* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Yaşanılacak hale getireceğimiz dünya  (Okunma sayısı 529 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Yaşanılacak hale getireceğimiz dünya
« : Mart 11, 2018, 12:21:14 ÖÖ »
Yaşanılacak hale getireceğimiz dünya

İslam, ‘dinlerden bir din’ değildir; hayatın bütün mekanlara ve zamanlara şamil hakikatidir. Bütün temel kavramların, İslam’dan alınarak yenilenmesi gerekir. Çünkü hepsi, yalanlarla, istismarlarla kirletildi, çarpıtıldı. Düşüncenin dili bozuldu. Hangi noktada bulunursa bulunsun, herkesin İslam’a doğru (zarureten, çeşitli oranlarda) yaklaşması lazım. ‘Müslüman olsunlar’ değil. Bütün dünya Müslüman olmaz. Hayatın hakikatine yaklaşmak manasında İslam’a yaklaşmak! Dünyada ne varsa, tabii olarak hangi cazibeler ve zaruretler varsa; İslami izah, hepsini asli mahiyetlerinin aydınlığında gerçek yerine oturtur. Şartlar ne kadar değişirse değişsin bu hakikat değişmez. Yeter ki, İslâm’ı iyi kavrayalım.

Dünyada kötü insanlar yok mu? Var. O insanların iyiliklerini, ıslah olmalarını dilemek ve bu yönde üzerimize düşeni yapmak görevimizdir. Ama aynı noktada bir görevimiz daha var: “İnsanların zulmünü önlemek, zulümleriyle mücadele etmek, zulümleri karşısında mukavemet ve salabet göstermek.” Böyle bir hizmetin ifası burada, bu ülkede yapılabilir.

Ne gibi mi? İşte cevabı:

   Öyle bir dünya ki; güçlülerin âdil, güçsüzlerin güvenli, ülkelerinin barış ve kardeşlik içinde olduğu bir dünya. İnsanlarının gönül aydınlığı ile aydınlanan, ruh ve düşünce zenginliği ile çiçeklenen bir dünya. Mutluluğu da acıyı da paylaşabilenlerin, insanı insan yapan değerleri hiç unutmayanların dünyası. Komşulukların, arkadaşlıkların, dostlukların, akrabalıkların, vefakârlıkların hayatımıza yansıdığı bir dünya. Ağlamayı da gülmeyi de, çileyi de süruru da, başarıyı da sıkıntıyı da tartışmayı da bilen, denge toplumunun dünyası…

   Nefsiyle, inadıyla, öfkesiyle değil, aklıyla, yüreğiyle, idealiyle düşünenlerin dünyası…

Aileyi gözbebeği gibi koruyan, yaşlıların, hastaların, muhtaçların; İlahi emanetler gibi görüldüğü bir dünya.

   İnsanlığa örnek olmuş büyük kişilerden biri, evinde otururken birden kapı çalınır. İnip bakar. Bir de ne görsün, eski tanıdıklarından biri. Allah rızası için sadaka istemeye gelen bu eski dostu mahcup etmemek için kendisine görünmez. Hemen içeri koşup eline sandıktan ne geçerse hepsini getirip, kapı aralığından uzatır. Adam dua ederek gittikten sonra o zat hüngür hüngür ağlamaya başlar. Hanımı: “Verdiklerin gözüne çok göründü, yaptığın cömertliğe pişman oldun da ondan dolayı mı ağlıyorsun?” diye sorar. Adam şöyle cevap verir:

 “Hayır! Aklına gelen yanlış. Ben verdiğim para için değil, uzun zamandan beri görmediğim bir dostumun halini sorup araştırmadığım için, onu dilenmeye zorlanacak duruma getirişime ağlıyorum!” Gelin büyük zata eşlik edip biz de ağlayalım!

Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, cevabını unuttuğumuz mektuplara (maillere), aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalarımıza, akrabalarımıza, hayır-dualarını alamadığımız yaşlılarımıza, hal/hatır sormadığımız tanıdıklarımıza karşı sorumluluğunu yerine getirmeyen halimize ağlayalım. Çoğu şeyin farkına varmadan yaşıyoruz. Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimize ve ağlamayı unutuşumuza ağlayalım. Acaba İmam-ı Rabbani Hazretleri bunun için mi ‘Ya Rabbi! ‘Gözyaşımı kurutma!’ diye dua ediyordu. 

   Alaca karanlıkta pazar artıklarını toplayan yoksulları görürüz. Çöp bidonunu karıştıran adamları, basit bir boya kutusu ile hayat savaşı veren minik bir çocuk, vs. İyilik yapmak için uzağa gitmemize gerek yok. Aslında o yanı başımızda bizi beklemekte. Bir aile rahatını düşünürken, yan komşunun elektrik borcunu ödeyemediği için karanlıkta oturması, doğalgazı parasını ödeyemediği için soğukta oturan, servis parasını yetiştiremediği için liseye giden genç kızını servisle gönderemeyen, ‘karzı hasen’ (güzel borç) verilmediği için basit meblağ yüzünden faize, parasızlıktan evlenemediği için harama bulaşan, vs.

   İşte bugün bize düşen, Kur’an’ın ve sünnetin hayatımıza müdahil olması için, onu bir rahmet sağanağı halinde üzerimize yağdırmak; onunla arınıp temizlenmek, ruhlarımızı onunla diriltmek, hayatımıza onunla yeni bir yön vermektir. Tıpkı ölü sanılan toprağın yağmurdan sonra kıpırdaması, canlanması, içindeki tohumları, çekirdekleri patlatarak yeniden harekete geçip yemyeşil hale gelmesi ve böylece tekrar hayat bulması gibi.

   Peygamber Efendimiz, iyi bir müminin, örnek bir insanın nasıl olması gerektiğini sözleri ve yaşantısıyla bizlere göstermiştir. Bir gün sahabeye: “Hanginizin iyi, hanginizin kötü insan olduğunu size haber vereyim mi?” diye sordu ve ardından şöyle buyurdu:

“İyi olanınız, kendisinden herkesin hayır umduğu ve şerrinden emin olduğu kimsedir. Kötü olanınız ise kendisinden hiç kimsenin hayır ummadığı ve şerrinden emin olmadığı kimsedir.” Şu hadise kafa yorsak meseleler çözülmez mi?

“Ademoğlu, ‘malım, servetim’ diyor. Ey Ademoğlu! Yiyip bitirdiğin giyip eskittiğin yahut sadaka olarak verip önceden ahirete gönderdiğinden başka senin mal ve servetin var mı?(Geride bıraktığın senin değil, mirasçıların malıdır).” Hadisini unutmasak bizi dünyevîleşme hastalığından kurtarmaz mı? İmanın en sağlam bağı olan şu hadisle amel de.

“İmanın en sağlam bağı Allah için sevip Allah için Buğzetmek”

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir” buyurmuştu. “Ya bulamayan olursa?” diye sordular:

 “Eliyle çalışır, hem şahsı için harcar, hem de sadaka verir.” “Ya çalışacak gücü yoksa?” “Darda kalan birine yardım eder.” “Buna da gücü yetmezse?”

 “İyi olanı tavsiye eder.” “Bunu bile yapamıyorsa ne olacak?” diye soruldu.

“Kendini başkasına kötülük yapmaktan alıkoyar. Çünkü bu da bir sadakadır” buyurdu.

   Uzayı fethettik; fakat kalpleri fethedemedik. Atomu parçaladık; fakat peşin hükümleri parçalayamadık. Daha fazla para harcıyoruz; fakat daha az şeye sahip oluyoruz. Daha çok boş zamanımız var; değerlendirmiyoruz. Aya, yıldızlara gitmeyi başardık; fakat apartman komşumuza erişmeyi başaramadık. Havayı temizleyecek aletleri geliştirdik; fakat ruh kirliliğini temizlemeyi beceremiyoruz. Hayatı iyi yaşamayı öğrendik; fakat iyi bir hayat yaşamayı öğrenemedik. Gelirimiz yükseliyor; fakat ahlakımız alçalıyor. Her geçen gün yeni yeni ilaçlar keşfediyoruz; fakat sağlıklı insan sayımız her geçen gün daha da azalıyor. Daha çok ilaç tüketiyoruz, daha çok hastane açıyoruz; fakat daha çok hasta oluyoruz. Evlerimiz büyüyor; fakat ailelerimiz küçülüyor.

Göz pınarları kuruyan, ağlamasını, gülmesini, üzülmesini, sevinmesini unutan duyarsız insanlar olmayalım. İnsanımızın ruhunu-kalbini-iradesini-şahsiyetini-dengesini-istikametini ihmal etmeyelim!

Yaşar Değirmenci.