EMDR terapisi ile ilgili her şey
Değerli okuyucularım, EMDR teorisinin altyapısını oluşturan Adaptif Bilgi İşleme Modeline göre beyin, fizyolojik temelli bir sistemle, her yeni deneyim aracılığı ile kendisine ulaşan bilgiyi işler ve işlevsel hale getirir. Duygu, düşünce, duyum, imge, ses, koku gibi bilgiler işlenip ilişkili anı ağlarına bağlanarak bütünleşir. Böylece o deneyimle ilgili öğrenme gerçekleşir. Edindiğimiz bilgiler gelecekte tepkilerimizi uygun bir şekilde yönlendirmek üzere depolanmış olur.
Bu sistem normal çalıştığında ruh sağlığını ve insan gelişimini öğrenme yoluyla desteklediği için adaptif, uyumlu bir mekanizma olarak kabul edilir.
Travmatik veya çok fazla rahatsız eden olaylar yaşandığında bu sistem bozuluyor gibi gözükmektedir. Yeni bilgi işlenip mevcut anı ağına entegre olmaz. Deneyimi anlamlandırabilmek için anı ağlarındaki işlevsel bilgilerle bağlantı kurulamaz ve akıl sağlığına uygun sonuçlar çıkarılamaz. Sonuç olarak öğrenme gerçekleşmez. Duygular, düşünceler, imgeler, sesler, beden duyumları yaşandığı haliyle depolanır. Bu nedenle bugün yaşanan bazı durumlar bu izole kalmış anıları tetiklerse, kişi o anının bir kısmını ya da bütününü yeniden yaşar gibi etkilenir.
EMDR’ye göre rahatsızlıkların, olumsuz duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin arkasında uyum bozucu, işlev bozucu, işlenmeden ve izole bir şekilde depolanmış bu tür anılar yatar. Kişinin kendisi ile ilgili olumsuz inançları (örn: Ben aptalım, Ben kötü bir şey yaptım), olumsuz duygusal tepkileri (başaramamaktan korkma, anıyı hatırlayınca üzülme kaygılanma) ve olumsuz somatik tepkileri (sınavdan önceki gece karın ağrısı, olumsuz anıyı hatırlatan bir tetikleyiciyle karşılaştığında kişinin kaslarında gerginlik hissetmesi) problemin kendisi değil, semptomları, bugünkü dışavurumlarıdır. Bu olumsuz inanç ve duygulara yol açan işlenmemiş anılar şimdiki zamandaki olaylar tarafından tetiklenmektedir.
Doğal afetler, büyük kazalar, kayıplar, savaş, taciz, tecavüz gibi önemli travmaların yanı sıra, başta çocukluk çağı olmak üzere her yaşta yaşanan ve etkisi travmatik olan her tür yaşantı; günlük hayatta aile, okul, iş çevresinde yaşanan olumsuz olaylar, şiddete maruz kalmalar, aşağılanmalar, reddedilmeler, ihmal ve başarısızlıklar işlenememiş anılar arasında yer alabilirler.
EMDR, bu tür izole anıların işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapidir. Beynin zamanında yapamadığı işlemi yapmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması mümkün olur. Danışan artık rahatsız olmaz ve anıyı yeni ve sağlıklı bir perspektiften görür.
EMDR terapisi ile sadece semptomlar ortadan kalkmaz. Yeni bakış açısının kazandırdığı pozitif inançlar ve olumlu duygular kişinin kendisine, ilişkilerine, dünyaya bakışını da olumlu yönde değiştirip kişisel gelişim sağlar.
EMDR terapisi ilaç ve hipnoz kullanılmadan yapılan bir psikoterapi yöntemidir. Terapist danışanın gözlerini sağa ve sola hareket ettirerek, sağ ve sol beyni hafifçe uyarır ve bu şekilde danışanın kendini rahatsız eden bellek ve duygulara yoğunlaşmasını sağlar. Acı veren anılar, onlardan kaçınıldığı sürece rahatsızlık verme güçlerini korurlar. Bazı anı, geri dönüş ve kâbuslar en az o olayın yaşandığı an kadar üzücü ve bunaltıcı olabilir. EMDR terapisinde bu acı veren anılarla, oldukça güvenli bir ortamda karşılaşılır.
Değerli okuyucularım, EMDR mantığını size bir metaforla açıklamak isterim: Örneğin kolumuz kesildiğinde, vücudumuz bunu bir şekilde onarır. Ancak yaranın içine cam kırıkları girmişse bu yara bir türlü kapanamaz. Beynin de kendini onarma işlevi vardır. Fakat travmatik olay olduğunda, aynı yaradaki cam kırığı gibi beyin kendini onaramaz. EMDR’ın işlevi bir nevi bu cam kırıklarını temizlemektir. Böylece kişiyi artık travmatik olay rahatsız etmez, onun bugünü yaşamasına engel olmaz.
EMDR tekniği, fobi, panik bozukluk, anksiyete bozukluğu, beden algısı bozukluğu, sosyal fobi, depresyon, yas, kronik ağrı bozukluklarında çok kısa sürede işe yarar. Ayrıca sınav kaygısı, derse karşı motivasyonu başarıyı artırmak alanlarında da oldukça etkili bir yöntemdir.
Geçmişimizle barışıp, şu anı şükrederek yaşamanız duasıyla Allah’a emanet olunuz.
PSİKOTERAPİST DANIŞMAN KIVANÇ TIĞLI BULUT.
ANOREKSİYA NEROZA
Değerli okuyucularım, yeme bozuklukları özellikle kızlarda, ergenlik döneminde ve genç erişkinlikte ortaya çıkmaktadır. Bu yaşlardaki hanımlar arasında diyet yapmak çok popülerdir ve “sıfır beden” modası, incecik olma kaygısı gibi sebeplerle iyice kışkırtılmaktadır.
Hâlbuki bilinçsiz şekilde diyet yapmak hayatî tehlikeyle sonuçlanabilir. Kişinin kendi bedenini olduğundan daha şişman idrak etmesi ve bilinçsizce bu tür diyetlere yeltenmesi akla “yeme bozukluğu rahatsızlığını düşündürtür.
Yeme bozuklukları sıklıkla ergenlik döneminde ve stresli bir olayı takiben ortaya çıkar. Özgüveni düşük olan, mükemmeliyetçi, reddedilmeye ve azarlanmaya karşı aşırı duyarlı olup, konumları gereği başkalarıyla rekabet etmesi gereken kişiler, böyle bir rahatsızlığa daha fazla yatkındır.
Böyle kişilerde, duygu durum bozukluğu, kaygı bozukluğu gibi diğer refakatçi psikiyatrik teşhisler hiç de nadir değildir.
Yatkınlığı olan bireylerde, her çeşit stresli hayat olayı, ergenlik döneminin başlangıcı, okula başlama, karşı cinsle yeni bir ilişkiye başlama gibi durumlar yeme bozukluğunu tetikleyebilir.
Ergenlik dönemi, gençlerin, değişen bedenlerine ruhsal açıdan uyum sağlamak hususunda en fazla çabayı harcadıkları dönemdir. O sebeple, kendini beğenmeme, vücuduna yönelik farklı arayışlara girme özentisi bu dönemde bir ölçüye kadar doğaldır. Ancak amacını aşacak şekilde, ölçüsüzce ağır diyet yapıldığı takdirde, yeme davranışıyla ilgili bazı metabolik ve endokrin devrelerin dengesi bozulur.
Dinamik açıdan değerlendirildiğinde, yeme bozukluğu olan bireylerde genellikle anne-kız çocuk, baba-kız çocuk ilişkisinde sorunlar yaşandığı, anoreksik bir genç kızın büyüme ve hayatın getireceği sorunlarla mücadele etme gerçeğinden bilinç dışı olarak kaçındığı düşünülmektedir.
Anoreksiya nevroza hastalığında kişi, beklenenin altında bir kilosu olduğu hâlde kilo almaktan veya şişman bir insan olmaktan aşırı derecede korkar. Boyuna ve yaşına göre ulaşması beklenen kilonun %85’nin üzerine çıkmayı kesinlikle reddeder. Kendisiyle ilgili olarak beden idraki bozulmuştur. Kilosunun düşük olmasının önemini inkâr eder. En az üç ay süreyle âdet görememe öyküsü mevcuttur.
Klinik alt tipleri, kısıtlı tip veya tıkınan/çıkartan tip olmak üzere ikiye ayrılır. Tıkınan/çıkartan tipte kişi, o andaki atağı esnasında düzenli olarak tıkınırcasına yemek yer veya kendisini kusturarak yahut müshil ve idrar söktürücü ajanları suiistimal ederek yediklerini çıkartmaya çalışır. Kısıtlı tipte ise bu belirtiler olmaz.
Aslı, 21 yaşında üniversite öğrencisi bir genç danışanım… Danışmanlık merkezine başvurusu sırasında; “Yemekler midemde büyüyor, önüne geçemediğim yemelerim ve ardından kusmam oluyor. Her yemekten sonra kusmak istiyorum” şeklinde şikayetleri olan danışan, iki sene önce kilo almamak için bazı öğünlerden sonra kusmaya başladığını belirtmiştir. Son iki senedir bütün parasını, zamanını yemek yiyip kusarak geçirdiğini, arkadaşlarıyla bu nedenle görüşemediğini, son bir senedir de adet dönemlerinin düzensizleştiğini ifade ediyordu.
Aslı ailenin ikinci çocuğu, kendisinden 6 yaş büyük bir abisi var. Danışanım, babasını sert ve otoriter olarak tanımlıyor. Annesini “duygularını çok gösteremeyen, fakat fedakar biri olarak tanımlıyor. Ortaokula başladığı yıl babası karşılıksız çek ile ilgili bir davadan suçlu bulunup, hapise giriyor. O dönemin ailede sıkıntıların yaşanmaya başladığı dönem olduğunu, annesinin yas sürecine girdiğini söylüyor. Aslı, bu dönemde annesinin kendisiyle hiç ilgilenmediğini söylüyor.
Bu dönemde babasına, ailesini bu duruma düşürdüğü için öfke duyuyor, onu suçluyor.
Aslı, yaz tatili için mide rahatsızlığı olan ve isteyerek yediklerini kusan teyzeyi ziyarete gidiyor, daha fazla kilo almamak için kendini kusturmaya başlıyor.
Danışanıma yapılan “MMPI Kişilik testi” sonucu şöyleydi; Orta düzeyde depresyonun, mükemmelliyetçi kişilik özelliklerinin ve kişiler arası ilişkilerde duyarlılığın ön planda olduğu bir profil olarak değerlendirilmiştir.
Bir diğer uygulanan Rorschach testi sonuçları da şöyleydi; Kişiler arası ilişkilerde izolasyon, güvensiz, kırılgan tutum ön plandadır. Kişi olgun ve yakın ilişkiler geliştirmekte ve bu ilişkileri sürdürmekte zorlanmaktadır. Kadın figürü ile özdeşleşme çabalarının ve bu alanda yaşanan çatışmaların kişinin iç dünyasının baskın temaları olduğu görülmektedir.
Vakada bağımlı kişilik özellikleri ön planda olup, annesinde mükemmelliyetçi kişilik yapısı dikkat çekmekteydi. Baba figürü anne kadar baskın değildi, evde abi daha çok sözü geçen bir erkek figürüydü.
Değerli okuyucularım yeme bozuklukları tedavisinde mutlaka Diyetisyen- Psikiyatrist ve Psikoterapistler işbirliği içerisinde ekip olarak çalışmalıdırlar. Tedavide olumlu sonuç alınabilmesi için danışanların ilaç tedavisi dışında mutlaka psikoterapi görmesi gerekmektedir.
Sağlıklı hayırlı günler geçirmeniz duasıyla Allah’a emanet olunuz.
PSİKOTERAPİST DANIŞMAN KIVANÇ TIĞLI BULUT.