* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Kur’ân Günlüğü 30. Cüz  (Okunma sayısı 123 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 8302
Kur’ân Günlüğü 30. Cüz
« : Mart 30, 2025, 06:22:34 ÖÖ »


Kur’ân Günlüğü  30. Cüz

Umut Sûresi: Rabbin seni asla yalnız bırakmaz. Umudunu asla yitirme. Geleceğe umut ve azimle yürü.

“Kuşluk vaktine ve iyice kararıp sakinleştiğinde geceye yemin olsun ki; Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı. Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır. Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın. Hani O, bir zamanlar seni yetim bulup barındırmamış mıydı? Seni şaşkın bir halde bulup sana yol göstermemiş miydi? Ve seni yoksul bulup zengin etmemiş miydi? O hâlde sakın yetimi ezme! Sana el açıp isteyeni de sakın boş çevirme! Rabbinin lütuflarını şükranla an” (Duhâ Sûresi).

“Duhâ Sûresi” olarak bilinen bu mübarek sûre, ilk dönemlerde vahyin bir süre kesintiye uğraması sebebiyle Efendimiz’in (sav) derin bir hüzne ve belki de kısmen endişe ve umutsuzluğa düşmesinin üzerine nazil olmuştur. “Duhâ” kelimesi “kuşluk vakti” anlamına gelir. Mesajı, başta vahyin ilk muhatabı olan Resûl-i Zîşân Efendimiz (sav) olmak üzere tüm muhataplarına Allah’a inandıkları sürece geleceğe dair umutlarını asla yitirmemeleri gerektiğinin vurgulanmasıdır.

Şimdi bu mübarek sûreyi, onu okuyan her muhatabına verdiği mesaja odaklanarak anlamaya çalışalım.

Ey insan! Yaşadığın hayat, bir imtihan için kurgulandığından dolayı bu hayatta bazen üzülecek bazen sevineceksin; gâh ağlayacak gâh güleceksin. Tıpkı içinde yaşadığın zamanın bazen gündüz bazen gece olması gibi. Nasıl ki ne gece bâki ne de gündüz; işte senin hayatında da ne sevinç ânları bâki ne hüzün ânları. O hâlde, sakın ola seni derinden yaralayan, üzen veya hüzne gark eden bir hadise yaşadığında asla kaderine küsme, sakın pes etme ve yılma. Zira kader kendiliğinden olmuyor; onu takdir eden ve yazan bir Mutlak Kudret var. O Mutlak Kudret, ilâhî hikmet gereğince dünya hayatını böyle inişli-çıkışlı, sevincin ve üzüntünün birbirini neredeyse devr-i daim suretinde kovaladığı bir serüven olarak tasarlamış; senin yaşadıklarının da öyle yaşanmasını takdir etmiştir. Dolayısıyla üzüntü anlarında hemen gece ve gündüzü hatırla. Nasıl ki karanlığın en zirveye çıktığı ânın hemen akabinde ufukta aydınlığa doğru bir seyir başlıyorsa, senin hayatında da karanlığın zirve yaptığı ânların hemen ardından şafak sökebilir. Şu hâlde hüzne gark olduğunda “Ne dem bâki ne gam bâki!” deyip şafağın sökmesini umutla bekle. Sakın Rabbinin seni terk ettiğini, yalnız başına bıraktığını düşünme. Değil mi ki O, sana senden daha yakın, asla seni terk etmez, asla seni çaresiz bırakmaz. Gelecek, bugünden daha güzel olacak; buna canıgönülden inan. Bak Muhammed Mustafa’ya (sav). Risaletin ilk zamanlarında neler çekti; yaşadığı şehirden hicret etmek zorunda kaldı.

Nice cenklere girdi çıktı. Ama asla yılmadı, yorulmadı ve durmadı. Nihayetinde Rabbi hicret etmek zorunda kaldığı Mekke’ye onun fâtih bir komutan olarak dönmesini sağladı. Sen de bugün çok sevdiğin bir yeri, bir şeyi ya da bir kişiyi terk etmek zorunda kalmış olabilirsin. Ama yarının neler getireceği belli olmaz. Asla ümitsiz olma. Hem diyelim ki bu dünyada hep üzüldün, hep kaybettin, her zaman terk sevdiğin şeyleri/kişileri etmek zorunda kaldın veya onlar tarafından terk edildin; sonra da bunları hayatının sonuna kadar bir daha elde edemedin. Peki, ölüm yokluk mu? Senin hayatın ölünce bitmiyor ki, sadece boyut değiştiriyor ve sonsuzluk âlemine giriyorsun. O hâlde mümin için ahiret hayatının bu dünya hayatından çok daha hayırlı olacağını hatırından çıkarma. Burada O’nun sana vermemiş gibi görünmesine aldanma. Ahirete henüz gitmedin ve orada sana neler vereceğini henüz bilmiyorsun. Yeter ki O’nun huzuruna imanlı ve ahlâklı bir insan olarak çık. O sana lütfu kereminden ziyadesiyle verecektir.

Rabbinin, gelecekte sana neler verebileceğini anlamak istersen, geçmişine bir bakıver. Hani sen, minicik bir bebektin; seni evreden evreye geçirerek bugünlere getirdi. Hayatında ne tehlikeler ne badireler atlattın; ne engeller aştın. Ne çok rızık endişesi yaşamıştın da hiç ummadığın yerlerden O Rezzâk, sana rızık kapıları açmıştı; kaç defa yoldan çıkmaya meyletmiştin de O Hâdî seni tekrar yola koymuştu. O’nun sana şimdiye kadarki lütuflarını iyi düşün. Onları şu ana kadar sana veren, bundan sonra da vermeye kadir değil mi? O zaman bu umutsuzluk niye? Bu kaygı neden? O hâlde, hem Rabbinin sana şu ana kadar verdiklerine bir şükür borcu olarak hem de bundan sonra vereceklerinin bir vesilesi olmak üzere yetimlere, kimsesizlere, fakir fukaraya, garip gurabaya yardım elini uzat; onlardan sana bir yardım talebi geldiğinde onu reddetmek bir yana, fırsat bil ve yardım et. Sahip olduğun tüm nimetleri, Rabbinden bil; O’nun sana verdiği nimetleri insanlara anlat. Anlat ki senin de onların da imanları ve şükürleri artsın.

Ferahlık Sûresi: Rabbin sana iman vererek aslında en büyük ferahlığı nasip etmiştir. O’na inanıyorsan her türlü zorluğu aşabileceğine de inanmalısın.

“Senin kalbine ferahlık vermedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Senin şanını yüceltmedik mi? Demek ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul. Ve yalnız rabbine yönel, O’na talip ol” (İnşirah Sûresi).

“İnşirah Sûresi” olarak bilinen bu mübarek sûre, Duhâ Sûresi’nden hemen sonra nazil olmuştur ve Mushaf’ın tertibinde de ondan hemen sonra yer almaktadır. Bu iki sûre, bir bütünün parçaları gibidir; dolayısıyla onları birlikte okumak ve düşünmekte fayda vardır. “İnşirah”; açılıp genişlemek, huzur ve rahata kavuşmak, ferahlamak anlamlarına gelir.

Mesajı, başta vahyin ilk muhatabı olan Habîb-i Kibriyâ Efendimiz (sav) olmak üzere tüm muhataplarına Allah’ın sıkıntılarını hafifleterek kendilerine verdiği/vereceği ferahlık hissini hatırlayıp yeniden tatmalarını sağlamaktır.

Şimdi bu mübarek sûreyi, onu okuyan her muhatabına verdiği mesaja odaklanarak anlamaya çalışalım.

Ey insan! Seni bunaltan, geren ve üzen birtakım hadiseler ve durumlarla karşılaştığında ve biraz olsun ferahlama ihtiyacı hissettiğinde şunu düşün: Ben elhamdülillah Allah’a inanan bir insanım. Hem de en güzel inanç şekli olan tevhit ile ona inanan bir muvahhidim. O hâlde ey muvahhit kulum! Başta asla akıl yoluyla cevaplanamayacak büyük metafizik sorular olmak üzere bu hayatın yükünü en iyi hafifletecek şey olan imanı sana bahşetmek suretiyle senin aklına genişlik ve kalbine ferahlık verdiğimi hatırla. O imanın sayesinde, hayatın yüklerini senin üzerinden aldık ve alıyoruz. Yaşadığın bunca sıkıntılar karşısında ya bir de Bana imanın olmasaydı, bunların üstesinden nasıl gelebilirdin? Bir dara düştüğünde, kendini çaresiz hissettiğinde ellerini ve gönlünü açıp Rabbine yalvarabilmenin, hâlini O’na arz edebilmenin ne büyük bir lütuf olduğunun farkında mısın? Biz, sana imanı nasip etmekle senin şânını yüceltmiş olmadık mı? Senin adın mele-i a’lâda namaz kılanlar, oruç tutanlar, zekat verenler, Rablerini zikredenler arasında anılınca, manen ne kadar değerli oluyorsun, ne büyük makamlara erişiyorsun bir bilsen!

 Kulluk vazifelerini yerine getirdiğinde meleklerin meclisinde isminin anıldığını bir görsen! O hâlde ey mümin kulum! Yaşadığın zorlukların aşılmaz olduğunu sanma; Rabbin şimdiye kadar sana ne lütuflarda bulundu, neler neler ihsan etti! Dolayısıyla bir zorlukla karşılaştığında, Rabbini düşün; O’ndan güç al ve O’ndan aldığın güç ve enerjiyle o zorluğu aşmaya gayret et. Bir zorluğu aşınca zannetme ki hayatta karşına yeni zorluklar çıkmayacak. Her daim yeni zorluklara hazırlıklı ol. Hiç boş durma! Daima çalış ve gayretli ol! Hayatın tekrarı yok; onu en güzel şekilde değerlendirmeye çalış. Ardında güzel izler bırak. Ve her daim gözün ve gönlün Rabbinde olsun! Yolun O’na doğru olsun; matlubun ve maksudun O olsun.

Hâtime:

Efendim, bir Ramazan-ı Şerif’in daha tamamına ermiş bulunuyoruz. Bu Ramazan-ı Şerif’te her gün sizlerle bu sütunda adeta bir mâide-i Kur’âniyye/Kur’ân sofrası etrafında buluştuk. Bu Kur’an sofrasında Rabbimizin ilhamı üzere bazı âyet-i kerimeleri seçip önünüze koyduk: O’nun bu fakir kulunun aklına ve gönlüne bahşettikleri kadarıyla sizlere o mübarek sofradan sunumlar ve servisler yapmaya gayret ettik.

Bu sunum ve servis esnasında hatalarımız olmuşsa Rabbimizden affımızı dileriz. Zira Kur’an hakkında konuşmak, çok zevkli olduğu kadar çok tehlikelidir de. Eğer murâd-ı ilâhîye muğayir bir şey yazmış isek, o bizim hatamızdır; bundan dolayı Rabbimizden bağışlanma niyaz ederiz. Yazdıklarımız murâd-ı ilâhîye muvafık ise, bu tamamen O’nun lütfudur; bunun için de O’na şükrederiz.

Bizleri bir ramazan boyunca her gün sizlerle Kur’ân sofrasında buluşturan Rabbimize nâmütenâhi hamd ederiz. Bu imkânı bizlere tanıyan Yeni Şafak gazetesinin değerli yetkililerine de şükranlarımızı arz ederiz.

Cümleye hayırlı bayramlar dileriz.

Mahmut Ay.

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap