Yaşayan İslâm’ın Ölü Müslümanı Olmayalım 1
Nefs muhasebesi yapmamıza, ebedî ahiret yolculuğuna hazırlanırken “sünneti çağa taşıma”yı nasıl yapmamız gerektiğine rehberlik edecek bir canlı sünnet üzerinde düşünelim.
Mü’minin güvenilen ve güven veren şahsiyetli, kompleksiz bu dünyada yaşarken kendi dünyamızı nasıl yaşayacağımıza da ufuk açan bir hâdise. Nasıl mı? Buyrun:
Peygamberimizin Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak göndermesiyle ilgili bilinen bir rivayet vardır. Bu rivayette Peygamberimiz Muaz’a, bir yönetici olarak karşılaşacağı meselelerin hallinde nasıl bir yol takip edeceğini sormuş, bu sorusuyla da Hz. Muaz’a, dolaylı olarak yol göstermek istemiştir. Peygamberimiz Muaz’a:
“Bir meseleyle karşılaşırsan neye dayanarak hüküm vereceksin?” der. Hz. Muaz:
“Allah’ın kitabı Kur’an ile” cevabını verir. Hz. Peygamber:
“- Peki, Kur’an’da çözümünü bulamazsan ne ile hüküm vereceksin?” der. Hz. Muaz:
“- Allah’ın elçisinin Sünneti ile” cevabını verir.
“- Peki, Sünnet’te de çözümü bulamazsan ne yapacaksın?” deyince,
“- Kendi içtihadıma, araştırmama göre hükmü veririm,” der.
Rasulullah Efendimiz de bu cevapların doğruluğunu tasdik eder bir şekilde:
“Peygamberinin elçisini, onun razı olacağı şeye muvaffak kılan Allah’a hamd olsun” der. Aldığı cevapla da Hz. Muaz’la iftihar eder.
Bu rivayette dikkat edilmesi gereken ilk husus, sahabilerin din anlayışlarıdır.
Sahabe; din konusunu ciddi bir konu olarak anlamakta, bu konuda kendisini yetiştirmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Dini, bir kültür veya çevresinde yaşanan alelade bir sosyal olay olarak kabul etmiş görünmemektedir. Sahabenin bu tutumu, bugün bizim için de, dine nasıl bakmamız gerektiği konusunda bir örnek teşkil etmektedir. Zira içinde yaşadığımız çağda, Müslümanların büyük bir çoğunluğu, dinin ciddiyetini ve önemini tam olarak henüz kavramış değillerdir.
Din hakkında yaygın olan kanaat, onun birtakım ahlaki emirler ile bazı ibadetlerden; namaz, oruç, zekat, hac, dua, Kur’an okumak, hatim indirmek gibi hususlardan ibaret olduğudur. Bir Müslümanın dinle ilgisi, genellikle bunlarla sınırlı kalmakta, öldükten sonra kılınan cenaze namazıyla da bu ilişkinin son halkası tamamlanmaktadır. Halbuki rivayete bakıldığında, sahabenin din anlayışının bunlarla sınırlı olmadığı, aksine çok daha geniş bir alana, yani insan hayatının her alanına, her yönüyle şamil olduğu anlaşılmaktadır. Zira sahabe, hangi konuda olursa olsun bir meseleyle karşılaştığında ilk olarak Allah’ın kitabı Kur’an’a başvurması gerektiğini çok iyi bilmektedir. Tabiatıyla onlara bu şuuru ve anlayışı veren de Peygamber Efendimizdir.
O halde bu rivayetin bize telkin ettiği ilk husus, bir Müslümanın dini ciddi bir konu olarak ele almasıdır. Bunun sonucu olarak da onun, her türlü davranışını Kur’ana başvurması gerektiği anlaşılmaktadır. Rivayetin işaret ettiği ikinci husus ise şudur:
Müslümanın dinle ilişkisi sadece Kur’an’la da sınırlı olmayıp, Kur’an’ın çözüm getirmediği konularda Kur’an’ın en yetkili yorumcusu ve ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamberin Sünnetine de başvurması gerekmektedir. Bunun için her Müslümanın gücü, imkanı ve bilgisi nispetinde Peygamberimizin Sünnetini, yani peygamber modelini öğrenmeye çalışması, onun dini görevlerinin başında gelir. Hiç şüphe yok ki, ilk öğrenilmesi gereken şey, bu modelin din anlayışının nasıl olduğudur.
Kur’an-ı Kerim’in tercümanı olarak bilinen İbni Abbas: “Din, dört kısımdır” diyerek tasnif yapar.
1-Akaid
2-Ahlak
3-İbadet
4-Muamelat.
Bir Müslüman, bu dört hususa riayeti ile dini yaşar.
Yaşar Değirmenci.