* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: DUR VE DÜŞÜN!  (Okunma sayısı 457 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
DUR VE DÜŞÜN!
« : Şubat 24, 2018, 11:14:45 ÖS »
DUR VE DÜŞÜN!

İslam, bilgiyi düşünceyi medeniliği emreder. İlim ve düşünce hakkındaki ayet ve hadisler, çoktur. Mahiyetine göre, düşünce, nafile ibadetten kat kat üstün tutulmuştur. Kişilerin ancak akılları miktarınca dindar olabilecekleri belirtilmiştir. Aklını kullanmayana mundarlık verileceği ihtar olunmuştur. Bilenle bilmeyen arasındaki fark, ölüyle diri arasındaki farka eş tutulmuştur. Ne kadar az düşündüğümüz tekrar tekrar ifade olunmuştur. Hangi kaptan çıkarsa çıksın hikmeti almamız emredilmiştir. Kâinatın nizamı ve maddi münasebetler dengesi hakkındaki bilgilerin Cenab-ı Hak tarafından konulan kanunlar ve ölçüler olduğu açıklanmış, bilgi sisteminin bütünlüğü işaretlenmiştir. “Bir an bilgiyle meşgul olmak bir an kitaba yazıya bakmak, altmış yıl (Nafile) ibadetten hayırlıdır.” Buyrulmuştur. Dindarlık da dinde olanı yaşamaktır. İslam’a göre takva derecesi eşit bulunan iki müminden daha güçlü olanı daha hayırlıdır. Mefkûrenin emrindeki maddi vasıtalar ne kadar çoğalırsa, o kadar iyidir. Rasulüllah Efendimizin şu hadisi ne kadar önemlidir. “Karanlık yerlerden sakının. Karanlık yerlerde oturan insan kabirde yatan gibidir.” Peygamberimiz, hiç ışık yakılmamış karanlık bir yerde oturmaktan daima sakınmıştır. Eskiden Mescid-i Nebevi hurma yaprakları ve dalları yakılarak aydınlatılırdı. İlk defa kandil yakıldığı görülünce; Peygamberimiz, bunu kimin yaptığını sormuş ve pek sevinerek iltifatta bulunmuştur. Sadelik, güzellik, temizlik, aydınlık, incelik, sağlamlık, çalışkanlık daima övülmüş; Perişanlık, derbederlik, düzensizlik, meskenet, zulmet daima kötülenmiştir. Meşveret esası, İslam’da ferdi ve sosyal bir yapılanma menbaıdır. Hiçbir sistemde ve düşüncede, meşverete bu derece önem verildiğini hiç kimse gösteremez. “Her kim istişare ederse rüşdden mahrum kalmaz. Müşavere eden bir kavim işlerin en doğrusuna muvaffak olur. İstişare eden helak olmaz. Bir kavim istişare ettiği müddetçe zillete düşmez. Allah, ümmetimi dalalet üzerinde birleştirmez” hadis-i şeriflere ümmetinin azami dikkat göstermesi gerekir.     

Peygamber Efendimizin hayatına bakalım, “O İslâm’ı nasıl anlamış ve uygulamış”, bunu anlamaya ve öğrenmeye çalışalım; göreceğiz ki O, hem bir kâmil beşer, hem bir peygamber, hem bir aile reisi, hem bir cemiyet ve devlet lideri, hem de eşi bulunmaz bir eğitimcidir. Hayatında ve toplum içinde bu vasıflarının tamamıyla var olmuştur. Bunun içindir ki Peygamberimizi hayatın dışına çekmek vahim bir hatadır. O izi sürmek, sünneti çağa taşımak, örnek olmak bizim vazifemizdir. Dinimiz insanı yalnızca bu dünyada mutlu etmeyi ve mesaisinin çoğunu bu maksatla harcamayı değil, ömrümüzü harcarken fani dünya ile ebedî hayat arasında dengeli davranmamızı istiyor ve emrediyor. Bunun aksini yapanlar için “Değerliyi verip değersizi aldılar ve bu manevi ticarette zarar ettiler” diyor.

Devleti ayakta tutan adalettir. Adalet her işi hakkaniyet ölçülerine uygun yapmak ve her şeyi layık bulunduğu yere koymak demektir. Zulüm zulmettir. Zulm ile devlet ayakta duramaz. Devlet görevi alanlar, zorbalığa tahakküme sapmamalıdırlar. “Şüphesiz ki Allah size emanetleri devlet görevlerini ehline vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emreder.” (4 Nisa 58) “Adaletle hükmet, Allah adalet sahiplerini sever.” (5/42) “Halka cebredenlerle onlara yardakçılık edenler cehennemdedirler” buyrulmuş. Debdebeye sefahate dalanlar adaletten ayrılmıştır. Sade hayat, imandandır. Cenab-ı Hak dileseydi herkese bol rızık verirdi. Fakat bu dünya imtihan mahallidir. Servetler kendiliğinden eşit dağılmayacak, fakat insanlar kendilerine verilen cüz’i iradeyle eşitliği-adaleti sağlamak yolunda gayret göstereceklerdir. Farklılık, imtihan ve tekâmül içindir. “O size verdiğimiz şeylerde sizi imtihana çekmek için kiminizi derecelerle kiminize üstün çıkarmıştır.” (6/ 164) Mülkiyet; mükellefiyettir, tasarruf vekâletidir. “Allah’ın size tasarruf için vekâlet verdiği mal’dan onun uğruna harcayın.” (57/7) Farklılık, takvaya götüren yol, işbölümü ve işbirliğidir. Bu münasebeti adil ölçülerle yürütmek kulun vazifesidir. Ücretsiz istihdam şenaattir. “O kimse ki bir işçi tutar onu çalıştırır da hak ettiği ücretini vermez, kıyamet günü Allah onun hasmıdır.” (Buhari). Bir kutsi hadiste “İşçinin hakkını vermeyenin belini kırarım.” Buyrulur. Hırs, kötü şeydir. “Hırsla elde edilen malda meymenet ve bereket olmaz.” “Az bir kâra razı olanı Allah sever.” Bu Peygamber tavsiye ve buyrukları hayatımıza yansımalı, bize yol göstermelidir. Az kâr’a razı olmak işleri geliştirmeye mani değil, bilakis yardımcıdır. Modern iktisadın denge optimizasyonu (belirli amaçları gerçekleştirmek için en iyi kararları verme sanatı veya belirli şartlar altında herhangi bir şeyi en iyi yapma olarak da tanımlanan optimizasyon kısaca ‘en iyi sonuçları içeren işlemler topluluğudur’ dediği şey de budur. İdeal Denge’de kâr, minimumdur. Fakat batı iktisadı bu neticeye ihtiras mantığıyla varmak istediği için, bu yöndeki bütün denge teorileri kâğıt üzerinde kalmıştır. Modern/klasik maliyenin ideali İslâm’ın bu ilke ve prensiplerinin yaşanmasına bağlıdır. Dünya ve ahret dengesidir. 

Faiz haramların en tekrarlısı en tekitlisi en şiddetlisidir. Küfürden sonra hiçbir konu hakkında, Kur’an-ı Kerim bu derece tekrarlı-tekitli-şiddetli bir yasak getirmemiştir. Faiz asla çoğalmaz, azaltır. Ondurmaz, dondurur. Bölüştürmez, ölüştürür. Abâd etmez, berbat eder. Dağılım sistemini öyle ayarlayacaksınız ki, “…Tâ ki bu mallar zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın.” (59/7) İşte bu şart yerine getirilirse, mal ve servetin, Allah Teala’nın kullarına verdiği emaneti. İmtihan ve sorumluluk şuurunun vesilesidir. Aksi halde servet, diğer hücrelerin aleyhine büyüyen kanser hücreleri gibi olur. Belli organlarda urlar meydana getirmeye yarar! Bu hastalığa düşmemenin yolu, şu temel düstura bağlılık şuurunu daima canlı tutmaktır: Bir mümin zaman ile mahiyeti belli ölçülerde değişebilen ihtiyacından arta kalanı, Allah için, millet için, İslam’ın güçlenmesi için harcayacaktır. Bunu kabul etmeyenin imanı; meyve vermiyor, ışık vermiyor, eser vermiyor demektir. Ve bu şart yerine gelmedikçe hiçbir zahiri tedbir etkili olamaz. Malının mülkünün kendini ebedi yaşatacağını zannetmeye başlayan bir kimse, nefsi hesaplar yaparak sıyrılmayı bilir ve hiçbir şeyi üstüne almaz. Bir ülkede fakirliğin artması, zenginlerin israfı yüzündendir. Toplar, üstüne oturur. Bu israfın belki de en kötüsüdür. Halbuki zenginler fakirlerin duası sayesinde merzuk olurlar. Onlara verilen mal mülk israf etmeleri için değildir. Tasarruf vekaletini su-i istimal edenler, mülkün hakiki sahibine hesap vereceklerdir. Verilmesi gerekenlerin hepsi verilmiştir, verilmemesi gerekenler de insanın idrakine ve iradesine bırakılmıştır.

Dur ve Düşün! Fıtrata aykırı bir faaliyet içinde üretirken tükeniyor, temizlenirken kirleniyor, beslenirken zehirleniyor, dinlenirken yoruluyoruz. Hiçbir şuurlu direnç göstermeden kabul ettiğimiz ‘batıcı hayat tarzı’ bizi tamamen ‘dünyevi’leştirmiş.

Mümin nefsinin arzusuna veya ötekinin etkisine kapılarak dini hükümleri ve vazifeleri tasnif etmeye kalkışmamalı, ilâhî, tasnife riayet etmek için azami çabayı sarf etmelidir.

Yaşar değirmenci.