* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İnsanlık, İslâm’a Hasret  (Okunma sayısı 139 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İnsanlık, İslâm’a Hasret
« : Aralık 27, 2020, 08:13:34 ÖÖ »
İnsanlık, İslâm’a Hasret
   
İslam, bilgiyi düşünceyi medeniliği emreder. İlim ve düşünce hakkındaki ayet ve hadisler, başlı başına bir cilt teşkil edecek kadar çoktur.

Mahiyetine göre, düşünce, nafile ibadetten kat kat üstün tutulmuştur. Kişilerin ancak akılları miktarınca dindar olabilecekleri belirtilmiştir.

Dindarlığın da ‘dinde olanı yaşamak’ olduğu bilinmelidir. Bilenle bilmeyen arasındaki fark, ölüyle diri arasındaki farka eş tutulmuştur. Ne kadar az düşündüğümüz tekrar tekrar ifade olunmuştur. Hangi kaptan çıkarsa çıksın hikmeti almamız emredilmiştir.

Kâinatın nizamı ve maddi münasebetler dengesi hakkındaki bilgilerin Allah Teala tarafından konulan kanunlar ve ölçüler olduğu açıklanmış, bilgi sisteminin bütünlüğü işaretlenmiştir.

İslam’a göre dâvâsının emrindeki maddi vasıtalar ne kadar çoğalırsa, o kadar iyidir.

Dünyanın ve dünyalıkların sahibi olunsun ancak onların sahibiniz olmasına izin verilmesin. Allah dünyayı kendisine ulaşan yolda bize binek kılmıştır.

Bunu tersine döndürüp dünyanın bineği olmayalım. Verebildiğin şey senindir. Çünkü insan ancak sahibi olduğu şeyi verebilir. Veremiyorsan, sen malın değil, mal senin sahibindir. Allah insanları mallarıyla canlarıyla sınamaktadır. Mal mülk sınavını geçemeyenler, can sınavına girmeye hak kazanamazlar.

Kâfire, münafığa ve fasığa karşı dikkatli, müteyakkız olunmalı, mensup olduğu dinin şerefini kendi şeref ve haysiyetinden önde tutmalıdır. İnandığımız değerler, insanlığın değişmez değerleridir. Onlara hakaret edildiğini gördüğünüz zaman, gücünüz/kuvvetiniz neye yetiyorsa bu yapılanlara engel olmalısınız. İnandığı değerlere hakaret edilmesini sineye çeken insan, haysiyet ve şereften yoksun insandır. Eğer insanlar inandıkları bir dünyayı rahatlarından, servetlerinden, konforlarından, hayatlarından fedakârlık yapmadan kurabileceklerini düşünüyorlarsa; koskoca bir insanlık tarihi onları yalanlayacaktır.

Bâtıl ehlinin batıl davası için yaptığı fedakârlığı, hak ehli hak davası için yapamıyorsa, zafere ulaşamayacaktır. İçinde yaşadığımız toplumda ezilen insanların sözcüsü ve gözcüsü olmalıyız.

Onları dinimizin değişmez değerleriyle motive etmeliyiz.

Müslüman; girdiği çevreye uyan değil, girdiği çevreyi inancına uydurandır.


Halk dindar olmazsa, ne ilim ne de teknik insanları koruyamaz/himaye edemez. Halkın dinen zayıflaması, devlet için tehlikedir.

Sadelik, güzellik, temizlik, aydınlık, incelik, sağlamlık, çalışkanlık daima övülmüş; Perişanlık, derbederlik, düzensizlik, meskenet, zulmet daima kötülenmiştir. Meşveret (danışma) esası, İslam’da ferdi ve sosyal bir istişare müessesesidir.

Kurumudur. Hiçbir sistemde ve düşüncede, meşverete bu derece önem verildiğini hiç kimse gösteremez. ‘Her kim istişare ederse doğru yolu bulmadan (istikametten) mahrum kalmaz.

Müşavere eden bir kavim işlerin en doğrusuna muvaffak olur. İstişare eden helak olmaz. Bir kavim istişare ettiği müddetçe zillete düşmez.’ Bu ve benzeri cümleler âyet ve hadise dayanır.

“Allah, ümmetini dalalet üzerinde birleştirmez.” Bütün bu hadis-i şerifler; bireysel ve toplumsal her harekette nasıl hareket edileceğinin ilkelerini/prensiplerini verir. Devlet ve idaresi açısından baktığımızda da öyledir. Devleti ayakta tutan adalettir. Adalet her işi hakkaniyet ölçülerine uygun yapmak ve her şeyi lâyık bulunduğu yere koymak demektir. Zulüm zulmettir. Zulm ile devlet ayakta duramaz. Devlet görevi alanlar, zorbalığa tahakküme sapmamalıdırlar. “Şüphesiz ki Allah size emanetleri devlet görevlerini ehline vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emreder.” (4 Nisa 58) “Adaletle hükmet, Allah adalet sahiplerini sever.” (5/42) “Halka cebredenlerle onlara yardakçılık edenler cehennemdedirler.” Debdebeye safahate dalanlar adaletten ayrılmıştır. Sade hayat, imandandır. Cenab-ı Hak dileseydi herkese bol rızık verirdi. Fakat bu dünya imtihan mahallidir. Servetler kendiliğinden eşit dağılmayacak, fakat insanlar kendilerine verilen cüz’i iradeyle eşitliği-adaleti sağlamak yolunda gayret göstereceklerdir. “O size verdiğimiz şeylerde sizi imtihana çekmek için kiminizi derecelerle kiminize üstün çıkarmıştır.” (6/ 164) Mülkün sahibi Cenab-ı Hak’tır. Müslüman için; mülkiyet mükellefiyet demektir. Farklılık imtihan içindir. Fakirlik de imtihan içindir, zenginlik de. Elimize geçenlerin ihtiyacımızdan fazlasını Allah Rızası için harcayacağız. Dünya nimetleri, bize Rabbimizi unutturursa kötüdür, unutturmazsa güzeldir. ‘Nasılsa öleceğiz’ diye oturup durmak yok. Yarın ölecekmiş gibi hazır bulunup, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışacağız. Dünya nimetleri bizim içindir. Daima şükür hali içinde bulunarak onlardan faydalanacağız. Rızık temini için çalışmak, ibadet gibidir. Lakin hırslı olmayacağız. Kul her ne yapacaksa dünyada yapacaktır, teklif mahalli dünyadır. Hem dünyada, hem ahirette bahtiyar olmanın yolları gösterilmiştir. 

Dinine sarılan, dünyasını da, ahiretini de kazanır.

İman şuuruyla dünyaya bakan, dünyadaki nasibini de unutmayacaktır. Mesele ölçü ve denge meselesidir. Dünyaya bağlanan ona köle olur. Onu ahretin tarlası olarak görene, dünya köle olur.

Geminin yüzmesi için suya ihtiyaç vardır. Ama su geminin içine girerse onu batırır. Gemi için su ne ise, mümin için de dünya odur. “Allah’ın size tasarruf için vekâlet verdiği maldan onun uğruna harcayın.” (57/7) Farklılığı gelişmeye götüren yol, işbölümü ve işbirliğidir. Zenginler fakirlerin duası sayesinde merzuk olurlar. Onlara verilen mal-mülk israf etmeleri için değildir. Zayıflar ve düşkünler, bizim dört elle sarılmamız gereken varlıklardır. Biz onların dualarını alırsak, maddeten ve manen hayırlı neticelere-rızıklara kavuşabiliriz. Aksi halde sürünürüz; zenginliğimiz olsa da, olmasa da sürünürüz. Bu insanlık kendi içini-ruhunu temizlemeli önce. Dünyayı ve kendimizi israf etmekteyiz. Dünya mâneviyata muhtaç; insanlık, İslâm’a hasret. Başka izahı yok. Çevrecilikle falan halledilmez bu işler. Kökü halledilmez, köklü halledilmez. Her hayat tarzı, bir başka harcama yapısını gerektirir. Sâde-dürüst-insanca-akıllıca yaşayınız, hayatın her safhası değişir. Malının mülkünün kendini ebedi yaşatacağını zannetmeye başlayan bir kimse, aldanmıştır. Bütün maddi/manevi imkanların bize Rabbimizin bir lütfu keremi olduğunu unutmayalım. Emanet olarak verildiğini de. Son yaşadığımız çok zor, sıkıntılı, sabır imtihanını yaşadığımız bu dönemi, imkanı olanların çok iyi değerlendirmesi gerekir. İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olandır. Bu bir sevap ve Allah’ın rızasını kazanma fırsatıdır. Bu fırsatı kaçırmayalım.

Yaşar Değirmenci.