Yaşayan Ölü Olmak
Ölüler iki kısma ayrılır. Yaşayan ölüler ve yaşamayan ölüler. Yaşamayan ölüler bildiğimiz ölülerdir. Biyolojik olarak canlı olmayanlardır. Yani vefat edenlerdir. Burada mevzumuz bu kısım ölüler değil. Asıl mevzûmuz ikinci kısım ölülerdir.
İzah edelim. Kur’an ve onun müfessiri sünnet bize “yaşayan ölüler” den de bahseder. Misal Neml 80’de şöyle denilir: “Bil ki sen ölülere işittiremezsin…”
Buradaki “ölüler” ifadesiyle kastedilen gerçek ölüler değildir. Burada, kalpleri vahye kapalı olup kalpleri taş kesilmiş, Allah’ın emirlerine karşı duyarsız ve ilgisiz kimseler kastedilir. Burada şunu söyleyebiliriz. Kur’an hükümleri karşısında duyarsız ve lâkayt davranan kişi ölmüş de ağlayanı yok. Din-iman noktasında hayatında ilaçlık namına bir şeyler olmayan kişi ölüden farksızdır, bir cenazedir, et ve kemiktir.
Fâtır 22’de de “dirilerle ölüler de bir değildir…” denilerek mümin ile müşrik kıyas ediliyor. İmansızlık ölümle eş değer oluyor. İmansız bir yürek biyolojik olarak yaşasa da aslında ölmüştür. Bu manada iman bir nurdur. Manen diri tutar insanı. Küfür ise karanlıktır.
Bu karanlığı Kur’an nuru ile dağıtmak mümkündür. Kur’an’dan uzak bir hayat yaşayan kimse karanlıklar içine düşmüş yaşayan zavallı ve yaşayan ölüdür(Bkz Enam 122)
Kur’an dirilten bir kitaptır. Manen ölmüş gönülleri dirilten bir kitap. Dolayısıyla Kur’an’ın muhatabı insandır. Muhatap, ancak mezara girmemiş, yerin üzerinde olan insandır. Kur’an dirileri uyarmak üzere gönderilen bir kitaptır.(Yasin 70) Böyle iken ne yazık ki diriler Kur’an ayetlerini hep ölülere okurlar ama bir türlü dirilere okumaya yanaşmazlar. Sanki ölmüş kimsenin okunan ayetlerle amel edecek hali var!? Ne hazin değil mi? “Namazı kılın, zekatı verin, rüku edenlerle birlikte rüku edin (Bakara2/43) anlamındaki ayeti mezarın başında okuduğunu düşünsene! Sizce rahmetli, yaşarken namaz kılmamış ise kalkıp namaza başlayabilir mi!?
Bu noktada konumuzla alakalı iki hadisi buraya alıyorum.
1-“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir” 2-“İçinde Allah’ın anıldığı ev ile Allah’ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir” ( Riyazü’s-Salihin H.No: 1437)
Kalp beden ülkesinin başkentidir. Başkente kim hâkim ise taşraya da o hâkimdir. Dolayısıyla kalp “Allah Allah” diye atarsa bedenin sâir âzaları da o yolda yürür.
Kalpte Allah olmazsa yerini “şeytan” dolduracaktır. Başkentini şeytan ele geçirdiyse artık şeytan seni tamamen ele geçirmiş demektir. Bu sebeple kalbi iyi korumak lazım. O da Allah’ı zikirle olacaktır. Zira kalpler ancak Allah’ı zikir ile tatmin olur(Rad 28) Mutluluğu başka adreslerde aramak beyhûde uğraştır.
Kalbin ilacı da “zikir”dir. Zikir sadece dil ile birtakım kelimeleri tekrar etmek değildir. Zikir, daima “Allah ile beraber” olmaktır. O’nu unutmamaktır. Zikir Allah yokmuş gibi yaşamamaktır. Zikir, Allah’ın hükümlerini ve hududunu gözetmektir. Bu manada sosyal hayatta harama-helale dikkat etmek zikir halinde olmaktır.
“Ben müslümanım müslümanca yaşamak zorundayım” diyerek meselâ yılbaşında “çam süslememektir, hindi yememektir” zikir. Ya da, kumardır ve haramdır diyerek “piyango” biletine el uzatmamaktır zikir. Günde beş defa minarelerden davet edilip de bu davete uyarak secdeye varmaktır zikir. Müşteriyi aldatmamaktır zikir.
Terazinin tam tartmasıdır zikir. Allah Müslümana tesettürü emretmiştir(Nur30-31,60; Ahzab 59).Ben de müslümanım bu emre uymak zorundayım diyerek evinden dışarı çıkarken tesettüre riayet etmektir zikir.
Kul hakkıdır deyip kaçak elektrik kullanmamaktır zikir. Faiz haramdır(Bakara 275-279,Âl-iİmran 130,Nisa 161,Rum39) diyerek faizden uzak durmaktır zikir.
Kur’an’ın bir ismi de ez-Zikir’dir. Dolayısıyla en büyük zikir Kur’an’dır. Kalp Kur’an ile dolmalıdır. Hayat Kur’an ile yoğrulmalıdır. Kur’an ölüye değil hayata okunmalıdır.
Düşünsenize, bugün müslümanım deyip de Kur’an’dan bir tek sûre okumasını bilmeden ölüp giden insanın durumunu? Allah Rasulü(sav), kalbinde hiçbir ayet bulunmayan kimseyi harap eve benzetmiştir.(Riyazü’s-Salihin H.No:1004)
Evlerimiz de Allah’ın anıldığı haneler olmalıdır. Allah’a secde edilmeyen, içinde Kur’an okunmayan ve Kur’an’ın hükümlerinin geçmediği evler ölü evlerdir. Harap olmuştur. Bu bakımdan Müslümanın evi mutlaka “kıbleli” olmalıdır.
Recep Şahan.