Kayıt Ol
Giriş Yap
Menu
Ana Sayfa
Forum
Yardım
Ara
Giriş Yap
Kayıt Ol
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 9 Cüz
FANİ DUNYA FORUM HABERLER
« önceki
sonraki »
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Aşağı git
Gönderen
Konu: Kur’ân Günlüğü 9 Cüz (Okunma sayısı 244 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
fanidunya NET
Administrator
İleti: 8063
Kur’ân Günlüğü 9 Cüz
«
:
Mart 09, 2025, 02:21:08 ÖS »
Kur’ân Günlüğü 9 Cüz
Fıtratın rubûbiyete tanıklığı: bezm-i elest
“Hani Rabbin Âdemoğulları’nın bellerinden zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Buna şahitlik ederiz” dediler.
Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz. Yahut “Bizden önceki atalarımız Allah’a ortak koşmuştu. Biz de nihayet onların ardından gelen bir nesildik. Şimdi o bâtılı başlatanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin!” demeye kalkışmayasınız.” (A’râf 7/172-173).
“Bezm-i elest/Elest bezmi” terkibindeki “bezm” kelimesi Farsça’da “sohbet meclisi” anlamına gelir.
“Elest” kelimesi ise yukarıdaki âyette geçen ve “Ben değil miyim” mânasındaki “Elestü” ifadesinin kısaltılmış hâlidir. “Bezm-i elest” terkibi, âlem-i ervahta “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” ilâhî hitabının yapıldığı ve ruhların da buna “evet” diye cevap verdikleri meclis anlamını ifade eder.
Bu âyetlerde geçen Allah ile insan arasındaki sözleşme (mîsâk) iki şekilde yorumlanmıştır:
1. Bu sözleşme, bir varlık türü olarak insanoğlu dünyaya gelmeden evvel ruhlar âleminde gerçekleşmiştir. Tüm insanların ruhları, hep birlikte “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” ilâhî hitabına mazhar olmuş ve Hak Teâlâ’nın kendilerinin Rabbi olduğunu ikrar etmişlerdir. Bu anlatıyı, mecazî manada yorumlamaya gerek yoktur; anlatıldığı hâliyle gerçekleştiğini kabul etmek daha doğrudur. Selefîler, Sünnî kelâmcıların ekserisi ve sûfîlerin tamamı bu görüştedirler.
2. Bu âyetteki anlatım temsilîdir; buradaki sözleşmeyi mecâzî manada anlamak gerekir.
Ana rahmine düşmeden evvel insanın yaratılmış olduğu bir ruhlar âlemi yoktur. Bu sözleşmeden maksat, insanın aklî yetenekleriyle Allah’ı bulabilme ve O’na inanma imkânına sahip olduğunu anlatmaktır. Bir başka ifadeyle insan fıtratının, Allah’a iman etmeye uygun bir özellikte yaratıldığını vurgulamaktır. Mutezilîlerin tamamı, Mâturîdîlerin çoğunluğu ve Eşarîlerin bir kısmı bu görüştedir.
Bu âyetlerde geçen Allah ile insan arasındaki sözleşmeyi sağlıklı bir şekilde anlamak ve yorumlamak için şu hususlara dikkat etmek gerektiği kanaatindeyiz:
1. Bu sözleşmeden bahsedildikten hemen sonra, Allah’ın insanlardan neden böyle bir söz aldığının cevabı şöyle verilmektedir: Tevhid inancı üzere Allah’a inanmayanlar, ahirette “Ya Rab! Bize, tevhide inanmamızı mümkün kılacak yetenekler ve vesileler vermedin ki. Verseydin inanırdık. Biz atalarımızı taklit ettik. Onlara saygısızlık etmeyip onların yolundan gittiğimiz için bizi cezalandırman adil olmaz!” şeklinde bir mazeret üretmesinler diye onlardan böyle bir söz alınmıştır. Demek ki bu “söz” tevhide inanmayanların ahirette mazeretlerini geçersiz kılacak derecede güçlü bir sözdür. Bu sözü, “O hâlde yüzünü ve özünü bir hanif/muvahhit olarak bu dine, yani Allah’ın insanları yaratmış olduğu fıtrata çevir.” (Rum 30/30) meâlindeki âyette zikredilen “fıtrat” kavramıyla irtibatlı bir şekilde anlamak isabetli olacaktır. Bu âyetten anlaşıldığına göre, insanın fıtrî kabiliyetleri, onu tek olan Allah’a inanmaya götürmeye yeterlidir ve peygamberlerin tebliğ ettikleri dinî öğreti ve uygulamalar insan fıtratına uygundur.
2. Aslında bu sözleşmenin mahiyetine dair zikrettiğimiz iki yorum birbirinin alternatifi değildir; ikisi de doğru olabilir. Şöyle ki, Hak Teâlâ insanı aklî yetenekleri itibarıyla, bir olan Allah’ın varlığını ve peygamberlerin getirdikleri dinî öğretilerin doğruluğunu kabul etmeye uygun bir fıtrat ile yaratmıştır. Ancak O, insanoğlunun dünya serüvenini başlatmadan, onu madde ile tanıştırmadan evvel ruhlar âleminde, o âlemin şartlarına uygun bir şekilde insanlarla görüşmüş olabilir.
Cenâb-ı Hak, insanların ruhlarına o şekilde hitap etmiş ve onların ruhları da O’nun rubûbiyetini ikrar edip böyle bir şahitlikte bulunmuş olabilir. Hak Teâlâ, tevhide iman etmesine yardım sağlayacak şekilde aklî yetilerle donatarak dünyaya gönderdiği insana âlem-i ervahta böyle bir tecrübe yaşatmış olabilir. İkinci görüşte olanların söylediklerini olumsuzlamayan böyle bir yaşanmışlığı reddetmemizi gerektirecek bir sebep yoktur.
3. “Âlem-i ervahta Allah ile aramızda böyle bir görüşme ve sözleşme geçmişse ben neden bunu hatırlamıyorum? Hatırlamadığıma göre böyle bir hadise yaşanmamıştır.” denilemez. Zira biz dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde yaşadıklarımızı hatırlamak şöyle dursun, anne karnındaki hayatımızı ve bebekliğimizi dahi hatırlamıyoruz.
4. Bir metafizik anlatı olarak “Elest bezmi”, özellikle tasavvuf düşüncesinde işlendiği hâliyle çok kıymetli bir anlatıdır. İnsanın bu dünyaya gelmeden evvel âlem-i ervahta var olduğu, o âleme tanıklık ettiği, orada Hak Teâlâ’nın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabını işitme şerefine nail olduğu ve O’na “Evet!” deme bahtına erişmesi etrafında geliştirilen yorumlar hem İslâm düşüncesini zenginleştirmiş hem de insana heyecan veren, varoluşuna derin anlam yükleyen bir ufuk açmıştır. Mesela insanın güzel bir ses duyduğunda ondan hoşlanmasını ve mutlu olmasını bezm-i elest’te Hak Teâlâ’dan işittiği o hitaba ruhunun duyduğu aşk ve iştiyak ile irtibatlandırmak, dindarlığa estetik bir zevk katmaktadır.
Herkes meşrebini bulur
“İsrâiloğulları’nı nesillere göre on iki topluluğa ayırmıştık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya, “Asânı taşa vur!” diye vahyetmiştik. Taştan on iki göze fışkırmıştı ve herkes içeceği yeri (meşrebini) bellemişti” (A’râf 7/160).
Bu âyet-i kerimede geçen “herkes içeceği yeri (meşrebini) bellemişti” ifadesi çok manidardır. Metinsel bağlamdaki anlamını ötelemeksizin, bu ifadeden “insanların mizaç yapılarının birbirinden farklı olduğu için her insanın kendi mizacına uygun bir meşrep bulduğu” şeklinde işârî bir mana çıkarabiliriz. Nitekim bir başka âyet-i kerimede meâlen “Herkes kendi mizacına göre davranır.” (İsrâ 17/84) buyurulur. Mizacın, insanların birbirleriyle iletişimlerinde belirleyici bir etkisi olduğu gibi Rableriyle iletişimlerinde de etkisinin olduğu muhakkaktır. “Allah bir, peygamber bir, kitap bir” olduğu hâlde neden pek çok din anlayışı ve yorumu var?” sorusunun cevabını biraz da burada aramak gerekir. Mesela kimi insan, Rabbiyle ve dolayısıyla diniyle ilişkisini daha duygusal bir çerçevede kurmak isterken kimi insan da aklî yetenekleriyle, mantığıyla ve tefekkürüyle Rabbini ve dinini anlamaya çalışır. “Hangisi doğrudur?” sorusuna verilecek cevap şudur: İkisi de doğrudur. Zira iki insan birbirinden farklı mizaçlara sahiptir. Biri daha içe dönüktür, sezgisel yanı daha güçlüdür; bu tabiatı onu mistik bir din anlayışına yöneltir. Diğeri ise, rasyonel davranmayı benimseyen bir yapıya sahiptir; her şeyi akıl süzgecinden geçirerek mantığını kullanarak anlamaya çalıştığı gibi Rabbini de akıl yoluyla bilmeye ve bulmaya gayret eder; dindarlığın tadını akıl yoluyla çıkarmaya çalışır. Biri tekkedeki ruhânî iklimden zevk alır; diğeri medresedeki ilmî havadan. Biri derviş olur; diğeri molla. Meşrepleri farklı olsa da maksatları birdir. Biri Vedûd isminin mazharı olur; diğeri Alîm isminin. Âriflerin dediği gibi “Allah’a giden yollar, insanların nefesleri sayısıncadır.”
Mahmut Ay.
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.
RADYO FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir.
Üye Ol
veya
Giriş Yap
Kayıtlı
Yazdır
Sayfa: [
1
]
Yukarı git
« önceki
sonraki »
www.FaniDunya.Net |HUZURUN, DOSTLUGUN, KARDEŞLİGİN EN GENİŞ PAYLAŞIMIN TARAFSIZ, KALİTELİ, DEVAMLI HİZMETİN ADRESİ
FANİDUNYA NET GENEL
KUR'ANI KERİM
YENİ - Kur'an Günlüğü
Kur’ân Günlüğü 9 Cüz