarının hayır veya yarar getirip getirmediğini asla düşünmezler. Varsa yoksa hazdır onların gayesi. Diğer bir ifade ile nefsin emrine girmektir.

Önlerden gelmesi insana dengeyi dünya aleyhine bozdurmak için, insanı kendisine verilmiş emanet olan dünyadan soyutlamak için. Arkalardan gelmesi, kalleşçe gelmesi, insanın dengesini ahiret aleyhine ve dünya lehine bozmak için; malı, kadını, evladı, makamı ve diğer dünyalıkları süsleyip püsleyerek sevimli göstermek için.

Sollardan gelmesi; soldan değil, sollardan; yasaklara, haramlara meylettirmesi; ezeli ve ebedi düşmanı olan insana Allah’ın koyduğu sınırları çiğnetmesi, bunu yaparken de çok cici bahaneler bulup insandan yanaymış gibi görünmesi.

Helal/haram, günah/sevap hassasiyetini kaybettirmesi.

Sağlardan gelmesi. En tehlikelisi de bu galiba. İnsanın güzel eylemlerini, hasenatını “salih amel”e dönüştürmemek için kibir, gurur, riya gibi parazitlerle bozması. Çalışıp çabaladığı halde insanın eline bir şey geçmemesi, yani tam anlamıyla “iflas” a sürüklenmesi. En yararlı eylemlerin içine attığı mikroplarla onları sahibi için en zararlı bir hale getirmesi. Bir sürü amellerinin mükafatını bekler/ümit ederken (Allah muhafaza) müflis’lerden olması.

(Müflis kimdir? Hadisine bakabilirsiniz)

Bütün bunları yaparken “devamlı kötülüğü emreden”  (12 Yusuf 53) nefsi yardımcı olarak kullanması, kötü işlerine, pis işlerine onu koşturması. Dahası, yeryüzündeki dostlarını (evliyau-ş şeytan), evliyasını (7 Araf 27), “Allah’ı bırakıp şeytanları veli edinenler”i (7 Araf 30) kendi aralarında örgütleyerek bir şeytan partisi (hizbu’ş-şeytan) kurması ve o parti aracılığıyla müminler üzerinde şeytani bir siyaset yürütmesi, onları gütmesi, onları sürüleştirmesi. Evet, içten ve dıştan böylesine örgütlü, böylesine çok yönlü bir düşmanın ilk ve son hedefi kişinin imanıdır. Dolayısıyla imanın merkezi olan kalbidir. Bu düşmanlar kalbi imanın başına yıkmaya, orayı insanın ebedi mutluluğuna yardımcı olamayan mal, makam gibi şeylerle doldurmaya çalışırlar. Şu durumda vakit geçirmeden bir iç savaş başlatmalı. Bu savaşın ömrü birkaç ay, ya da birkaç yıl değil, bir ömür olmalı. Devamlı saldırı altında ezilen imanı ve onun mekanını bu saldırılardan kurtarmalı ve korumalı, orayı kurtarılmış bölge haline getirmeli ve imanın hakimiyetini ilan etmeli.

Salih amelden muhafızlar, nöbetçiler dikmeli; içimizin ahalisini ayaklandırmalı ve önce içimizin ahalisini ayaklandırmalı ve önce içimizin dünyasında fitne kalmayıncaya, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar sürmeli bu savaş. Ondan sonra da orada kurulan “iman devleti”nin bütün devletlerden üstün olduğunu, ona sınır çizilemeyeceğini yaşayışıyla da göstermeli.

Yaşar Değirmenci.