www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL => KUR'ANI KERİM => YENİ - Kur'an Günlüğü => Konuyu başlatan: fanidunya NET - Mart 14, 2025, 10:34:48 ÖÖ
-
(http://www.fanidunya.net/resimler/besmele.png)
Kur’ân Günlüğü 14 Cüz
Yüce Mevlâ’nın, kullarına verdiği müjde
“Kullarıma şunu bildir ki Ben gerçekten çok bağışlayıcı ve çok merhametliyim. Ama azabım da çok elem verici bir azaptır” (Hicr 15/49-50).
Hikmetli Kitap’ta Cenâb-ı Hakk’ın cemâl sıfatları ile celâl sıfatları umumiyetle birlikte zikredilir. Böylece insanlar, O’nun iki tür sıfatı olduğunu bilsinler; cemâl sıfatlarının tecellilerini istesinler, ama celâl sıfatlarının tecellilerinden de korunsunlar. Yalnız umumiyetle şöyle bir incelik fark edilir bu ifadelerde: Önce cemâl sıfatları zikredilir ve bunlara yapılan vurgu çok daha güçlüdür.
Bununla, O’nun cemâlinin celâline baskın olduğuna işaret edilir. Bu âyet-i kerîmede de benzer bir ifade inceliği görülür. Şöyle ki, Hak Teâlâ, rahmetinden bahsederken isimlerini zikretmiş ve “Ben el-Ğafûr ve er-Rahîm’im.” buyurmuştur. Azabından bahsederken ise “Ben azap ediciyim” gibi bir isim/sıfat kullanmamış, “Azabım çetindir.” buyurmuştur. Bu ifadeden, rahmetin O’nun zâtî bir sıfatı olduğu, ama azap etmenin zâtî bir sıfatı olmadığı sonucu çıkarılabilir. Tıpkı evlatlarına hitaben bir babanın “Ben çok merhametli bir babayım; ancak yeri geldiğinde de eli sopalıyım.” demesine benzer. Ne mutlu bizlere ki, daima merhametini gazabına önceleyen bir Allah’ımız var!
Kur’ân’ı parçalara ayıranlar
“Kur’an’ı parçalara ayıranlar var ya; Rabbine andolsun ki yaptıklarından dolayı kesinlikle onların hepsini sorguya çekeceğiz!” (Hicr 15/91).
Bu âyette geçen “Kur’an’ı parçalara ayıranlar”dan, Kur’ân’ın nazil olduğu dönemde kimlerin kastedildiği sorusuna şu cevaplar verilmiştir: 1.
Kur’ân’ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayan Ehl-i Kitap
2. Kendi kitaplarının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayan Ehl-i Kitap
3. “Kur’ân’ın bir kısmı şiir, bir kısmı sihir, bir kısmı da kâhinliktir.” gibi sözler söyleyen müşrikler. Taberî’nin de ifade ettiği gibi lafzı umumî olduğu için âyet, bu sayılan kişilerin ve buna benzer tavır takınanların tamamını kapsar. Günümüz açısından bakıldığında da şunu söyleyebiliriz:
Kur’ân’ı kabul etmek, onu bütünüyle kabul etmektir. Mesela -Hz. Ömer’in bazı tasarruflarındaki gibi makul gerekçeler ve mutedil yorumlarla bazı durumlarda farklı uygulamaların olabileceğini söylemek müstesna- bazı ahkâm âyetlerini “Bugün için geçerliliği kalmamıştır; tarihseldir.” diyerek tamamen reddedenler ya da bazı âyetlerin hüküm ve muhtevası kendilerine zor geldiği için onları kabule yanaşmayanlar da âyette zemmedilen kimseler arasına girerler.
İnkâr kibrin yansımasıdır
“Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. Âhirete inanmayanlara gelince, onların kalpleri münkir; kendileri de müstekbirdirler” (Nahl 16/22).
Bu âyet-i kerîmede, insanın ahireti inkâr etmesinin iki önemli sebebi zikrediliyor: Kalbin inkâra meyilli olması ve -belki de- kalbi buna götüren temel neden olarak kibir. Yaşadığımız şu hayatta hepimizin an be an, adım adım yaklaştığı ve bir gün mutlaka tecrübe edeceği bir gerçeklik var:
Ölüm. Öleceğimizi biliyoruz; lâkin ölüm sonrasında neler yaşayabileceğimize dair hiçbir şey bil(e)miyoruz. Zira gidenlerin hiçbiri tecrübesini sağ kalanlarla paylaşamıyor. Hâliyle hepimiz merak ediyoruz ölüm perdesinin ardındaki sırları. Kimimiz herhangi bir dinin öğretileri içinde ölüm sonrası hayata inanıyoruz; kimimiz için ise ölüm, yok olmak demek. Ölümü hiç tecrübe etmediği hâlde ölüm ve sonrasına dair peygamberlerin verdiği bilgilere inananların temel duygusu, teslimiyettir. Bunlar, kâinattaki muazzam düzeni görüp bunun kendi başına olamayacağına, bunun ardında Kadir-i Mutlak bir Yaratıcı’nın olması gerektiğine ve O’nun ölüm sonrasında insanı ödüllendirmek ya da cezalandırmak üzere yeniden dirilteceğine inanıyorlar. Peki ya ölüm sonrasında yeni bir hayatı kabul etmeyenler neye dayanarak kabul etmiyorlar? Ölüm sonrasında bir hayatın olmadığını bizzat tecrübe yoluyla bilemeyeceklerine göre onları bu inkâra götüren sebep nedir? Âyete göre temel sebep, kibirdir (Ayrıca bk. Neml 27/14). Ahiret hayatını, kendi acziyetini göremeyen ve haddini bilmeyen insan inkâr edebilir. Zira o hayatın olup olmadığını test etme imkânımız yoktur. Ya kabul ederiz ya da reddederiz. Hz. Ali’ye nispet edilen, Gazzâlî ve Pascal’da görülen şu düşünce aslında ne kadar makul: Şayet ahiret hayatı yoksa, ona inanan hiçbir şey kaybetmez. Ama varsa, ona inanmayan çok şey kaybeder. O hâlde hem böyle düşünüp ebedî hayatını kurtarmak hem de bilemediği ve âciz kaldığı konularda teslimiyet göstererek tevazu ile yaklaşmaktır insana yakışan. Demek ki kibir, insanın en büyük hastalığı ve zaafıdır; Adem-İblis kıssasında vurgulandığı üzere imanın önündeki en büyük engeldir.
İman etmek için de iman ettikten sonra iyi bir kul ve iyi bir insan olmak için de insanın ilk kurtulması gereken hastalığı kibirdir.
Kur’ân’a göre Berzah Hayatı var mı?
“Onlar, tertemiz iken, meleklerin kendilerine “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık buyurun cennete!” diyerek ruhlarını teslim alacağı kimselerdir” (Nahl 16/32).
Sözlükte “engel” anlamına gelen “berzah” kelimesinin terimsel anlamı, “ölüm ile kıyamet günündeki diriliş arasındaki hayat” demektir. Halk arasında daha çok “kabir hayatı” diye isimlendirilir. Berzah hayatının varlığına dair hadisler pek çok âlime göre mütevatir derecesindedir. Dolayısıyla hadisler açısından tartışmaya açık olmayan bir netlik söz konusudur.
Kur’ân-ı Hakîm’de ise, berzah hayatının varlığına kesin olarak delâlet eden bir âyet olmamakla birlikte buna zımnen delâlet eden âyetler mevcuttur. Bu âyet de bunlardan biridir. Şöyle ki; âyette melekler bazı kimselerin ruhlarını alırken bu kimselerin tertemiz (tayyibîn) oldukları ve meleklerin bunlara “Haydi buyurun cennete!” diyecekleri bildirilmiştir. Pek çok âyette zikredildiği gibi ölüm anında melekler insanlarla konuşurlar.
Bu âyette de sözün zahirinden ilk anlaşılan, bu sözü meleklerin o kişilerin ruhlarını alırken söyledikleridir. Ölüm sonrasında hemen ahiret hayatı başlamadığına göre burada “Cennete buyurun!” ifadesinden anlaşılıyor ki ölümden hemen sonra bir nevi hayat olacaktır. Cennet ve cehenneme hemen girilmeyecektir; ama ebedî hayatta kendilerini bekleyen menzilleri gösterilecek ve cennete gidecek olanlar gördükleri manzara dolayısıyla mutlu olacaklar; cehenneme gidecek olanlar da gördükleri manzara sebebiyle bir çeşit azap yaşayacaklardır. Nitekim Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiklerine göre Cenâb-ı Peygamber (sav), şöyle buyurmuşlardır: “Cennetliklere de cehennemliklere de kıyamet sonrasında gidecekleri yer, kabir hayatındayken sabah akşam gösterilir ve ‘İşte gideceğin yer burasıdır.’ denilir.” (Buna işaret eden âyet için bk. Mümin 40/46). “Kabir ya bir cennet bahçesi ya da bir cehennem çukurudur.” (Tirmizî) ve “Kabir, ahiret duraklarının ilkidir.” (Tirmizî) manasındaki hadisleri, bu çerçevede anlamak gerekir.
Mahmut Ay.
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.
RADYO FANİDUNYA FM
www.fanidunya.net