Kayıt Ol
Giriş Yap
Menu
Ana Sayfa
Forum
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 16 Cüz
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
« önceki
sonraki »
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: Kur’ân Günlüğü 16 Cüz (Okunma sayısı 82 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
fanidunya NET
Administrator
İleti: 8110
Kur’ân Günlüğü 16 Cüz
«
:
Dün
, 08:58:06 ÖS »
Kur’ân Günlüğü 16 Cüz
04:0016/03/2025, Hızır kıssası: Zâhir yanıltabilir
Hikmetli Kitab’ın en gizemli kıssasıdır Musa-Hızır kıssası. Kıssa özetle şu şekildedir: Hz. Musa -muhtemelen hizmetinde bulunan- bir gence iki denizin birleştiği yere usanmak bilmeden gitmeye karar verdiğini söyler ve birlikte yola koyulurlar. İki denizin birleştiği yere varınca yanlarına aldıkları kurutulmuş balığı bir yerde unuturlar; balık canlanır ve denize atlar. Bir müddet sonra Hz. Musa, gence azığı getirmesini söyler; fakat genç, konakladıkları esnada balığı bir kayalıkta unuttuğunu söyler. Bunun üzerine Hz. Musa aradıkları yerin orası olduğunu söyler ve geriye dönerler. Burada kendisine Allah tarafından “rahmet ve ilim” verilmiş olan sâlih bir kul ile karşılaşırlar. Hz. Musa, sahip olduğu ilmin bir kısmını kendisine de öğretmesi için ona tabi olmak istediğini söyler. Salih kul, iç yüzüne vâkıf olamayacağı olaylar sebebiyle bu beraberliğe sabredemeyeceğini belirterek kabul etmez. Ancak Hz. Musa’nın ısrarı üzerine, tecrübe edecekleri hadiseler hakkında açıklama yapmadıkça kendisine soru sormaması şartıyla talebini kabul eder. Hz. Musa bu şarta uyacağına söz verir ve birlikte yolculuğa başlarlar. Bu zat önce bindikleri gemiyi deler, arkasından masum bir çocuğu öldürür, daha sonra da uğradıkları bir kasabanın halkı kendilerini misafir etmediği hâlde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı ücretsiz olarak tamir eder. Bu üç hadisenin her birinde Hz. Musa, sabredemeyerek bilge kula neden öyle yaptığını sorar. Bilge kul da, “Ben sana benimle beraber olmaya sabredemezsin demedim mi?” diye uyarıda bulunur. Hz. Musa özür dileyip yolculuğa devam etmelerini ister. Salih kul, birinci ve ikinci olaylardan sonra Hz. Musa’nın özrünü ve ricasını kabul eder; üçüncü defa tekrar edince artık ayrılma vaktinin geldiğini söyler. Sonra da söz konusu hadiselerle ilgili olarak davranışlarının sebeplerini anlatır ve bunları Allah’ın emriyle yaptığını söyler. Bu kıssadaki üç kişiden sadece Hz. Musa’nın adı zikredilirken diğer iki kişiden biri “genç adam” (fetâ), diğeri de ilâhî rahmet ve ilme mazhar olmuş “Allah’ın kulu” diye anılır.
Öncelikle bu kıssanın Cenâb-ı Peygamber (sav) ile alakası üzerinde duralım. Taberî’ye göre bu kıssa, müşriklerin bir an evvel cezalandırılmalarını bekleyen Hz. Peygamber’i (sav) tedip etmektedir. Bu kıssanın anlatımıyla Allah, peygamberine şunu bildirmektedir ki, Allah’ın müşrikleri hemen cezalandırmamasını zâhirî boyutuyla değerlendirmemek gerekir. Her şey Allah’ın planı dâhilinde olduğuna göre Allah’ın onları hemen cezalandırmamasında bir hikmet vardır ve bu hikmet zamanla anlaşılacaktır. Râzî ise, kıssa-siyer münasebetini bir önceki yazıda zikrettiğimiz sebeb-i nüzûl rivâyeti üzerinden kurmaktadır. Şöyle ki, mezkûr rivâyete göre Mekkeli müşrikler ve Medineli Yahudiler, Hz. Peygamber’i (sav) kendisine bilemeyeceği sorular sorarak alt etmek istiyorlardı. Zira onlara göre bir peygamber ânında her şeyi bilebilmeliydi. İşte bu kıssanın anlatımıyla Allah, onlara bir peygamberin her kıssayı bilemeyebileceğini, her şeyi anlayamayabileceğini, kendisine sorulan her soruya cevap veremeyebileceğini anlatmış olmaktadır. Bunu da hem Mekkelilerin genel olarak saygı duyduğu ve adını peygamberlikle özdeşleştirdikleri, hem de Yahudiler nezdinde çok müstesna bir peygamber olan Hz. Musa’nın dahi bilemediği, anlayamadığı birtakım hâdiseler olduğu örneğini vererek gerçekleştirmiştir (Bk. Mahmut Ay, Kur’an Kıssalarını Sîret Bağlamında Okumak, s. 199-200).
Bu kıssada anlatılan detayların, nüzûl ortamındaki karşılıkları hakkında şunları söyleyebiliriz: Birinci hâdisede, görünürde Bilge Kul, pek çok insanın içinde olduğu bir gemiyi delmekte, böylece hem gemiye zarar vermekte hem de içindekilerin can güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Ancak aslında işin sonucu itibarıyla onları gasp edilmekten kurtarmakta ve böylece onlara iyilik yapmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) de görünürde sanki Mekke’de bir karışıklık çıkarmış, Mekke’nin birlik ve dirliğine zarar vermiş gibidir. Ancak işin sonuna bakıldığında Mekkelileri hem dünyevî zilletten hem de uhrevî azaptan kurtaracak ve Müslüman Arapları kısa bir süre içerisinde dünya siyasetinde önemli bir konuma yükseltecektir. İkinci hâdisede, suçsuz bir insanın öldürülmesi söz konusudur. Ancak bu, o çocuğun ana-babası için aslında bir iyilik olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) de devrim etkisi yaratan yeni bir din getirince Mekke’de pek çok karışıklıklar olmuş ve bunun neticesinde Medine’ye hicretten sonra ister istemez kan akmış ve insanlar ölmüştür. İşte o ölen zalim müşrikler, aslında masum gibi görünseler de onların yeryüzünden kaldırılması insanlık ailesinin faydasınadır. Üçüncü hâdisede de, Bilge Kul, yetim ve kimsesiz garibanlara karşılıksız iyilik yapmıştır. Hz. Peygamber (sav) de pek çok gariban Müslümana hem maddî hem de manevî yönden çok büyük iyilikler yapmış, bunun karşılığında onlardan hiçbir şey almamıştır (Bk. Mahmut Ay, Kur’an Kıssalarını Sîret Bağlamında Okumak, s. 201-202).
Bu kıssanın -bizim idrakimize yansıdığı kadarıyla- mesajlarını şöyle özetleyebiliriz:
1. Kıssanın en net mesajı şudur: Her şey, hatta belki de hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Zâhir, yanıltıcı olabilir.
2. Zâhirin ardındaki bâtını, herkes göremese de Allah’ın kendilerine özel idrak kapasitesi ve ilham yeteneği bahşettiği bazı salih ve bilge insanlar görebilir.
3. Peygamberlerin de bilgileri ve idrak kapasiteleri sınırlıdır. Hz. Musa gibi bir peygamber dahi Allah bildirmedikçe gaybı bilemez; olayların iç yüzünü göremez.
4. Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın tabi olmak istediği kişi gibi bazı kullarına kendi katından özel bilgiler göndererek (ledünnî ilim) onları manevî bir yolla eğitebilir. Ayette bu kişi için “peygamber” yerine “kul (abd)” ifadesi kullanıldığına göre bu tür insanların peygamber olması şart değildir. Bu kişilere “ledünnî ilim” ile birlikte çok güçlü bir “ledünnî merhamet” duygusu verilir. Hatta önce ledünnî merhamet, sonra ledünnî ilim zikredilmiştir. Buradan şunu anlayabiliriz: Çok güçlü bir merhamet duygusu olmayan bir insanda asla ledünnî ilim/bilgelik olamaz. Bir başka ifadeyle; salih/veli/bilge bir insan olmanın ilk şartı ve alâmeti, güçlü bir merhamet duygusuna sahip olmaktır.
5. Çok güçlü bir merhamet duygusuna sahip ârif/bilge bir insanın dahi, zahiren vicdansızlık gibi görünen tasarrufları olabilir. Bu tür durumlarda hemen yargıda bulunulmamalı, bu davranışın sebebi kendisinden öğrenilmelidir.
6. Hikmetli Kitap, muhatabına şu zımnî mesajı verir: Bazen, mutluluk gemin delinebilir. Bu, ilk görünüşte aleyhine gibi görünebilir. Ama yaşadığın bu olumsuzluk, belki de seni çok daha büyük felaketlerden korumak içindir. Bazen masum bir çocuğun vahşice öldürüldüğünü görürsün/duyarsın. Bunda bile vâkıf olamadığın hikmetler olabilir. Bazen kötü insanların iyiliğe mazhar olduğunu görürsün. Kötülerin duvarlarının/evlerinin/ülkelerinin iyiler eliyle tamir edildiğini görürsün. Bunda da ilâhî hikmet açısından bakıldığında hemen anlayamayacağın bazı sebepler olabilir.
7. Musa-Hızır kıssası, fakih ile ârifin kıssası olarak okunabilir. Fakih, ârifin bazı tasarruflarına anlam veremeyebilir. Bu tür durumlarda hüsnü zan ile yaklaşmalı ve hadisenin iç yüzünü ârif kişiden öğrenmeye çalışmalıdır.
Bu kıssanın tasavvufî düşünce çerçevesinde pek çok yorumu yapılmış, bu konuda oldukça zengin bir literatür oluşmuştur. Mesela Niyazî Mısrî’nin, Risâle-i Hızriyye-i Cedîde’de yaptığı yorumlara göre Musa-Bilge kul (Hızır) kıssasındaki gemi, şeriatı; duvar, kendini beğenme (ucub) sıfatını; çocuk (ğulâm), makam sevgisini; simgelemektedir. Çocuğun babası, Hz. Musa’nın ruhu, annesi ise nefs-i mutmainnesidir.
Bu, şu demektir: Böyle bir ruha ve nefs-i mutmainneye sahip olan Musa’ya makam sevgisi yakışmaz, dolayısıyla o sevgi öldürülmelidir. Niyâzî’ye göre bu kıssada makam sevgisi, çocuk şeklinde temessül etmiştir. Nitekim ona göre Hz. İbrahim’e Hz. İsmail’i kurban etmesi istendiğinde de makam sevgisi, İsmail şeklinde temessül etmişti, yoksa gerçek İsmail değildi. Niyâzî, aynı kıssayı Mevâidu’l-İrfân’da daha farklı bir şekilde yorumlamaktadır.
Buradaki açıklamalarına göre Hızır’ın çocuğu öldürmesi, cüz’î ruh makamından küllî ruha yükselmeye işarettir. Hızır’ın duvarı yıkıp sonra yapması, Musa’nın tabiî vücudunu yok edip kendisini Hakk’ın varlığı ile bâkî kılmasıdır. Hızır, gemiyi delmekle fiiller tevhidine, çocuğu öldürmekle sıfatlar tevhidine; duvarı yıkmakla da zât tevhidine kavuşmuştur. Böylece Hz. Musa’nın irşadı tamamlanmıştır. (Bk. Mahmut Ay, age, s. 49).
İbnu’l-Arabî, bu kıssaya dair oldukça özgün bir yorum yapar ve Hızır’ın gerçekleştirdiği üç eylemin aslında Hz. Musa’nın daha önceden başına gelen üç hâdiseye atıf yaptığını söyler. Ona göre “Bu kıssanın gayesi, Musa'ya (as) hem sınandığı yerlerde sabrı tam olarak öğretmek, hem de görüntü ile gerçek arasındaki çelişkinin çeşitli örnekleri verilerek eğitmektir. Bu süreçte zâhir ile bâtın arasındaki ilişki ve farklılık, Musa ile Hızır'ın arkadaşlığında ortaya çıkmıştır. Geminin tahrip edilmesi, çocuğun öldürülmesi, duvarın ücretsiz onarılması gibi birtakım olaylar zâhir görünüşü temsil etmektedir. Oysa Hızır'ın yaptığı şeyler, Musa'nın daha önce kendisinin yaşadığı olayların bir görünümünden ibarettir. Nitekim gemiyi tahrip etmesi, görünüşte tehlike ve yok olmayı içeren sandala konulup nehre bırakılmasının bir benzeriydi. Hızır'ın ebeveynine bir iyilik olarak Allah'ın emriyle öldürdüğü çocuk da, öldürdüğü Kıptîdeki hikmeti Musa'ya öğretmenin bir yoluydu. Aynı şekilde anne-babası salihlerden olan iki yetimin duvarını karşılıksız tamir etmesi, Musa'nın tanımadığı kimseler için kuyudan ücretsiz su çekmesinin benzeridir.” (Fusûsu’l- Hikem, çev. Ekrem Demirli, s. 491- 502).
Geçmiş dönemde yaşamış âlimler tarafından, Kur’ân’daki kıssaların gerçek hayatta yaşanmamış olabileceğine dair bir yorum yapılmamıştır. Bunun tek istisnası bu kıssadır. Mesela Niyâzî Mısrî’ye göre bu kıssa, tamamen enfüste (insanın iç dünyasında) geçen olayları sembolik bir dille anlatmış olup âfâkta (dış dünyada/gerçek hayatta) yaşanmamıştır. Zira dünyada birçok gemi, gasba maruz kalmakta; ancak Hızır gelip onu delmemektedir. Ana-babasına âsî olan pek çok evlât vardır; ama Hızır onlardan hiçbirini öldürmemektedir. Altında hazine bulunan pek çok duvar vardır; lâkin Hızır gelip bunlardan hiçbirini doğrultmamaktadır. Eğer bu olaylar gerçekten âfâkta olmuş olsaydı, bugün de aynı olayların gerçekleşmesi gerekirdi. Bugün Hızır, bunları yapmadığına göre böyle olaylar tarihte de olmamıştır. Bu kıssa, baştan sona insanın manevî eğitimini anlatan temsîlî bir anlatımdır. Mısrî’nin bu konudaki sonuç mâhiyetindeki cümleleri şunlardır: “Elhâsıl, bu kıssaların üçü dahî her zaman kirâren vâki olmaktadır. [Halbuki] birisi yeniden vücûda gelmez. İmdi, bu tahkîk delâlet eder ki kıssa-i Hızıriyye enfüsî ola. Murad, Musa aleyhisselâmın sülûkünde kendü hâli ola.” (Bk. Mahmut Ay, age, s. 48-9). Muasır âlimlerden Muhammed Hamidullah da Musa-Hızır kıssasının gerçek hayatta yaşanmamış temsilî bir kıssa olabileceğini ifade etmiştir. (Bk. Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 568).
Doğrusunu Allah bilir.
Mahmut Ay.
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.
RADYO FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Üye Ol
veya
Giriş Yap
Kayıtlı
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 16 Cüz