* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Kur’ân Günlüğü 11 Cüz  (Okunma sayısı 51 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8046
Kur’ân Günlüğü 11 Cüz
« : Dün, 08:58:06 ÖÖ »


Kur’ân Günlüğü  11   Cüz

Cami görünümlü şer yuvası: Mescid-i Dırâr

“Bir de şunlar var ki, müminlere zarar vermek, inkârcılığı yaymak, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü’ne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere mescid (süsü verilmiş bir bina) yapmışlardır. Bir de (utanmadan) 'Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı.' diye yemin edeceklerdir. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. Orada asla namaz kılma! Daha ilk günden takvâ temeli üzerine kurulan mescid namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da arınmaya çalışanları sever. Binasını Allah’a saygı ve O’nun hoşnutluğunu kazanma temeli üzerine kuran kimse mi daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez. Onların yaptığı bina, geberinceye kadar içlerinde bir ukde olarak kalacaktır. Allah her şeyi bilmekte ve hikmetle yönetmektedir” (Tevbe 9/107-110).

Efendimiz (sav), Medine’yi teşrif etmeden evvel, oranın önde gelenlerinden Ebû Âmir adında biri Hristiyanlığı benimsemiş ve sonunda papaz olmuştu. Resûl-i Ekrem’in (sav) Medine’ye gelişi ve orada İslâm’ı yayması, bu şahsın menfaatlerine ters düştüğü için O’na hep muhalefet etti ve Mekkeli müşriklerle iş birliği yaptı. Önce Mekke’ye yerleşti, Mekke’nin fethinden sonra Taif’e geçti. Huneyn Gazvesi’nden sonra ise Şam’a kaçtı. Şam’a kaçarken, münafıkların önde gelenlerinden Vedîa b. Âmir’e “Hazırlıklarınızı yapın.

Toplantılarınızı yapmak üzere mescit süsü verilmiş bir bina inşa edin. Ben Bizans imparatoruna gidip onun desteğini alacağım ve Muhammed’i Medine’den çıkaracağım.” diye haber gönderdi. Bunun üzerine münafıklar, Sâlim b. Avf kabilesinin bulunduğu yerde bir mescit inşa ettiler. Efendimiz’den (sav) de o mescidin açılışını yapmasını istediler. O da Tebük seferinin hazırlıklarıyla meşgul olduğunu, ancak sefer dönüşünde oraya gelip namaz kılabileceğini söyledi. Sefer bittikten sonra münafıklar taleplerini yinelediler. Efendimiz (sav), oraya gitmeye niyetlenmişken bu âyetler nazil oldu. Bunun üzerine O, bu fitne yuvasını yıktırdı.

Bu âyetlerden alınacak ders şudur: Bir cami; münafıklığın karargâhı, inkârcılığın ve tefrikacılığın merkezi olarak kullanılabilir. Müslüman kisvesine sahip oldukları hâlde, gerçekte İslâm düşmanı olan münafıklar ya da kendi din anlayışlarını dinin kendisiymiş gibi gören ve gösteren bazı tefrikacılar (amelde münafıklar); cami, medrese, tekke vs. görünümü altında kendileri için bir mekân açabilirler.

Bu mekânların isimlerinin cami, tekke vs. olması, onların Allah nezdinde makbul olduğu anlamına gelmez. Münafıklar da cami yapar, tefrikacılar da. Önemli olan, o mekânın hangi maksatla yapıldığı ve kimler tarafından kullanıldığıdır. Âyet-i kerîmede bu tür cami veya diğer dinî müesseselerin şu amaçlarla inşa edildiğine vurgu yapılmıştır: 1. Müminlere zarar vermek için 2. Küfrü yaymak, küfrün gizlice propagandasını yapmak için 3. Müminlerin arasına tefrika sokmak, onların birliğini bozmak için 4. Daha önce Allah’a ve Resûlü’ne açıkça cephe almış bir kişiye yardım ve yataklık etmek için. Burada şu notu ilave edelim ki, bu kişi hayatta olabileceği gibi, ölmüş de olabilir. Onun İslâm düşmanlığı üzerine kurulu düşünce ve eylemlerinin izinden gitmeyi destekleyici her türlü faaliyet de buna dahildir.

Mescid-i Dırâr hadisesi, hakikaten çok ibretlik bir hadisedir. Resûl-i Ekrem (sav) gibi bir “insanlık güzeli”nin hayatta olduğu Medine’de, dışı mümin içi kâfir olan azılı münafıkların varlığı, çok düşündürücü ve ders alınması gereken bir vakıadır. O’nun (sav) gözlerinin içine baka baka içindeki küfrü gizleyerek mümin rolü oynayan insancıklar var olabildiğine göre, münafık karakteri her zamanda ve zeminde fazlasıyla var olabilen bir karakter demektir. Ancak itikattaki münafıklık ile ameldeki münafıklığı da birbirinden ayrı değerlendirmek lazımdır. İçinde küfrü benimseyip gerçekte İslâm düşmanı olduğu hâlde, bazı dünyevî menfaatler nedeniyle kendisini Müslüman gibi gösteren kişiler ile kalplerinde iman ve İslâm hususunda şüpheler taşıyan, zaman zaman gel-gitler yaşayan, tam olarak nerede duracağını bilemeyen Müslüman, kisvesine sahip olduğu hâlde içinde inkârcıların hayat tarzına özlem duyan, nefsine mağlup olup münafıkları andıracak kadar büyük yanlışlar yapan kişiler birbirinden farklıdır. Ajanlık faaliyetleri için veya Müslüman bir toplumda politik ve ekonomik çıkarları için Müslüman gibi görünmeye çalışan İslâm düşmanları birincisine; zâhirde hoca/şeyh bâtında sahtekâr/bezirgân, dışında tesettürlü olduğu hâlde içinde üryanlığa heves duyan, yalan söylemeyi ve aldatmayı adet hâline getiren, Hz. Mevlânâ’nın ifadesiyle “dışı Bâyezîd içi Yezîd olan” insanlar da ikincisine örnektir. Hikmetli Kitap, “münafık” derken birincileri kasteder. İkinciler için ise “kalplerinde hastalık/eğrilik bulunanlar” (Enfâl 8/49), “iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştıranlar” (Tevbe 9/102) gibi ifadeler kullanılır. Tabii ki hem itikatta hem de ameldeki münafıklığın dereceleri vardır.

Efendimiz’in (sav) böyle sözde mescidi yıktırması da çok manidardır. Demek ki yeri gelir münafıklık için yapılan ve fitne yuvası olarak kullanılan bir cami, tekke ve medrese de yıkılabilir. Burada belirleyici olan husus, mabet görünümündeki o binayı yapanların kötü amaçlar taşımaları ve İslâm düşmanlarıyla birlikte iş tutmalarıdır. Böyle bir durum kesinleşmiş ise, mabet süsü verilmiş o şer yuvası yıkılabilir/yıkılmalıdır. Zira Müslümanlara zarar vermek maksadıyla kurulmuştur. Şu noktaya da dikkat çekmekte fayda var: 6. Cüzle ilgili yazımızda “Müslüman Ötekinin Kutsalına Dokunmamalıdır” başlıklı bir bölüm vardı. Orada ifade edilenler ile burada ifade edilenler arasında bir çelişki yoktur. Anlayabildiğimiz kadarıyla kural şudur:

Müslümanlarla barış içinde yaşayan insanların kutsalına hiçbir şekilde fiilî bir saldırıda bulunulamaz. Ancak Müslümanlara açıkça ya da gizlice cephe alan veya zarar veren birileri, velev ki cami bile inşa etmiş olsalar, o cami süsü verilmiş bina yıkılabilir/yıkılmalıdır.

Zekât neyi temizler?

“Onların mallarından zekât al. Böylece onları temizleyip arındırırsın” (Tevbe 9/103).

Asıl anlamı “temizlemek” olan zekâtın neyi temizlediği sorusuna genellikle “Malı temizler.” şeklinde cevap verilir. Pek çok insan, bu mal temizliğini maalesef kullanılmayan, kıyıda köşede kalmış malları vermek şeklinde “depo temizliği” olarak anlar/anlamak ister. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerim’de zekâtın temizlediği şeyin “nefs” olduğu çok açık bir şekilde ifade edilir. Âyet-i kerîmede “mallarını temizlersin” değil “onları (hum) temizlersin.” buyurulmuştur. Zira vermek, insana zor gelir. Malını veren, nefsini terbiye etmiş olur. Zekâtın elbette ki sosyo-ekonomik faydası çok büyüktür. Ancak her ibadette olduğu gibi öncelikli amaç, kişinin nefsini eğitmesidir. Bu da en sevdiğinden ve verebildiği kadar çok vermekle olur.

Mahmut Ay.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap