Kayıt Ol
Giriş Yap
Menu
Ana Sayfa
Forum
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 23 Cüz
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
« önceki
sonraki »
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: Kur’ân Günlüğü 23 Cüz (Okunma sayısı 76 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
fanidunya NET
Administrator
İleti: 8190
Kur’ân Günlüğü 23 Cüz
«
:
Dün
, 07:24:34 ÖÖ »
Kur’ân Günlüğü 23 Cüz
23. cüzde yer alan Sâffât ve Sâd Surelerinde âdeta peygamberler geçidi sunulur. Pek çok peygamberin yalnızca isminin ya da onunla alakalı bir iki kelimenin zikredilmesiyle yetinilir. Ancak sırasıyla Hz. İbrahim, Hz. Yunus, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve Hz. Eyyub’a dair biraz detaylı bir anlatım görülmektedir. Şimdi bunları çok özet bir şekilde ele almaya çalışalım.
Hz. İbrahim’in kıssasından hisse: Kalb-i selîm ile yola çıkan tevhit ve teslimiyet kahramanı olur.
Sâffât Suresi’nin 83-113. âyetlerinde Hz. İbrahim’in (as) kıssasına yer verilir. Kıssa, onun kalb-i selîm (tertemiz bir kalp) ile Rabbine yöneldiğinin bildirilmesiyle başlar. Sonra da Hz. İbrahim, şirk inancına sahip olan babasına ve kavmine “Allah’tan başka birtakım düzmece tanrılara mı tapıyorsunuz?” diye sitem eder ve kimsenin olmadığı bir zamanda mabetteki putları kırar. İnsanlara “Kendi ellerinizle yontarak yaptığınız şeylere mi tapıyorsunuz?” der.
Kavmi onu ateşte yakmak ister, ancak Allah onu yanmaktan kurtarır. Sonra “Ben, Rabbime gidiyorum.” diyerek başka diyarlara hicret eder.
Allah, ona bir erkek evlat nasip eder. Bir gün rüyasında o evladını kurban ettiğini görür ve bu rüyasını küçük yaştaki oğluna söylediğinde “Babacığım sana emredileni yap!” cevabını alır.
Baba-oğul teslimiyetle bu işi yerine getirmek üzereyken Allah bir koç gönderir ve oğul kurban edilmekten azat olur. Allah, bu rüyanın bir imtihandan ibaret olduğunu ve baba-oğulun bu imtihanı başarıyla geçtiklerini bildirir.
Bu kıssadan şu mesajlar ve dersler çıkarılabilir:
1. Hz. İbrahim’in kıssasının başında, onun kalb-i selîm (tertemiz bir kalp) ile Rabbine yöneldiğinin belirtilmesi manidardır. Tevhit ve teslimiyet kahramanı olmak isteyen ve İslâm’ın kutlu çağrısını insanlıkla paylaşmak isteyen kişi, öncelikle kalbini temizleyerek içindeki kötü duygulardan ve düşüncelerden arınmaya çalışmalıdır. Yani işin başı, nefs terbiyesidir.
2. Hz. İbrahim, tevhit inancını özümseyip benimsedikten sonra bunu içinde saklamamış, inandığı doğruları önce babasıyla, yani yakın çevresiyle ve sonra da tüm toplumla paylaşmaya çalışmış, onları uyarmış ve hakikat olarak bildiği inanç sistemine çağırmıştır. Kabul etmediklerini görünce de onların inanç sistemlerinin ne kadar asılsız ve yanlış olduğunu göstermek için gayet cesur davranmış ve onların putlarını yıkmıştır. Hz. İbrahim’in yolundan giden bir mümin de onun gibi açık yüreklilikle davasını anlatmalı, bu konuda cesur olmalı ve onları ikna etmek için onların putlaştırdıkları nesnelerin ya da düşüncelerin asılsızlığını ortaya koymaya çalışmalı, zihinlerindeki putların yıkılmasına vesile olmalıdır.
3. Hz. İbrahim, kavmine “Kendi ellerinizle yontarak yaptığınız şeylere mi tapıyorsunuz?” demiştir. Bugün modern insanın, kendi elleriyle yaptığı en büyük putlarından biri teknolojik aygıtlardır. Elde ettiği bilgiyi bir güç ve ürettiği teknolojiyi bir tahakküm aracı olarak kullanan batı medeniyeti, hem kendi ürettiği bu puta -aşırı yüceltme ve değer verme anlamında- tapmakta hem de diğer milletlerin ve medeniyetlerin de kendi ürettiği bu puta tapmalarını istemekte ve onları buna mahkûm etmektedir. Bilgi ve teknoloji ürettikçe küstahlaşan modern insan, kendisini Yaratıcısından müstağni sanmaktadır.
Hâlbuki aslında o teknolojiyi yaratan da Allah’tır. Zira evrendeki bilimsel yasaları ve bütün maddeyi yaratan O’dur. İnsan sadece var olan bu yasaları keşfetmekte ve var olan maddeye bu yasalar sayesinde “yontarak” yeni bir şekil vermektedir.
Elbette ki müminler olarak Allah’ın koyduğu bu yasalardan faydalanıp insanların istifadesine sunmak ve hayatlarını kolaylaştırmak için yeni teknolojik ürünler yapmanın gayreti içinde olmalıyız. Ancak teknolojiyi insancıl amaçlardan ziyade kötü emellerine alet etmek için kullanan batı medeniyetinin aklıyla yoğrulmuş modern insanı, elleriyle yaptığı bu put konusunda uyarmak gibi bir görevimizin olduğunu hatırlamak gerekir.
4. Hz. İbrahim, gördüğü rüya ile amel etmek istemiştir. Demek ki insan, rüya yoluyla mesaj alabilir; bazı Rahmânî rüyalar kişiyi gereğiyle amel etmek hususunda yönlendirebilir.
5. Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail (başka bir görüşe göre Hz. İshak), bu rüya karşısında muazzam bir teslimiyet göstermişlerdir. Biri canından, diğeri canından çok sevdiği evladından hiç tereddüt etmeden tam bir teslimiyetle vaz geçebilmiştir.
Hakiki tevhit, samimi teslimiyeti doğurur. Tevhide inanan insanın hayatında bazen öyle anlar olur ki canından ya da canından çok sevdiği birinden vazgeçmek zorunda kalabilir. İşte böyle bir durumda ona düşen, gözünü kırpmadan Yaratıcısına ve O’nun yazdığı kadere teslim olmaktır.
Hz. Yunus’un kıssasından hisse: Görevden kaçan nefsinin tuzağına düşmüş olur.
Hz. Yunus, kavmini uzun bir süre İslâm’a davet ettiği hâlde onlar bunu kabul etmemişlerdi. Sonunda Hz. Yunus dayanamadı ve kendisine bir türlü inanmayan kavmini terk edip başka diyarlara gitmeye karar verdi. İnsan ve yükle dolu bir gemiye bindi, geminin yükü ağır geldiği için bazı insanların gemiden denize atılmaları gerekiyordu. Bunun için kura çekildi. Yunus da denize atılacaklar arasındaydı. Denize atıldı ve bir balık tarafından yutuldu. Hatasını anlayan Yunus balığın karnındayken istiğfar etti. Cenâb-ı Hak, onu kurtarıp karaya selâmetle çıkardı.
Yunus’un kıssası, görevden ve sorumluluktan kaçan kişinin, nefsinin (kıssadaki balık, nefsi temsil edebilir) tuzağına düştüğünü bildirir. Hakikate inanan ve bu uğurda bir davası olan kişi, insanlar kendisine inansın veya inanmasın sonuna kadar bildiği hakikati anlatmaya devam etmelidir. Ancak böyle bir hatayı yapmış olan kişi, hatasını anlar ve Rabbine tövbe edip yönelirse Hak Teâlâ, onu bir şekilde selâmete çıkaracaktır.
Hz. Davud’un kıssasından hisse: Halifenin/idarecinin/yetkilinin ilk vazifesi adaletle hükmetmektir
Hz. Davut, mabette iken, iki kişi mabedin duvarını aşarak kendisine gelir ve aralarındaki husumeti hakkaniyetle çözmesi için ona müracaat ederler.
Birinin doksan dokuz koyunu, diğerinin bir koyunu vardır. Doksan dokuz koyunu olan, diğerindeki bir koyunu da ister. (Bu istek, bugünkü kapitalist düzeni çağrıştırmaktadır). Hz. Davut, doksan dokuz koyunu olan kişinin, böyle bir taleple haksızlık yaptığını söyler. Sonrasında ise Hz. Davud bu yaşanan hadisenin kendisi için bir sınama olduğunun farkına varır ve af diler. Akabinde Allah tarafından ona şöyle denir: “Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık.
Öyleyse sen insanlar arasında adaletle hükmet; heva ve hevesine uyma ki seni Allah’ın yolundan saptırmasın.” (Sâd 38/26).
Hz. Davud’un bu kıssasında ana mesaj şudur:
Herhangi bir şekilde idarecilik imkânına ya da insanlar arasında karar verme yetkisine sahip olan bir insanın ilk gözetmesi gereken şey, adaletli olmak, insanlar arasında hakkaniyetle hükmetmektir. Bu kişi bir okul müdürü, bir şirket patronu, bir jüri üyesi, bir hâkim ya da bir ülkenin en üst düzey yöneticisi olabilir. Karar verici bir makamda olan kişinin birinci vazifesi adaleti sağlamaktır. İslâm’ın en temel ilkesi adalettir. Mümin, Rabbiyle ilişkisinde de insanlarla ilişkisinde de adaletli olmalıdır. Tevhit, inançta adaletli olmaktır; bu sebeple onun zıddı olan şirk Kur’ân’da “zulüm” olarak nitelendirilmiştir (Bk. Lokman 31/13). Toplumsal ilişkilerde adaleti sağlamanın gereği ve önemi ise çeşitli vesilelerle pek çok âyette vurgulanmıştır.
Hz. Süleyman’ın kıssasından hisse: Dünyayı Allah’ı hatırlattığı için sevmek dindarlığa zarar vermez.
Hz. Süleyman’ın kıssası, Allah unutulmadığı sürece siyasî iktidar ve mal mülk sahibi olmanın dindarlığa aykırı olmadığını vurgular. Onun çok güzel atları vardır. Rüzgâr onun emrine verilmiştir, istediği yere kısa sürede gidebilir. Görünmeyen birtakım varlıklar bile onun emrindedir. O “Rabbim, beni bağışla ve benden sonra kimseye vermeyeceğin mülkü bana nasip eyle!” (Sâd 38/35) diye dilekte bulunur. Ancak tüm bunlarla birlikte onun temel düşüncesi şudur:
“Ben, malı (ve dünyayı) bana Rabbimi hatırlattığı için sevdim.” (Sâd 38/32). Hz. Süleyman, dünya nimetlerine, kendisine o nimetleri bahşeden Rabbini hatırlatan şeyler olarak baktığı için, dünya nimetinden istifade etmek onun imanına ve ihlâsına zarar vermemekte, bilakis şükrünün artmasına vesile olmaktadır. Bir müminin, Allah’ın geçici nimeti olarak bildiği ve O’nu hatırlamaya vesile olacak şekilde gördüğü sürece dünya mülkünü istemesinde bir mahzur yoktur.
Hz. Eyyub’un kıssasından Hisse: Musibetlere sabreden mükâfatını görür
Hz. Eyyub, evlatlarını ve servetini kaybetmek, ağır hastalıklara maruz kalmak gibi pek çok ağır sıkıntıyla karşılaşmasına rağmen sabretmiştir. Sonunda Rabbi ona, yeniden evlatlar ve servet bahşetmiş, onu sağlığına kavuşturmuştur. Kıssadan hisse şudur:
Yaşadığım her acının ve musibetin ardında bir kader/ezelî plan vardır. Onu takdir eden Yüce Yaratıcı’dır. Bana düşen, şu geçici hayatta maruz kaldığım sıkıntılara O’na isyan etmeden sabretmektir. O, dilerse bu sıkıntılarımı giderip kaybettiklerimi bana dünyada fazlasıyla geri verir; dilerse de mükâfatı tamamen ahirete bırakır. Musibetlere sabredebilmenin kendisi, zaten bu dünyada başlı başına bir mükâfattır.
Mahmut Ay.
İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Üye Ol
veya
Giriş Yap
Kayıtlı
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 23 Cüz