HURAFE VE BATIL İNANÇLAR KARŞISINDA MÜSLÜMAN
Kur'an ve Sünnette olmadığı halde¸ din adına ileri sürülüp benimsenen batıl inanç ve uygulamalara “hurafe” denilir. Hurafeler¸ din dışı olduğu gibi¸ akıl ve ilim ile de ters düşerler.
Kur'an ve Sünnette olmadığı halde¸ din adına ileri sürülüp benimsenen batıl inanç ve uygulamalara “hurafe” denilir. Hurafeler¸ din dışı olduğu gibi¸ akıl ve ilim ile de ters düşerler. Böyle olmakla birlikte¸ hurafeler¸ insanlık tarihi boyunca her kültür ve inanç sistemi bağlıları arasında var olagelmiştir. Bütün dinler hurafelerle mücadele etmiş¸ ama bu bozuk inanç anlayışını tümden yok edememişlerdir. Çünkü cahilliğin¸ bilgisizliğin ve eğitimsizliğin olduğu her toplum ve her birey¸ potansiyel olarak bu tür inançlara inanma eğilimi gösterebilir. Özellikle dinini¸ doğru ve sağlıklı kaynaklardan öğrenmeyen bireylerin bu tür sorunlarla karşılaşması kaçınılmaz olacaktır.
Bu durumda yüce dinimizin doğru anlaşılması ve yaşanması açısından olduğu gibi¸ toplumumuzun ve insanlarımızın aklını ve kalbini doğru ve güzel şeylerle doldurabilmeleri açısından da son derece önemli olan¸ toplumumuzdaki hurafeler nelerdir? Bunların dinimizle ilgisi nedir? konusu üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Gözlemlediğimiz kadarıyla¸ genellikle geleceğe dair bazı insanların aktardıkları bilgiler¸ en çok hurafelerin olduğu alandır. Falcı ve medyum olarak bilinen bazı kimseler¸ gelecek hakkında kehanette bulunarak kendi hezeyanlarını kesin doğruymuş gibi aktarmaktadırlar. Ne yazık ki pek çok insan da¸ bu tür hezeyanlara inanmakta yahut en azından inanma eğilimi gösterebilmektedirler. Oysa¸ kahve fincanı¸ el yahut su gibi şeylere bakılarak yapılan falcılık yine kendini medyum veya astrolog olarak tanımlayanların kehanetleri¸ İslam öncesi döneme ait ve İslam dininin ısrarla mücadele ettiği eski bir yaşantıdır. Nitekim Kur'an-ı Kerim çok açık bir şekilde falcılığın her türlüsünü yasaklamıştır. Yüce Allah Kur'an' da şöyle buyurur:
” Ey iman edenler! İçki¸ kumar¸ dikili taşlar (Putlar)¸ fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz .” ( Maide¸ 90)
Gelecekten haber verme yetkisinin Allah'tan başkasında olmadığına inananlar için¸ bu gibi kimselerin sözlerine değer vermek düşünülemez.
Çünkü Allah (c.c): ” Geleceği Allah'tan başkası bilmez” buyurmuştur. Hatta Yüce Allah'ın kendisine elçi olarak seçtiği peygamberler bile Allah'ın bildirdiğinin ötesinde bir şey bilmezler. Nitekim Allah(c.c)¸ Hz. Muhammed (s.a.v)'den¸ gelecek ile ilgili konularda kendisinden bilgi isteyen Mekkeli müşrikleri uyarmasını isteyerek şöyle buyurmuştur:
” (Ey Muhammed) De ki¸ ben size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır¸ demiyorum. Ben gaybı ( geleceği) da bilmem. Size¸ ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahy olunana uyarım.” ( En'am ¸ 50 )
Ayetten anlaşılacağı gibi¸ Müslüman için inanılması ve uygulanması gereken vahiydir. Bunun aksine olan şeylere inanmak¸ bir mümin için söz konusu olamaz.
Yanlışlık ve bilgisizlik sonucu inananlar olmuşsa¸ tövbe edilmeli ve bu tür inançlardan Allah'a sığınılmalıdır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v):
” Her kim bir müneccim yahut kahine müracaat ederse¸ Muhammed'e indirileni inkar etmiş olur.” buyurmuştur. ( Sahih-i Müslim Terc.)
Bütün bunlara karşın¸ toplumumuzda ne yazık ki¸ ” fala inanmayın¸ falsız da kalmayın” gibi uydurma sözlerle teşvik edilen falcılık yanında¸ daha pek çok batıl inançlar vardır. Baykuş ötüşünün uğursuzluğu¸ elden ele sabun ve makas verilmemesi¸ pek çoğu birbirinden kıymetli şahsiyetlerin medfun olduğu türbelere mum yakma ve adak adama¸ bu amaçla türbelerin pencerelerine ve ağaçlara bez bağlama¸ muska yaptırma¸ iki bayram arasında nikah kıymama¸ kapı eşiklerine nal çakma¸ kurşun döktürme¸ nazar boncuğu taktırma hala yaşayan hurafelerden sadece bir kısmıdır. Bunların hiç birinin dinimizde yeri yoktur.
Peki buna rağmen nasıl olup da pek çok Müslüman¸ bu tür inançlara hayatında yer vermektedir? Kanaatimizce bunun bir çok nedenleri vardır. Bunların en önemlisi¸ cehalet yani bilgisizlik ve buna bağlı olarak Yüce Mevla'nın insana verdiği en önemli nimetlerin başında gelen aklın kullanılmamasıdır.
Özellikle sağlıklı ve doğru¸ yani kaynağından öğrenilmeyen din¸ bu tür hurafelere karşı durmada bireye yardımcı olamaz. Bireyin kalbini tam olarak dolduramadığı gibi¸ aklını da devreden çıkarır. Böyle olunca da birey¸ kolaylıkla her tür sapkın inanca yönelmeye hazır olacaktır. Ayrıca¸ yine bilgisizliğin sonucu olarak¸ insanlar ulaşamadıkları ve bilmedikleri gizemli şeyleri gözlerinde büyütürler. Onlara olağanüstü bazı güçler yüklerler. Oysa bu bir tür aldanma yahut yanılmadan başka bir şey değildir. Doğru dini bilgi ve diğer bilgilerin olduğu ortamlarda¸ bu tür aldanmalar yer bulamaz. Çünkü Allah¸ insana kullanması için akıl vermiş¸ kitap ve peygamber göndermiştir.
Sonuç olarak¸ inanmak bir yana¸ hurafelerle mücadele etmek her Müslümanın görevidir. Bunun için de¸ her Müslüman dinini doğru bir şekilde öğrenme gayretinde olmalı¸ bu konuda¸ “muskacı”¸ “falcı” vb. sıfatlarla anılan kimselere itibar etmemeli¸ güvenilir¸ samimi ve faziletli din bilginleri ve manevi önderlerden yararlanmalıdır.