* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Kur’ân Günlüğü 24 Cüz  (Okunma sayısı 97 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8224
Kur’ân Günlüğü 24 Cüz
« : Dün, 08:02:37 ÖÖ »


Kur’ân Günlüğü  24 Cüz

En büyük günahımızı bile silmeyi ve bizi en iyi amelimizle ödüllendirmeyi vadeden bir Rabbimiz var!

“Rableri katında, onlar için istedikleri her şey olacaktır. İşte bu, kulluğunu güzel yapanların mükâfatıdır. Sonunda Allah onların yaptıkları en kötü amelleri bile silecek ve onları işledikleri en güzel amele göre ödüllendirecektir” (Zümer 39/35).

Bu âyet-i kerimede son derece heyecan verici bir müjde vardır. Şöyle ki Rabbimiz, kulluğunu güzel yapanlara (muhsinîn) iki şeyi vadetmiştir:

1. En kötü amellerini bile silecektir.

2. Onları işledikleri en güzel amele göre ödüllendirecektir. Bu âyet bize, Rabbimizin ne muazzam bir merhamete sahip olduğunu göstermekte ve büyük bir ümit vermektedir. Âyetten anlaşıldığına göre Hesap Günü’nde amel defterimize bakılıp içinden en güzeli seçilecek ve ebedî mükâfatımız ona göre verilecektir. Ne büyük bir lütuf! Ne muhteşem bir cömertlik! Mesela şöyle düşünelim: Bir öğretmen, öğrencilerine onlarca soru soruyor ve diyor ki “En iyi cevabınız hangisiyse, karne notunuzu onu esas alarak vereceğim.” O hâlde şunu düşünelim: Amel defterimdeki en güzel amelim hangisi olabilir? Her daim, en güzel amellerimiz arasında yarışacak olan yeni güzel ameller işlemeye talip olalım. O’nun bu muazzam müjdesi ve cömertliği karşısında elimizden gelen gayreti gösterelim.

Allah insana yeter

“Allah kuluna yetmez mi? Gerçek bu iken, onlar kalkıp seni O’ndan başkalarıyla korkutmaya kalkışıyorlar” (Zümer 39/36).

Kur’ân’ın berceste âyetlerinden olan bu âyeti, iki manada ele alabiliriz:

1. Allah Teâlâ, dilerse yapacağı bilfiil müdahalelerle kulunun isteklerini yerine getirmeye, onun her istediğini vermeye, onu tüm kötülerden ve kötülüklerden korumaya kâdirdir.

2. Allah inancı ve düşüncesi, kişiyi psikolojik açıdan tatmin etmeye yeter. Şöyle ki insanoğlunun ihtiyaçları ve istekleri sınırsızdır.

Onun sınırsız olan ihtiyaçlarını ve isteklerini ancak her şeye gücü yeten bir Allah’a inanmak tatmin edebilir. Zira yalnızca O, sınırsız bir güç ve imkâna sahiptir. O’nun dışındaki her şey sınırlı olduğu için insan onların kendi ihtiyaç ve isteklerine yetmeyeceğini düşünür ve bilir. Şu hâlde insan için Allah kavramı, her şeye gücü yeten bir varlığa delâlet ettiği için O’na inanmak ve sığınmak, ihtiyaç ve isteklerini O’na arz edip O’ndan taleplerde bulunmak kadar insanı rahatlatan, ona güven ve huzur veren bir duygu olamaz. Hâsılı; Allah, insana yeter.

Bu âyetin sebeb-i nüzulü olarak tefsir kitaplarımızda şöyle bir bilgi yer almaktadır:

Mekkeli müşrikler, Efendimiz’i (sav) “Sen, putlarımızın aleyhinde konuşuyorsun. Dikkat et! Bu putlar bir gün seni çarpar! Başına musibet yağar!” diye korkutuyorlardı. Bu âyette, Allah’a şirk inancına bulaşmış bir müşrik olarak inananlar kınanmaktadır. Şirk, yalnızca Cenâb-ı Hakk’a ait olabilecek birtakım vasıfları başka varlıklara da yüklemek, onlarda da bazı insanüstü/tanrısal özelliklerin olabileceğine inanmaktır. Kur’ân’ın üzerinde en çok durduğu inanç sorunu olan şirk hakkında hepimizin dikkatli olması gerekir. Tevhidimize şirkin en küçük bir lekesinin dahi bulaşmaması hususunda çok gayretli ve dikkatli olmak icap eder. Bu hususta İslâm tarihi boyunca bazı sorunlu anlayışlar var olagelmiştir.

Mesela maalesef kendilerini tasavvufa isnat edip “şeyh ve mürşit” kavramlarını insanüstü özelliklere sahip varlıklar gibi algılamaya ve göstermeye meyilli birtakım insanlar çıkmıştır ve çıkmaya devam etmektedir. “Yol gösterici” kılığındaki “yol kesiciler”e dikkat etmek gerekir.

Mürşit, öğretmen ve usta demektir. Bir öğretmen ya da ustanın kendi sahasındaki rolü ve vazifesi neyse manevî yolda rehberlik eden mürşidin rolü ve vazifesi de odur. Mesela bir matematik öğretmeninin görevi, matematik öğretmektir; kendisinin ne büyük bir matematikçi olduğuna dair propaganda yapıp/yaptırıp insanların kendisine aşırı saygı duymalarını sağlamak değil. Bir mürşitten beklenen de insanlara manevî yolun inceliklerini, nefs terbiyesinin yöntemlerini, iyi bir kul ve iyi bir insan olmanın gerektirdiği şeyleri öğretmektir; büyük kerametleri olduğuna inandırmak ve kendisine aşırı tazim gösterilmesini sağlamak değil. Şâzelî yolunun büyüklerinden İbn Atâullah Hazretleri’nin ifade ettiği gibi hakiki mürşit, müridi Rabbi’nin yolunda yürüten, O’nu bulmasına/bilmesine yardımcı olan ve “İşte sen ve Rabbin!” diyerek aradan çekilen kişidir. Yoksa “tarikat”a “barikat” kurarak Allah’a giden yolun önüne engel koyup gişe memuru gibi “Benden bilet almadıkça bu yola giremezsin!” diyen kişi değildir.

İki ölüm ve iki diriliş reenkarnasyona işaret edebilir mi?

“Diyecekler ki: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi günahımızı itiraf etmiş bulunuyoruz, bir çıkış yolu yok mu?” (Mümin 40/11).

Meâlini arz ettiğimiz bu âyet-i kerîme, maalesef bazı kişiler tarafından âyette geçen “iki ölüm ve iki diriliş” ifadesinden hareketle Kur’ân’da reenkarnasyon inancının olduğuna delil olarak getirilmektedir. Hâlbuki Kur’ân’da reenkarnasyonun mümkün olmadığını gösteren pek çok âyet vardır. Mesela şu meâldeki âyet, öldükten sonra yeniden dünyaya dönmek isteyenlerin taleplerinin kabul edilmeyeceğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir: “Onlardan birine ölüm ânı gelince ‘Rabbim, beni dünyaya geri gönder; belki bu sayede (önceden yapamadığım) iyi işler yaparım.” der. Hayır! Bu, onun boş sözünden ibarettir. Diriltilecekleri güne kadar arkalarında (geriye dönmekten alıkoyan) bir engel (berzah) vardır.” (Mü’minun, 23/99-100; ayrıca bk. En’am 7/27-28 ve Duhân 44/56).

Âyette geçen “iki ölüm ve iki diriliş” ifadesi, müfessirlerimiz tarafından şu iki şekilde yorumlanmıştır: 1. Birinci ölüm, ana rahminde hayata kavuşmazdan önceki yokluk, ikincisi ise dünya hayatının sona ermesidir. Birinci diriliş, ana rahminde hayat bulmak, ikincisi de öldükten sonra dirilmektir. Buna göre insanlar yok (ölü) iken var edilirler, sonra dünyada bir kere ölürler; kıyametten sonra da ikinci defa kendilerine hayat verilir. 2. Birinci ölüm, dünya hayatının sona ermesidir. Kabirde diriltilmek birinci diriliştir.

Kabirde sorguya çekildikten sonra ölmek, ikinci ölümdür. Kıyamet anında yeniden dirilmek ise ikinci diriliştir.

Firavun’un sarayında imanını gizleyen adam

Mümin Suresi’nin 28-45. âyetlerinde, bu surenin adının kendisinden geldiği bir “mümin”den bahsedilir. Bu mümin adam, Firavun’un ailesindendir, dolayısıyla saraya mensup bir kişidir.

İmanını gizlemiştir. Ama artık söylenmesi gerekenlerin vakti gelince, imanını ifşa ederek onlara bazı imanî hakikatlerden bahsetmiştir. Bu kişi, Kur’ân’ın nazil olduğu dönemde, özellikle imanını uzun yıllar gizlemesi yönüyle Hz. Abbas’ı, bazı sözleri ve cesareti yönüyle de Hz. Ebubekir’i ve Hz. Hamza’yı çağrıştırmaktadır (Detaylı bilgi için bk. Mahmut Ay, Kur’an kıssalarını Sîret Bağlamında Okumak, s. 264-273). Bu âyetlerin mesajı şudur:

Firavun’un sarayında bile imanını gizleyen “kripto mümin” vardı. Dolayısıyla ey imansızlar! Sizin hanelerinizde ve saraylarınızda da hiç ummadığınız kişiler aslında imanını gizlemek zorunda kalan müminler olabilir. Ey müminler! Siz de ümidinizi asla yitirmeyin! Firavun’un hanedanından saraylı bir adama iman bahşeden Allah, hiç ummadığınız kişilere iman bahşedebilir. Sizin kâfir olarak gördüğünüz kişiler, belki de imanlarını gizleyen gerçek müminlerden biri olabilir ve zamanı geldiğinde hakkı ve hakikati haykırarak açıkça sizin safınızda yer alabilir.
 
Mahmut Ay.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap