İÇİMİZDEKİ HURAFELER
Hurafe sözlükte saçma, uydurma, anlamsız boş şey, gerçek olmayan söz, tutarsız düşünce, asılsız inanç ve mesel anlamlarına gelir. Dini bir terim olarak ise hurafe, hiçbir hakikate dayanmayan, tamamen vehim ve hayalden ibaret olan asılsız, boş ve batıl inançlar ve düşünceler ile bunlara bağlı olarak yapılan davranışları ifade eder.
Hurafenin bu durumuna açıklık getirebilmek için, dine sonradan katılan diğer bir unsur olan bidat kavramına da kısaca değinmek gerekir. Zira aralarında bazı farklar bulunmaktadır. Bidat, dinde aslında olmadığı halde inanç ve ibadet alanında sonradan icat edilen inanış ve davranışları ifade eder. Daha açık bir ifadeyle, Hz. Peygamber (s.a.v) zamanında olmayan veya meşru görülmeyen bir inanış, ibadet, dini anlayış ve davranış bidat kavramı içinde yer almaktadır.
Seccade serili kalırsa şeytanın namaz kılacağına inanmak ve bu sebeple seccadenin bir kenarını kapatmak, olsa olsa eskilerin seccade kirlenmesin gelip geçen ayak basmasın diye yaptıkları bir uygulama olup daha sonradan cahillik sebebiyle uydurdukları bir şeydir. Zaten şeytan namaz kılmaz.
ALLAH VE RASULÜ’NÜN RIZASINA UYGUN DÜŞMEYEN KÖTÜ BİDAT
Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde, “Kim benden sonra (terkedilmiş bir) sünnetimi diriltirse onunla amel eden herkesin ecri kadar o kimseye sevap verilir, hem de onların sevabından hiçbir şey eksiltilmeden. Kim de (Allah’ın ve Rasulü’nün rızasına uygun düşmeyen) bir kötü bidat icat ederse onunla amel eden insanların günahları kadar o kişiye günah yükletilir, hem de onların günahlarından hiçbir şey eksiltilmeden” (Müslim) buyurmuş, ve kötülenen bidati “Allah ve Rasulü’nün rızasına uygun düşmeyen kötü bidat” diye nitelendirmiştir. Bu durumda dinin ruhuna ve genel prensiplerine aykırı olmayan ve ibadet rengine bürünmeyen adetler bidat sayılmazlar. Diğer bir anlatımla, herhangi bir davranış ve anlayış, dini yönü bulunmadıkça, iman, ibadet, günah ve sevap çerçevesine sokulmadıkça bidat kavramına dahil olmaz.
HURAFELERİN YAYILMASI BİLİNÇSİZ OLUŞUMUZDAN
Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) getirdiği esaslar ile hayatın gerçekleri arasında gerçek bir uyum bulunur. Ancak insanlar zaman itibariyle Rasulullah (s.a.v) ve sahabe devrinden uzaklaştıkça din ile hayat arasındaki uyumu yitirmiş ve kendilerine göre bazı inanç ve adetleri onların yerine geçirmeye çalışmıştır. Bunun pek çok sebebi zikredilebilir ancak bir Müslümanın hayatında ortaya çıkan en büyük etkenin, dini konularda yeterli bilgiye sahip olunmaması ve İslam’ın bilinçsiz yaşanmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür.
ÇÖZÜM HER ZAMAN ALLAH VE RASULÜ’NDEDİR
Hurafelere inanmanın ve bunlara itibar edip uygulamaya sokmanın pek çok tehlikesi bulunmaktadır. Özellikle evli olan çiftler arasında telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bazı bayanlar eşleri ile olan küçük kavgaları bile “büyü yapılmış” şeklinde yorumlayarak bazı arayışlar içerisine girmekte ve bu nedenle de çok küçük bir girişimle çözülebilecek bir olay, daha da büyüyerek içinden çıkılmaz bir hale gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünneti Müslümanlar için bir çerçeve çizmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala, Rasulullah’ın (s.a.v) bize verdiklerini almamızı ve yasak ettiği şeylerden de sakınmamızı emretmiştir. Ayrıca tereddüde düştüğümüz ve çeliştiğimiz hususların çözümünün de Allah’a ve Rasülü’ne (s.a.v) başvurmamızı bizden istemiştir. O halde bizlere düşen görev, yabancı kültür ve medeniyetlerden inanç, adet ve gelenek şeklinde hayatımıza girmiş olan bu tür hurafeleri, Allah Teala’nın emirleri ve Rasulullah’ın (s.a.v) sünnetleri çerçevesinde değerlendirerek İslam’ın amaç ve ilkeleriyle bağdaşmayanları ayıklamamız ve hayatımızdan atmamızdır.
EN BİLİNEN HURAFELER…
Hurafelerin, bizler farkına bile varamadan, hayatımızın içine nasıl da yerleştiğini gözler önüne seren şu örnekleri lütfen dikkatle okuyalım. Ve gerçekten bilinçli bir Müslüman olabilmiş miyiz bunun sorgulamasını kendi kendimize yapalım.
“Ağaçlara bez-çaput bağlamak, türbelere adakta bulunmak, dilek taşlarına taş yapıştırmak, bereket için türbelere para atmak, cuma salası okunurken bekar kızların bahtları açılması için kilit açtırmak, camiye giderken cami duvarını öpmek, nazar değmemesi için hayvan başı-boynuzu, kaplumbağa kabuğu, karaçalı dikeni, at nalı, sarımsak ve nazar boncuğu takmak, misafirin ve askere gidenin arkasından su dökmek, kahve falına bakmak, ay ve güneş tutulmasını kötüye yorumlamak, ay ve güneş tutulması sırasında silah atmak-teneke çalmak.
Evlenmeyen genç kızların kısmetinin açılması için müezzine minareden para attırmak, mendil veya eşarp sallatmak. Baykuş ötmesi, kara kedinin insanın önünden geçmesi, horozun vakitsiz ötmesi, insanların ve araçların önünden tavşanın geçmesinin uğursuzluk sayılması, karganın ötüşünün o bölgeye gelecek belanın işareti olarak kabul edilmesi. İki bayram arasında nikah yapmak, duaların kabulü için mübarek gecelerde ziyaretgahlarda mum yakmak, cuma ve arife günlerinde çamaşır yıkamak, dikiş dikmek, temizlik yapmak, akşam sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek, gece aynaya bakmak gibi şeylerin uğursuzluk getireceğine inanmak.
Elden ele sabun, makas, bıçak, iğne ve soğan vermenin uğursuzluğuna inanmak. Hamile bir kadının hayvanlara bakmaması gerektiğine, bakarsa bebeğinin o hayvana benzeyeceğine inanmak. Sağ elinin içi kaşındığında para geleceğine, sol elinin içi kaşındığında da para çıkacağına, ayak altı kaşındığında da yola çıkılacağına inanmak. Cam ve porselen gibi eşyanın aniden düşüp kırılmasını bir belanın defedileceğine işaret saymak. Merdiven altından geçmeyi uğursuzluk saymak, cenaze için üçüncü gününde helva ve yemek dağıtmak, cenazenin ardından 7, 40, 50, 52’si gibi günler tayin edip mevlit okutmak. Ölen kişi için Kur’an veya mevlit her zaman okunabilir. Bu günlere tahsis etmenin bir aslı yoktur. Hıdrellez günü sahile gidilerek kuma veya toprağa ev, araba veya kadın resimleri çizilerek böylece çizilen resimler sayesinde ileride onlara sahip olunacağına inanmak.”