* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Kur’ân Günlüğü 13 Cüz  (Okunma sayısı 29 defa)

0 Üye ve 4 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8071
Kur’ân Günlüğü 13 Cüz
« : Bugün, 08:33:39 ÖÖ »


Kur’ân Günlüğü  13 Cüz

Gök gürültüsünü göğün tesbihi olarak işitmek
“Gök gürültüsü Allah’ı överek tesbih eder” (Ra’d 8/15).

Biz insanlar için korku verici bir ses olan gök gürültüsü, Hikmetli Kitab’a göre bir nevi tesbihtir. Bu, insana öyle muazzam bir bakış açısı katar ki duyduğu en dehşetli seslerden birini bile, ondan korkmak ya da onu alelâde bir doğa olayı olarak algılamak yerine, Kâinatın Yaratıcısı’nı tesbih eden bir ses olarak anlamlandırmasını sağlar. İnsan için bu anlamlandırma o kadar kıymetlidir ki onu tabiat ile barışık kılar; tabiattaki her şeyin, kendisinin ve tüm evrenin Rabbi olan Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini kendi dilince terennüm ettiğine, O’na itaatini dile getirdiğine inanır.

Evrendeki tüm varlıklar adeta bir koro hâlinde âlemlerin Rabbi’ni tesbih ve tenzih eder. Bunun tek istisnası, kendisine verilmiş özgür iradeyi yanlış kullanan insandır. Bu sebeple, o koroda tek detone olan varlık, âlemdeki bu vahdeti müşâhede edemeyen zavallı kâfir/nankör insanlardır. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîm’in göstermek istediği yerden kâinata ve mahlûkata bakan bir insan, orada muazzam bir ahenk görür; aşk ve şevkle bu koroya katılıp aynı tonda Yüce Allah’ı tesbih etmek ister; kâfir/nankör insanlar gibi detone olmak istemez.

Yâr’in cemâlini seyretme arzusuyla ağyâra sabretmek

“Onlar Rablerinin cemâlini gözleyerek sabreden, namazı düzgün kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda gizlice veya açıktan harcayan, kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte dünya hayatının mutlu sonunu sadece onlar tadacaklardır” (Ra’d 8/22).

Âyet-i kerîmede geçen “ibtiğâe vechi Rabbihim” ifadesindeki “vech” kelimesi “yüz” demektir. Hak Teâlâ’yı mahlûkata benzemekten tenzih için Kur’an’da O’nun Zât-ı ulûhiyyetine nispet edilen bu tür kelimeleri dikkatlice yorumlamak ve tercüme etmek gerekir.

Dolayısıyla Kur’ân’da O’na nispet edilen “vech/yüz” kelimesi, teşbihe düşmemek için genellikle “O’nun rızası” olarak yorumlanır. “Allah’ın cemâli” dediğimizde ise hem O’nun rızası hem de Zât-ı ulûhiyyetinin şanına yaraşır bir tarzda O’nun güzelliğini anlarız. Biz, her iki manayı da (yüz ve rıza) cemettiğini düşündüğümüzden “Rablerinin vechi” ifadesini “Rablerinin cemâli” diye çevirdik. Şeyh-i Ekber’in de ifade buyurduğu gibi O’nu ne sadece tenzih ne de sadece teşbih ile anlayabiliriz; ancak teşbih ve tenzihi birlikte kullandığımızda anlayabiliriz. Efendimiz (sav) “Siz, geceleyin dolunayı görmenize benzer bir şekilde cennette Rabbinizi göreceksiniz.” (Buhârî ve Müslim) buyururlar. Demek ki O’nun cemâlini seyretmek, cennetteki en büyük nimet olacaktır. Allah’a inanan her insan, O’nun nasıl bir varlık olduğunu merak eder; hatta mümkünse O’nu görmek ister. Nitekim Hz. Musa da O’nu görmek istemişti.

Cenâb-ı Peygamber (sav), O’nun cennette görüleceğini bildirdiğine göre “Madem Rabbimi cennette görme imkânı var. O hâlde bu hayatı O’nun cemâlini görme aşkı ve iştiyakıyla yaşamalıyım.” demeli. Bir ömür, O’na kavuşma ve O’nun cemâlini görme arzusuyla yanıp tutuşmalı. Ölüm sonrasını, O’nun cemâlini perdesiz seyretme imkânının bahşedildiği bir hayat olarak düşünebilmek ne kadar güzel ve ne kadar anlamlı! Hani insan bazen bir insana aşık olur da bir sıkıntı yaşadığında onun güzel yüzünü hayalinde canlandırır ve böylece rahatlar ya; işte Allah’a derin bir muhabbetle iman eden kişi de dünyanın bin bir türlü çile ve meşakkatiyle karşılaştığında, ebedî hayatında O’nun cemâlini seyredeceğini hayal edip sabreder; bu demin de bu gamın da bir gün biteceğini, bu çilelerin kendisini pişirmek için bir imkân olduğunu düşünür. Bir ömür boyu, Yâr’in cemâlini seyretme arzusuyla ağyara sabretmek ne kutlu bir his!

Kalbin yegâne huzur kaynağı: Zikrullah

“İyi bilin ki; kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur” (Ra’d 8/28).

İnsan; beden, akıl ve kalpten oluşan bir varlık. Bedenin başlıca ihtiyacı, sağlıklı beslenmek ve egzersiz yapmaktır. Aklın başlıca ihtiyacı, düşünme yeteneğini kullanarak kâinatı ve eşyayı, varlığı ve yokluğu, temel varoluşsal meseleleri doğru bir şekilde anlamasına imkân sağlanmasıdır. Kalbin (et parçasını değil manevî kalbi kastediyoruz) başlıca ihtiyacı ise, kişinin kendi istidatlarına uygun bir şekilde kendisini hayata bağlayacak anlamlar bulması, anlamlı ve huzurlu bir hayat yaşamasıdır. Hayatta mutlu ve huzurlu olmak için insanın bu üç ihtiyacını uygun yollarla gidermesi gerekir. İslâm, bu üç tür ihtiyacın temini noktasında insana son derece faydalı öğretiler sunar. Mesela kalbin ihtiyaçlarının nasıl giderileceği ve nasıl huzur bulacağı hususunda şöyle der: Kalp, ancak ve ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur. Bunun hikmetini şöyle izah edebiliriz: Kalp, huzuru arar. Peki, bu huzuru nerede bulabilir? Bir defa, dünyevî hazların tamamı geçicidir; kısa süreli haz yaşatır, ama sonrasında çoğunlukla elem yaşatır. Onların geçici olduklarını düşünmek, bazen haz anında bile elem verir insana. Âlem-i ervahta, Bâkî olan Yüce Mevlâ’nın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabını işittiği ve “Evet! Rabbimizsin. Biz buna şahitlik ederiz.” dediği anda O’nun bekasına/sonsuzluğuna tanıklık ettiğinden olsa gerek, insanoğlu bekaya/sonsuzluğa özlem duyar. Dünyevî hiçbir haz, hiçbir nesne ve hiçbir insan, ona bu beka neşesini tattıramaz. Onun bu özlemini, ihtiyacını ve arzusunu giderecek yegâne tecrübe, bezm-i elest’te bekasını ruhen müşahede ettiği Bâkî olan Yüce Mevlâ’sını hatırlamak/zikretmektir. O’nun bekasını hatırlayınca, kendisinin de O’nun Bâkî ismine mazhar/ayna olacağını; O’nun sonsuzluğu sayesinde kendisinin de sonsuz olacağını düşünür. İşte ancak böyle bir tecrübe, insanın manevî kalbine huzur ve sekînet verir. Öte yandan, dünyevî hazların tamamı tuzlu su gibidir. Tuzlu su insanın su ihtiyacını gidermek şöyle dursun, onun susuzluğunu daha da artırır; insanın susuzluğunu kandırmaz, ama insan “Onunla susuzluğumu gidereceğim” diye kendini kandırır. Dünya nimetlerinin tamamı böyledir. İnsan onu elde ettikçe, tatmin bulmak şöyle dursun, daha da fazlasını ister. İnsanı doyurmaz; bilakis açlığını arıtır. Kalbi kapalı olan insan açgözlü olur ve asla doymak bilmez. Bu da ona huzur değil ıstırap verir. Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “İnsanın emelleri arttıkça elemleri de artar.” Halbuki Allah’ı zikretmekle elde edilen haz ve huzur böyle değildir. Şöyle ki, insanın tasavvur edebileceği en büyük kavram ve varlık “Allah”tır. Ondan daha büyüğü olmadığına göre, O’nu düşünmekten daha büyük bir tefekkür, O’nu sevmekten daha büyük bir muhabbet, O’na iman etmekten daha büyük bir güven duygusu, O’nun rızasına nail olduğunu düşünmekten daha büyük bir haz, O’nu zikretmekten daha büyük bir huzur kaynağı olamaz. Zira O, en büyüktür; bu sebeple de Hikmetli Kitap’ta buyurulduğu üzere “Allah’ı zikretmek en büyük iştir” (Ankebût 29/45). Şu hâlde İbn Ataullah Hazretleri’nin buyurduğu gibi “Onu bulan neyi kaybeder; O’nu kaybeden neyi bulur?” İşte O’nu zikrederek huzura eren ve O’nu bulan bir kalp, Yunus’un diliyle şöyle der: “Canlar canını buldum bu canım yağma olsun/Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.”

O’nu bulup canını yağma edebilenlerden olmak niyazıyla…

Mahmut Ay.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap