Bugün Cuma
İnsanların hesaba çekilme günü yaklaştı. Onlar hâlâ gaflet içinde, Kur’ân öğrenimine, Kur’ân öğretimine, İslâm’ı tebliğe, Kur’ân ilkelerinin yaşanmasına engel tedbirler alıyorlar, şeriattan yüz çeviriyorlar. İnsanların hesaba çekilecekleri gün iyice yaklaştı; halbuki onlar gaflet içinde haktan yüz çevirmektedirler.
“İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hâl böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirmektedirler.” (21 Enbiyâ, 1)
Yüce Allah dünyayı, hayatı ve ölümü imtihan için yani kimin daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için yaratmış, dünyada insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir. Bu nimetlerin karşılığında ondan kendisine şükretmesini, emirlerine itaat edip yasaklarından sakınmasını istemektedir. Âyet-i kerîmede, insanların bu nimetlerden bir gün hesaba çekileceği ve o günün yaklaştığı haber verilerek uyarılmakta, o gün için hazırlıklı olmaları istenmektedir.
Ancak imtihan için yaratılan insanoğlu, bu uyarılara rağmen hürriyetini yanlış yönde kullanarak nefsinin isteklerine uyup gerçeklere sırt çevirebilmekte ve kendine verilmiş olan bu sınırlı ömrü gaflet içinde geçirebilmektedir. Mü’minin gaflette bulunması, âhiret gününe iman ettiği halde orası için gereken hazırlığı yapmadığı, günahlardan sakınmadığı, tövbe edip Allah’a kulluk görevlerinde gereken hassasiyeti göstermediği ve iyi işler yapmadığı anlamına gelir.
İnkârcının gaflette bulunması ise; kendini yaratan bir kudretin bulunduğunu, başıboş bir varlık olarak yaratılmış olmadığını, dünyada yaptığı iyiliklerden de kötülüklerden de sorumlu olduğunu düşünmemesi, peygamber ve ilâhî vahiy tarafından uyarıldığında da bunlara sırt çevirmesi ve kulak tıkamasıdır.
Ölüm, bu kadar yakın ve herkes için muhakkak vâkî olacak bir hakîkat iken insanoğlunun, sanki bu dünyada ebedî kalacakmış gibi beyhûde meşgalelerle ömür sermâyesini tüketmesi ne acâyip bir hâldir?!. İnsanların bu gafletlerini Süfyân-ı Sevrî şöyle bir misâlle ifade etmektedir:
“Eğer bir yere toplanmış bir kalabalığa tellâl:
“–Bugün akşama kadar yaşayacağım, diyen ayağa kalksın!” diye ilân etse, bir tek kişi ayağa kalkmaz. Şaşılacak şeydir ki, bu hakikate rağmen, bütün halka:
“–Her kim ölüme hazırlık yapmış ise, ayağa kalksın!” diye ilân edilse, yine bir tek kişi yerinden kalkamaz!” İnsan, hiç düşünmez mi ki; ömrü boyunca sayısız kere ölümle yüz yüze gelmektedir. Yaşanan hastalıklar, beklenmeyen sürprizler, meydana gelen felâketler, hayatta her an mevcut olan, fakat insanın gaflet ve acziyeti sebebiyle çoğu kez habersiz olduğu nice hayatî tehlikeler, ölümle insan arasında ne ince bir perde bulunduğunu göstermiyor mu?
Kalbin sanatı, hayat dediğimiz fânî sermayeyi ebedi sermayeye dönüştürebilmektir.
Hz. Ali’nin şu sözleri ne kadar ibretlidir:
“İki nîmet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum:
Birincisi, bir kimsenin, ihtiyacını karşılayacağımı ümid ederek bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir.
İkicisi de, Allah Teâlâ’nın, o kimsenin arzusunu benim vâsıtamla yerine getirmesi yahut kolaylaştırmasıdır.
Bir Müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünya dolusu altın ve gümüşe sahip olmaya tercih ederim.”
Her Müslüman, imkân ve istîdâdı nisbetinde dünyanın gidişatından mes’ûldür. Müslümanların sıkıntılarıyla ilgilenmek ve İslâm’ın galebesi için gayret etmek mecburiyetindedir. Zira ferdî ve hodgâm bir hayat yaşayıp da din kardeşlerinin sıkıntılarına karşı duygusuz kalanlar, şu nebevî tehdide muhatap olurlar:
“Müslümanların dertleriyle dertlenmeyen, onlardan (yani Müslümanlardan) değildir.”
Müslümanlar birbirlerine yardımcı olup sımsıkı kenetlenmez, birlik ve beraberlik içinde bulunmazlarsa, güçleri ve kuvvetleri gider, ayakta duramaz hâle gelirler. Samimi bir din kardeşliği yaşadıkları takdirde ise maddî-mânevî nice zaferlere nâil olurlar.
Bugün Cuma! Bunları düşünüp, nefs muhasebesi yaparak Cuma’ya gidelim.
Rabbim bizleri bu zaferleri yaşayan ve yaşatanlardan eylesin.
Yaşar Değirmenci.