* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: CEMAATLERİN DİKKATİNE  (Okunma sayısı 571 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
CEMAATLERİN DİKKATİNE
« : Ekim 01, 2017, 10:08:55 ÖS »
Cemaatlerin Dikkatine!

Mutlak manada mensubiyet ve aidiyet bir kıymet ifade etmez. Onların hakkının verilmesi icap eder. Ameliyle, ahlakıyla, hal ve hareketiyle, takvasıyla… Birinin İslam cemaatine aidiyeti, onun gerçek bir mümin olduğu manasına gelmez. Müminin müminlik ölçüsü, cemaat aidiyeti ve sosyal konumu değil, kalbinin Allah’a karşı duruşudur. Önemli olan, sizin kendi imanınız hakkında ne dediğiniz değil, Allah’ın sizin imanınız hakkında ne dediğidir. Kur’an ve sünnete samimi bir şekilde sarılmalıyız. Müslüman oluruz ama Müslüman kalabilmeniz için, Allah’ın ipine, yani Kuranı Kerim’e cemaat olarak sarılmamız gerekir. ‘Falancanın yazdıklarında ve anlattıklarında birleşelim’ denirse kendi fırkasına çağırmış olunur. Usul ve üslup hatası yapmayalım. Mü’min şahsiyet ve tavrı, vazife ve mesuliyetimizin idraki, şuuru içinde olalım. Umut Ümmeti olduğumuzu, evrensel sorumluluk taşıdığımızı unutmayalım. İslam’la insanı buluşturmak ve İslam ile insan arasına giren her türlü engeli kaldırmakla mükellefiz.

İman kardeşliğimiz zedelenmemeli, çözülmemeli. Şu âyeti de unutmayalım: ‘Rabbimiz! Bizi ve bizden önce imanla göçüp gitmiş olanları bağışla! İman edenlere karşı gönlümüzde en küçük bir kin bırakma!’ (59 Haşr 10) Mü’min için bütün asırlardaki çare, Kur’an ve sünnete samimi bir şekilde sarılmaktır. Allah tarafından “muhteşem”olarak nitelendirilen Peygamberimizin ahlakını yaşamaktır. İbn Abbas dini hükümleri dört başlık altında değerlendirir: İnanç esasları, ahlaki esaslar, ibadetler ve muamelat. Bu dört unsuru din binasının dört katı olarak tanımlarsak, Kur’an’ın iniş süreci içerisinde ahlak katı hemen akidenin üzerinde, ibadetlerin ve muamelatın önünde yer almıştır. Boş işlerden yüz çevirmek, emanete riayet etmek, verdiği sözde durmak (23, Mü’minun 4-8), hakkı hak edene vermek, karşılıksız yardım etmek, kötülüğü iyilikle savmak (13 Ra’d, 20-22), alçakgönüllü olmak, cahilleri muhatap almamak (25 Furkan, 63) gibi birçok ahlaki prensip tavsiye edildiğinde, daha oruç, hacc, tesettür ve birçok emir farz kılınmamış, içki, kumar, faiz başta olmak üzere birçok kötülük de haram kılınmamıştı.

Din bahsinde hakem Kur’an’dır, Sünnet’tir, icmadır, hasılı şeriattır. Şeriata aykırı bir emir, hangi konuda ve kimden sadır olursa olsun reddedilir, ona itaat edilmez. (Peygamber Efendimiz: “Allah’a isyanda kula itaat edilmez” buyurmuşlardır.)

Kâfirlerin yanında izzet arayışları zilletin ta kendisidir. Emribilmaruf ve nehyianilmünker yapmayan, hakkı tutup batılı atmayan, izzetten uzak kalmaya mahkûmdur. Allah’ın ipine sarılmayı, Kur’an ve sünnet etrafında kenetlenmiş olmakla gerçekleştirebiliriz. Dininin, kâfirlerin tuzaklarına karşı muhafazasında görev üstlenmeyen, evinde, işinde, sokak ve meydanında hakkı dillendiremeyen, batılın boş sözlerinin yükselişi altında ezilmeye mecburdur. Amaçlarının dışına çıkmaları, siyasete ve dünya menfaatine bulaşmaları, İslâm’a/Müslümanlara güveni kaybettirmiştir. Özünden, kaynağından İslâm öğrenilmediği için de şahsi hatalar dine mal edilmiştir.

Dünyevî hiçbir şey imanımızdan daha değerli değildir.

Bir türlü gündemden düşmeyen son hadiseler, bütün Müslümanları üzerinde düşünmeye sevk edip ‘niçin bu hallere düşüldü?’ sualine cevaba zorlamalıdır. İçine düşülen bu girdabın sebeplerine kafa yorulmalıdır. Diğer cemaatler de, benzer durumların kendilerinde yaşanıp yaşanılmadığı hususunda iç dünyalarına dönüp bir ‘nefs muhasebesi’ yapmalıdır. Din namına, İslâm’a hizmet namına ortaya kim çıkarsa çıksın; hassasiyet göstermek, dikkat etmek, zararlı olmamak, aleyhte kullanılacak malzeme vermemek durumundadır. Yaşanan olaylar, şuurları iğdiş etti. Kafalar, gönüller karıştı. İnanan insanların ruh dünyası ile oynandı. Güven bunalımı doğdu. Emin olan, güvenilir bilinen ‘Mü’min şahsiyeti’ yaralandı. Sadece buna sebebiyet verenlerle kalmadı, büyük kitleler zan altında bırakıldı. Dünyevî hiçbir şey imanımızdan daha değerli değil! Şu soruları sorup cevap aradık mı?

Allah adına konuşmak bu kadar hafif mi görülmeliydi? Gündemimizi düşmanın belirlemesine müsaade edecek miyiz? Ağır sınavlardan geçerek Peygamberî çizginin temsilcisi olanların verdiği mücadeleyi unutacak mıyız? Zulme karşı sonu şahadetle biten direnmeler üzerine kafa yormayacak mıyız? Ailelerinin çektiği ızdırabı hissetmeyecek miyiz? Dünya nimetlerini elde etmek için sınır tanımayanlara tavır koymayacak mıyız? Lüks-israf ve debdebe içindeki hayat tarzlarının ‘dünyevîleşme hastalığı’ olduğunu söylemeyecek miyiz? Ümmetin bugünkü halinin sancısını taşımayacak mıyız? Çeşitli makam-mevki vaadleriyle kandırılan, konumlarını kaybetme korkusuyla, iman-amel-ihlas istikametini kaybedenlere, bugünkü ‘saltanat sarhoşları’na söyleyecek sözümüz yok mu? Ahlaksız ve manasız ‘cinnet uygarlığı’nın krizden krize sürüklediği insanlığı bu krizden kurtaracak dâveti yapmayacak mıyız? Teknolojinin, paranın, şehvetin insanlığın dengesini bozduğu asrımızda yerinden koparılan değerleri yerine koymayacak mıyız?

Her ifrat, yoldan uzaklaştırır. Bir işin Allah adına olması yani ondan sevap beklenmesi, bizim temennilerimizle değil Allah’ın kabulü ile mümkündür. İmanın yolu, istikamet yoludur. İslâm’ın ölçüleri, istikamet ölçüleridir. Bu ölçüler bize Peygamberimizle bildirilmiştir. Bize düşen, bildirilmiş ölçüler üzerinde amel etmektir, tefekkür etmektir; onların yerine yeni ölçüler ikame etmeye çalışmak, yorumda bulunmak değil. Ölçü ve dengeyi, itidal ve istikameti kaybettik. Bu duruma düşmenin, en büyük vebali, insanımızın dinden soğumasına, İslâm’dan uzaklaşmasına, fikri, zihni dünyasının karışık hale gelip gönül dünyasının kararmasına sebep olmalarıdır. Şu sıralama hep canlı tutulmalıydı. En üstte bir numara: Âyet/vahiy/Kur’an-ı Kerim. İkinci sıra: Hadis-i şerifler/sünneti seniyye. Üçüncü sıra: Ashab-ı Kiram. Sonra tâbiin, tebei tâbiin, vs. Kendi hocalarının dışındakileri kabullenmeyen gruplar onun İslam’ını yegâne İslam olarak göreceği için başka fikirlerin de bulunabileceğini kabul edemezler. Artık diğerlerini sapık sayar, hatta tekfir ederler.

Allah Rasulü’nün yaşadığı “model hayat” hiçbir sahteliğe izin vermeyecek kadar gerçek ve açık olarak ortadadır. Rasulüllah Efendimiz’in hayatı hep ifrat ve tefritten uzak, ‘itidal hayatı’dır. Bir tek tavrını, sözünü, işaretini gösteremezsiniz ki itidal güzelliği taşımasın. Peki nasıl oluyor da Müslümanlar itidal’i, ölçü ve dengeyi bırakıp, ‘aşırılıkları/abartıları’ önemsiyorlar. Peygamberimiz: “Din’de ifrat (aşırılık) helake sebeptir” buyuruyor. Çünkü itidalden uzaklaşmak, dinin özünden/esasından sapmadır. Niyeti ne olursa olsun her ifrat, yoldan uzaklaştırır. ‘Efdaliyet (üstünlük) hastalığı’na tutulanlar, mutlaka âyetlerin ışığında siyer kitaplarını, hadis-i şerifleri üzerinde düşünerek okumalı, kendisini bir ‘nefs muhasebesi’ne tâbi tutmalıdır. Sadece bir tarikat penceresinden, bir vakıf bülteninden, bir önderin izinden, bir siyasinin görüşünden bakılacak kadar küçük bir alanda değiliz. Düşünmeye, kıyaslamaya, sorgulamaya, özeleştiriye, beşerî zaaflarımızı ve şuuraltımızı bir denge noktasında kıvamlandırıp fazilet ve güzellik hâline dönüştürmeye o kadar ihtiyacımız var ki… Maalesef buna mecalimiz de cesaretimiz de yok! Son yaşadığımız bütün olayları herkes kendi düşünce ve tasavvurlarına göre değerlendiremez. Allah ve Rasulü’nün koyduğu ölçüler doğrultusunda değerlendirmeli, ona göre hareket etmelidir. Rasulüllah Efendimiz buyurur ki, “Üç şey insanı helak eder: Boyun eğilen bir ihtiras/cimrilik, peşine düşülen nefsi arzular ve kişinin kendi görüşünden başka görüş beğenmemesi.” Düşülen hataların büyüklerinden birisi de, kişinin benimsediği İslam’da naslar yerine kendi fikirlerinin hâkim olması, fikirlerini naslara değil, nasları fikirlerine uydurmaya çalışmasıdır. İslam’da birliğe değil, ayrılığa farklı olmaya, dolayısıyla da tefrikaya çağırırlar.

Müslümanlar toplumda derin yaralar açacak olan tefrikadan kaçınmalı, birlik ve beraberliğin getireceği huzur ve sükünu arzu etmelidir. Müslümanlar birbiriyle çekişmemelidir. Bayramlarda dahi bir araya gelemeyen cemaat liderleri/temsilcileri ümmetin/milletin hangi meselesini çözebilir? Müslümanlarla ilişkilerin temeli dindir, çimentosu imandır. Yıkımı ise ihanettir.

Yaşar Değirmenci.