* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Din Yaşanarak Öğrenilir ve Öğretilir  (Okunma sayısı 137 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Din Yaşanarak Öğrenilir ve Öğretilir
« : Ağustos 17, 2020, 05:08:22 ÖÖ »
Din Yaşanarak Öğrenilir ve Öğretilir

 Müslümanlar olarak gün geçtikçe yaşayan değil tartışan kişiler olmaya meyletmiş gözükmekteyiz. Oysa din, sadece iman değil, aynı zamanda ameldir.

 “Allah, bir topluluğa şer murat ederse, onlara tartışma kapısını açar ve onları amelden alıkoyar.”

Yaşanmayan, hayata intikal etmeyen, vicdanlara hapsedilmiş bir din ve iman sadece bir iddiadır. Dindarlık ise iddia ile olmaz. Dindarlık ve dine saygı, dini olanı, dinde olanı yaşamakla ve kullanmakla belli olur.

Bu noktada toplumumuzda iki hatalı tutum ve iddia dikkat çekmektedir. Bir yanda dini yaşama adına kişisel hayatlarında hiçbir eylem/amel/alamet bulunmayan bazı kimseler, dine son derece saygılı ve kalplerinin temiz olduğunu iddia etmektedir. Diğer bir kısmı ise hayat tarzlarını ‘din’ haline getirenlerdir.

İki taraf da yaptıklarını şu üç soru ile (öbür âlemdeki ‘mahşer günü’ gelmeden) nefsini hesaba çekmeli. Yaptıkları meşru mu, değil mi? Günah mı, sevap mı? Helal mi, haram mı?

Din kardeşliğimizi, dünyevi işlerde harcamayız. Allah için sever, Allah için sevilmeye çalışırız. Camilerimizi mukaddeslik vasfı ile koruduğumuz gibi, kardeşliğimizi de korumaya çalışırız. Kardeşliğimizin ortak değeri imandır. Toprak ve ırk farkı kardeşliğimizden bir şey kaybettirmez. Kardeşlerimize moral kaynağı oluruz, arkalarından dua ederiz. Selam parolamızdır. Selam verir, selam alır, halleşiriz. Ziyaretleşmeyi kardeşlik haklarından görürüz. Mutluluğuna katılır, acısını paylaşırız. Din kardeşimize mali destekte bulunmayı, o kardeşin de bu desteği suiistimal etmemesini, birbirlerine dilleriyle zarar vermemelerini, küçük hatalarını bağışlamalarını arzu ederiz. İhmal edilsek de ilgileniriz. Vermeyene verir, zulmedeni affeder, kötülük yapana iyilik yaparız. İyiliği emreder, kötülüğü önlemeye çalışırız. Küçüğe merhameti, büyüğe saygıyı imani bir sorumluluk görürüz. Allah için olan kardeşliğin mükemmel bir kulluk çeşidi olduğunu biliriz. Yeri gelir sevap olur, yeri gelir imanı tamamlar, yeri gelir bizi cennete götüren amel olur. Bu ameli elde etmek için sevdiklerimizden hoşumuza gidenlerden verir ‘infak ahlakı’nı uygularız. Geçinen ve geçinilen mümin oluruz.

Gönül dünyamız coğrafi sınırlar tanımaz. Bu kardeşlik; haritaları aşan bizi cennette buluşturacak bir kardeşliktir.

Müslümanlar insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmettir. Biz bu perişan halimizle bile olsa insanlığın umuduyuz. Son ümidiz biz. Bizim ümmetimiz sapıklıkta ve saplantıda kalan bir ümmet değildir. Biz cennete ilk girecek ümmetiz. Elimizde cennet kapılarının anahtarı vardır. Bu umutla ve bu heyecanla yatıp kalkarız. Kutuplara kadar ulaşacak elin sahibi biziz. Günübirlik bir ümmet değiliz. Üzerimizdeki hesaplar şu toplantıda bu salonda yazılmış olabilir ama bizim kaderimiz arşta yazılmıştır. Arşta yazılanı salondaki kararlar bozamaz.

Bizim kaderimizi el bombaları ve nükleer silahlar tahrip edemez. Öleni şehit, kalanı gazi bir ümmetiz. Dünya dönsün dursun, küfür yürüsün veya sürünsün. Hesap yapan hesap yapsın. Sorumlu ve mükellefiz.

Biz bize yapılanlar karşısında kin ve intikam duyguları ile hareket etmez, affedici olursak, Allah da bizi affeder. Biz zorda ve darda kalanların zorluğuna ve darlığına yardım edersek, Allah da bizim zorluklarımızı ve darlıklarımızı ortadan kaldırır. Biz kendimiz için istediğimiz güzellikleri başkaları için de istersek; Allah da bize bütün güzellikleri ihsan eder. Biz ana-babaya iyilik eder ve yakınlarımızı akrabalarımızı konu komşularımızı gözetirsek Allah da bizi hiçbir iyilikten mahrum etmez. Her zaman yanımızda olur. Biz din-dil-ırk-meslek-meşreb-mezhep ayrımı yapmadan, bütün mazlumların yanında olursak; Allah da bizi zalimlerle imtihan etmez. Yaptığımız hata-günah-isyan ve yanlış yaptıklarımızdan pişman olur, tevbe edersek; Allah bizi doğru yola sevk eder. Affedilenler zümresine dahil eder.

Günahımızın küçüklüğüne bakmayacağız, kime karşı işlediğimize bakacağız. Nimetleri küçük görmeyeceğiz, onu bize gönderenin büyüklüğünü düşüneceğiz.

Din, sonuçları ahrete uzanan inanç ve uygulamalardan oluşan bir bütündür. Din, akıl sahiplerini, kendi arzularıyla hayırlara sevk eden ilahi bir nizam, Allah Teala tarafından vaz edilmiş ve insanları Allah’a ulaştıran bir yol, bir kulluk çerçevesidir. Din denen kavramın son ve en mükemmel temsilcisi, Allah Tealanın Müslümanlar için kemale erdirdiğini ve seçip razı olduğunu bildirdiği İslam’dır, Müslümanlıktır. Kitaplardaki değil, hayattaki haliyle “Müslüman, kendini yitirmiş bir değerdir”. En büyük hastalığı ‘dünya hayatına fazla rağbet etmek” diye özetlenebilir. Çünkü yiyecek ve giyecek, haz ve hız meselesinden başka hiçbir şeye yeterince önem vermiyor.’ Hatta ekonomik, siyasal ve mensubiyet çıkarlarını dini görevlerine ve din kardeşliğine tercih ediyor. Kimi Müslümanlar artık bir anlamda kendilerinin yokluğuna alışmışlar, bâtılda, seküler ortamda yeni bir kişilik kazanmışlardır.

Anormalleri normal görme ve karşılama eğilimini giderek daha büyük ölçüde paylaşmaktadırlar. Oysa her Müslüman gücü yettiğince İslam esaslarını eksiksiz yaşamak ve sorumluluğu altındakilere yaşatmakla yükümlüdür. Onun için din; yaşayarak öğretilir, sözde bırakılarak değil. İlim/amel/ihlas çizgisini unutmayalım!

İslam, insanlık dinidir. İnsanlığın olmadığı yerde İslamlıktan bahsedilemez. Anaların, babaların evlatları tarafından ağlatıldığı yer, İslam’ın yaşandığı yer değildir.

İnsan, yalnız kaldığında anasından, babasından uzak kaldığında yabanileşir, insanlıktan değer kaybeder.

Amcayı, dayıyı, halayı, teyzeyi unutanlar, kıyamet günü kendilerini unutulmuş bulacaklardır. Peygamber Efendimiz, “Rızkının genişlemesini isteyen yani çok kazanç isteyen ve ömrünün uzamasını isteyen sılayı rahim yapsın.” İşi iyi gitmeyenler! Akraba ziyaretine çıksın. Ölümden korkup çok yaşamak isteyenler çok sılayı rahim yapsın. Peygamber Efendimiz, “Akrabasıyla münasebetini kesen Cennete giremeyecektir. Sılayı rahim, bir kültürel birimin adı değil, namaz gibi oruç gibi Allah’a iman ettiği değerlerin adıdır. Sılayı rahmin en önemli gereklerinden biri de fedakârlıktır. İş yerinde alacağın maaşın için patronuna veya iş arkadaşlarına katlanıyorsun da Allah için onun vaad ettiği Cennetleri için niye fedakârlıkta bulunmuyorsun? Bütün bunların ışığında ahlâk-ı Muhammedi’yi sözle değil, yaşayışımızla göstererek örnek olalım. ‘Bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin!’

Yaşar Değirmenci.