* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Kur’ân Günlüğü 15 Cüz  (Okunma sayısı 56 defa)

0 Üye ve 9 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8100
Kur’ân Günlüğü 15 Cüz
« : Bugün, 09:05:34 ÖÖ »


Kur’ân Günlüğü  15  Cüz

Mağara arkadaşları: Ashâb-ı Kehf

Hikmetli Kitab’ın en gizemli suresi, Kehf Suresi’dir. Bu mübarek surede, üç gizemli kıssa anlatılır: Ashâb-ı Kehf, Musa-Hızır ve Zülkarneyn kıssası. Üçü de temsilî/sembolik yönü çok güçlü olan mesaj yüklü kıssalardır. Bu kıssaların sebeb-i nüzulüne dair kaynaklarda şöyle bir bilgi yer alır: Resûl-i Ekrem’in (sav) kutlu mesajının Mekke’de dalga dalga yayılması ve ferdan ferdâ gönüllerde yer edinmesi üzerine müşrikler, iki kişiyi Medine’ye gönderir; oradaki Yahudilerle onun gerçek bir peygamber olup olmadığı hakkında istişare edip konuyla alâkalı onlardan yardım almalarını isterler. Zira Yahudiler, vahiy ve peygamberlik hakkında bilgili kimselerdir. Bu iki kişi Medine’ye gider ve Yahudilerle görüşürler.

Yahudiler, kendilerine “Muhammed’e, geçmiş zamanlarda mağaraya sığınan gençleri, dünyanın doğusunu da batısını da dolaşmış olan adamı ve ruhun ne olduğunu sorun. Eğer bu konuda size cevap verirse o bir peygamberdir; ona uyun. Veremezse, bilin ki o bir falcıdır.” derler. Bunun üzerine bu iki kişi Mekke’ye dönüp bu soruları Efendimiz’e (sav) sorar. Yaklaşık on beş gün sonra bu sure nazil olur. Elmalılı Hamdi Efendi ve Mevdûdî tarafından senedi ve muhtevası makul gerekçelerle eleştirilen bu rivayeti ihtiyatla karşılamakta fayda vardır.

Bu surede anlatıldığı hâliyle ashâb-ı kehf kıssası özetle şu şekildedir: Müşrik bir toplumda yaşayan bir grup muvahhit genç, inançlarını özgürce yaşayamadıkları, toplumun kendilerini öldürmelerinden ya da dinlerine zorla döndürmelerinden korktukları için Allah’a tevekkül ederek bir mağaraya sığınırlar. Yanlarındaki köpekle birlikte mağarada çok uzun bir süre derin bir uykuya dalarlar. Uyandıklarında, mağarada yalnızca bir gün uyuduklarını düşünen gençler, içlerinden birini, gümüş parayla yiyecek satın almak üzere şehre gönderirler. Nihayetinde, o toplum bunların çok uzun yıllar mağarada uyuduklarını anlar. Bunu görünce, Allah’ın insanları ölümden sonra yeniden diriltmeye kadir olduğuna dair inançları pekişir ve mağaranın bulunduğu yere bir anıt mescit yaptırmaya karar verirler.

Kur’ân-ı Hakîm’in bu kıssayı anlatış üslubuna bakıldığında şu hususlar dikkat çeker: Kur’ân, şahıs isimleri, yer isimleri ve tarih hakkında bilgi vermez.

Hatta bu gençlerin kaç kişi oldukları ve mağarada kaç yıl kaldıkları hakkındaki konuşmaları lüzumsuz spekülasyon olarak görür; bunu yapanların bir nevi gaybı taşladıklarını söyler. Ne garip bir tecellidir ki Kur’ân’da hiç zikredilmediği ve bu tür şeylerin lüzumsuz olduğu belirtildiği hâlde, Kur’ân’a inananlar arasında, ashâb-ı kehfin isimlerini kutsayıp onları muska ve bereket yazısı şeklinde kullanan pek çok kişi çıkmıştır.

Gizemli, temsilî anlatım yönü güçlü ve mesaj yüklü olan bu kıssadan genel olarak şu mesajlar çıkarılabilir:

1.   Bu kıssanın ana gayesi ahiret inancını ispattır. Nasıl ki bu gençler çok uzun süre bir nevi ölüm gibi olan uykuda kalmışlar, ama sonrasında uyanmışlarsa, Allah tüm insanları ölüm sonrası hayat için yeniden diriltmeye kadirdir.

2. Allah Teâlâ, kendisine inanıp tevekkül edenleri, dilerse olağanüstü hadiseler yaratarak düşmanlarının kötülüklerinden koruyabilir. Dolayısıyla keramet haktır.

3. Allah’a inanan bir kişi, içinde bulunduğu toplumda inancı doğrultusunda yaşayamıyorsa, inancının gereğini yerine getirebileceği alternatif ortamlar aramalı ve oluşturmalıdır.

Kıssanın temsilî/sembolik boyutundan alınan ilhamla “mağara”nın, “mağara arkadaşları”nın ve “mağara arkadaşlığının” modern insan için ne ifade edebileceği hususunda da şunlar söylenebilir: Bir taraftan bin bir türlü meşakkat ve musibet, diğer taraftan sayısız cazibeli eğlence, oyun ve uğraşıyla etrafı sarılmış olan zavallı modern insan, o kadar hızlı yaşıyor ki, ruhu onun hızına yetişemiyor. Ruhunu gerilerde bırakan insan, modernite tarafından hayat yolculuğunu ruhsuz ve maneviyatsız bir şekilde devam ettirmeye mahkûm edilmiş sanki. Zira modern hayatın telaşı ve koşuşturmaları onu öyle bir sarmalın içine çekiyor ki maddî dünyasını imar edeyim derken manevî dünyasını nasıl tahrip ettiğinin farkına bile varamıyor. İşte modern hayatın cazibeli, dikkat dağıtıcı ve yorucu kıskacından kurtulmak ve korunmak için insan kendine bir “mağara” aramalı ve edinmeli. Ama bu arayışı ve soyutlanışı tek başına yapmamalı, kendisi gibi ruhunu geride bırakmadan onunla beraber, hatta onun rehberliğinde yürümeye çalışan yol ve mağara arkadaşları bulmalı kendine. Sonra da onlarla birlik olup “Haydi gelin! Kurtulalım şu modern hayatın bize dayattığı haz ve hız tutkusundan! Bir mağara bulalım kendimize; sığınalım oraya ruhumuzla, ruhumuzu yitirmeden!” demeli. Mağaraya girince de Rabb’e sığınıp ondan rahmet ve hidayet istemeli. Böyle yaparsak, tıpkı ashâb-ı kehfin kulaklarına (mecazî manasıyla) mühür vurup onları uyuttuğu gibi Mevlâ, kulaklarımıza ilâhî muhabbet mührünü vurur ve bizi o mağaramızda yıllarca sükûnet ve sekînet içinde yaşatır. Kalben kıyam edip/ayaklanıp “Rabbimiz, yerleri ve gökleri yaratan Allah’tır, başkası olamaz!” diyerek şirkin her türlüsünden kaçmalı/kaçınmalı; “İnsanların bulaştıkları her türlü şirkten, ahlâksızlıktan ve kötülükten uzaklaşmamız gerek.” deyip mağaraya sığınmalı.

Nedir “mağara”? Mağara; bâtındır, içtir, özdür. Ona sığınmak; zâhirden bâtına, dıştan içe, kabuktan öze yöneliştir. Mağara vahdettir. Ona sığınmak; dış âlemdeki kesretten kaçıp ilâhî vahdeti zevk etmeye talip olmaktır. Mağara imandır. Ona sığınmak; inkârcı akımların telkin ettiği her türlü şüphe, sapkınlık, manevî gerilim ve inanç bunalımından kaçıp imanın güven, huzur ve dinginlik bahşeden iklimine girmektir. Mağara, ahlâktır. Ona sığınmak; her türlü kötü ahlâktan kaçınıp erdemli bir insan olmayı tercih etmektir. Mağara, muhabbettir. Ona sığınmak; insanı Mevlâ’sından uzaklaştıran ve mahlûkata kötülük yapmasına neden olan her türlü nefretten kendini kurtararak Mahbûb-u Ezelî’nin muhabbetini zevk edip bu muhabbeti mahlûkatla paylaşmaktır. Mağara, marifettir. Ona sığınmak; aklın ve kalbin mâsivâ ile alakasını azaltıp insanın yaratılış gayesi olan marifetullahı tahsil etmeye talip olmaktır. Mağara, evdir. Ona sığınmak; inançsızlığa, haramlara ve kötülüklere davet eden dışarıdaki ortamlardan helal daire içindeki nimetlerin şükürle tadıldığı muhabbetli ve imanlı bir ortama girmektir. Mağara, camidir. Ona sığınmak; Allah’ın huzurunda olmanın hazzıyla ibadet etmektir. Mağara, tekkedir. Ona sığınmak; kalplerin yegâne huzur kaynağı olan zikrullaha yönelmektir.

Haydi öyleyse! “Rabbim! Bu kesret dünyasının ayartıcılığından yüz çevirip Senin vahdetini zevk etmek üzere Senin marifetine talibim! Bana sığınabileceğim mağara(lar) göster ve orada bize rahmetini ve hidayetini bol bol ihsan eyle!” deyip mağara(ları)mıza koşalım.

Mahmut Ay.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap