Kayıt Ol
Giriş Yap
Menu
Ana Sayfa
Forum
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 19 Cüz
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
« önceki
sonraki »
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: Kur’ân Günlüğü 19 Cüz (Okunma sayısı 124 defa)
0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
fanidunya NET
Administrator
İleti: 8137
Kur’ân Günlüğü 19 Cüz
«
:
Bugün
, 08:10:31 ÖÖ »
Kur’ân Günlüğü 19 Cüz
Kur’ân’a ilgisiz kalanlar
“Resul, “Rabbim! Kavmim bu Kur’an’a tamamen ilgisiz kaldılar.” dedi” (Furkan 25/30).
Hikmetli Kitap’ta iki yerde Efendimiz’in (sav) “Ya Rab!” diye münacatta bulunmasından bahsedilir. Bunlardan birisi bu âyettir (Diğeri için bk. Zuhruf 43/88). Efendimiz’in (sav) bu münacatı, dünya hayatındayken Mekkelilerin kendisine ve Kur’ân’a iman etmeyip düşmanlık etmekte ısrar etmeleri üzerine yapmış olabileceği gibi Hesap Günü’nde yapacak olması da muhtemeldir. Metnin bağlamı, ikinci ihtimali daha da güçlendirmektedir. Bir kâfirin, bir müşriğin ve bir münafığın Kur’ân’dan yüz çevirmesi ve ona ilgisiz kalması anlaşılabilir bir ş.eydir. Lâkin Muhammed Mustafa’ya (sav) ve onun getirdiği Kur’ân-ı Hakîm’e inandığını iddia eden bir kişinin Kur’ân’a ilgisiz kalması anlaşılabilir bir şey değildir. Samimi bir müminin hayatında Kur’an’ın çok özel bir yeri olmalıdır. Onun mübarek âyetlerini vahyin dili olan Arapçasından okumaktan tutun, onun delâlet veya işaret ettiği manaları anlamaya çalışmak için özel bir gayret sarf etmek, düzenli okumalar yapmak gerekir. Bir hadis-i şerife göre müminin ahiretteki derecesini belirleyecek olan şeylerden biri, Kur’ân okumalarıdır (Tirmizî ve Ebû Davud). Kişi, Kur’ân’ın lafzını ne kadar çok okumuş ve manasını ne kadar çok düşünmüş, hayatında tatbik etmeye çalışmışsa, yani ne kadar çok Kur’ân ile meşgul olmuşsa cennetteki mertebesi de o kadar yüksek olacaktır. Öyleyse, bu fırsatı iyi değerlendirelim ve elimizden geldiğince dilimizi, dimağımızı ve gönlümüzü Kur’ân ile meşgul etmenin gayreti içinde olalım. Böyle olalım ki Müslim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte buyurulduğu üzere Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân’a lehte ve aleyhte şahitlik yetkisi ve şefaat izni vereceği o gün, onun lehte şahitliğine ve şefaatine mazhar olabilelim.
Tanrı olarak arzularını seçenler
“Tanrı olarak bayağı arzularını seçen kişiyi gördün mü? Şimdi sen, bu adamı da doğru yola getirmekle yükümlü olabilir misin? Yoksa sen, onların büyük çoğunluğunun gerçekten senin davetine kulak verebildiklerini yahut akıllarını kullanabildiklerini mi sanıyorsun? Aksine onlar, sadece bir hayvan sürüsü gibidirler, hatta tuttukları yol bakımından daha da sapkındırlar” (Furkan 25/43-44).
Hikmetli Kitap’ta “hevâ” kavramı, nefsin bayağı/süflî arzularını ifade eder. Bu âyetlerde, tanrı olarak arzularını seçen kimselerden bahsedilmektedir.
Âyetteki ifadede “ilâh” kelimesinin “hevâ” kelimesinden önce gelmesinde bir vurgu vardır ve “hevâsını tanrı edinen” değil “tanrı olarak hevâsını seçen” anlamına gelir. Bunda şöyle bir ince mana gözetilmiş gibidir: Bu tür insanlar, tanrı olarak arzularından başka bir şey bilmezler. “İnsan, arzularını nasıl tanrı edinebilir?” sorusu şöyle cevaplanabilir:
İnsanın davranışlarını, tercihleri yönlendirir. Tercihler ise rastgele oluşmaz; onu hem bilinçaltındaki hem de bilinç düzeyindeki düşünce ve kabulleri şekillendirir. Kişi, ya dinî veya felsefî bir öğretiyi benimseyerek ona uyar ya da hiçbir öğretiyi kabul etmeyerek kendi arzularının peşine takılır, ona itaat eder, iradesini kullanmadan canı ne isterse onu yapar ve böylece arzularının esiri olur. Böylece “itaat etme” anlamında onu tanrılaştırmış olur. Bu manada belki de yeryüzünün en yaygın tanrısı hevâdır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Allah nezdinde, yeryüzünde tabi olunan en büyük tanrı hevâdır” (Taberânî ve Ebû Nuaym) Peygamberlerin öğretilerini bırakıp filozofların veya devlet adamlarının öğretilerini kabul eden de yine bir nevi hevâsını tanrılaştırmış olur. Şöyle ki, filozofların veya devlet adamlarının düşünce sistemleri kendi arzularına dayanır ve birbirinden farklıdır. Onlara tabi olma hususunda, birini diğerine tercih etmede belirleyici olan da kişinin arzularıdır. Zira kendisine rehber edineceği filozofu veya devlet adamını seçerken yine arzularını esas alır. Hâlbuki peygamberlerin tebliğ ettiği tevhid inancı ve ona bağlı ahlâkî öğretilerin kaynağı vahiy olduğu için peygamberin arzuları devre dışıdır. Ona tabi olacak kişinin de burada arzularını kullanması söz konusu değildir. Zira burada istenen, Allah’tan geldiğine inanılan öğretilere ve dolayısıyla Allah’a mutlak itaattir. Şu hâlde peygamberlerin getirdiği dini kabul etmeyen, ya hiçbir öğretiyi kabul etmeyip bayağı arzularına tabi oluyor ve böylece onu tanrılaştırıyordur ya da bir filozofun veya devlet adamının arzusuna göre oluşturulmuş felsefî bir öğretiyi kendi arzusuna göre seçiyor ve onu bir nevi tanrılaştırıyordur. Netice itibarıyla insan ya vahye ya hevâsına itaat etmek durumundadır. Nitekim şu meâldeki âyet bunu açıkça ifade eder: “Senin bu çağrını kabul etmezlerse bil ki onlar sadece hevâ ve heveslerine uymaktadırlar. Hâlbuki Allah tarafından bir delil olmaksızın kendi hevâ ve hevesine tabi olandan daha şaşkın ve sapkın kimse olabilir mi?” (Kasas 28/50).
Emredilen ilk cihat: Kur’ân ile cihat
“Öyleyse artık inkârcılara boyun eğme, bu Kur’ân’la onlara karşı bütün gücünle cihat/mücadele et!” (Furkan 25/52).
“Cihat” kelimesi, “mücadele etmek” anlamına gelir. Bu mücadele silahlı da olur silahsız da. Bu âyet nübüvvetin Mekke döneminde inmiştir.
Dolayısıyla o dönemde henüz savaşmak anlamında cihat izni verilmemiştir. Bu âyette Kur’ân ile cihat etmek emredilmiştir. Şu hâlde, Kur’ân’da verilen ilk cihat emri, Kur’ân ile cihat emridir. Bu, son derece mühim, üzerinde düşünülmesi ve ders çıkarılması gereken bir husustur. Demek ki her şeyden evvel, müminler Kur’ân’ı doğru anlayıp iyice özümsemeli ve anladıklarını insanlık ile paylaşmalıdır. Bir müminin yükümlü olduğu ilk ve öncelikli cihat budur.
Önce huzurlu aile kur, sonra topluma rehberlik et
“Onlar, “Ey Rabbimiz!” derler, “Bize gözümüzün nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi müttakilere önder eyle!” (Furkan 25/74).
İnsan için hayattaki en büyük nimet ve huzur kaynağı eşi ve evlatlarıdır. Bu âyet-i kerîme, huzurlu bir yuva isteyen evli-bekar her müminin ezberlemesi ve manasını düşünerek bolca okuması gereken pek latif bir duadır. Âyette dikkatimizi çeken husus şudur: Cenâb-ı Hak’tan, önce huzurlu yuva, sonra da müttakilere rehberlik etmeyi nasip etmesi isteniliyor.
Demek ki huzurlu bir aile ortamı olmayan kişi, Müslümanlara -daha da genişletirsek toplumlara- sağlıklı bir şekilde rehberlik ve önderlik edemez.
Yuvasında huzuru olmayandan, yurduna huzur getirmesi beklenemez. Öte yandan, ailesine kötü davranan birinin, diğer insanlara iyi davranması düşünülemez. Zira iyi insan, önce en yakınındakilere iyilik gösterir. Hâsılı; huzurlu bir toplumun temeli huzurlu aileye dayanır.
Rabbiniz katında değeriniz duanız kadardır
“De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkan 25/77).
Demek ki Rabbimiz katındaki değerimiz ve ederimiz, duamız kadardır. Ne kadar içten dua edebiliyorsak o kadar derin bir Allah duygusuna sahibiz demektir. Bir hadis-i şerifte buyurulduğu üzere “Dua, kulluğun özüdür” (Tirmizî). O hâlde, O’nun nezdindeki değerimizi artırmak için bol bol, ama gayet derinden ve samimi bir şekilde O’na niyaz edip yalvarmalı.
Mahmut Ay.
İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Üye Ol
veya
Giriş Yap
Kayıtlı
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 19 Cüz