İmanımızı Tertemiz Muhafaza Edelim
Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine riayet edersek, Allah da bize karşı kıyamet gününde şefkatli merhametli lütuf sahibi olacaktır, İnşallah. Allah azze ve celle ayet-i kerimede buyuruyor:
“İnsanlardan bazıları nefsini sırf Allah'ın rızasına karşılık olarak Allah’a satmıştır. Allah şüphesiz kullarına çok rauftur (merhametlidir.)” (Bakara, 107)
Şimdi bizim sadece “Ben nefsimi Allah’a sattım,” dememizle bu sözümüzde doğru olduğumuz ortaya çıkmış olmaz. Bu sözün doğruluğu, ancak, Allah'ın emir ve nehiylerinden herhangi biri önümüze geldiği zaman, “Ben hür değilim, Allah'ın yasakladığı günahları yapmak ve emrettiği ibadetleri yapmamak benim için mümkün değildir, ben onun kuluyum, o ne emrederse onu yaparım” dememizle, bu düşünce içinde olmamızla anlaşılır.
Öyleyse dünyada önümüze ne gelirse gelsin, düşüneceğiz, “Bunu yaparsam Allah benden razı mıdır değil midir? Eğer razı ise yaparım değilse yapmam.” İşte böyle düşünmeden önümüze ne gelirse yaparsak yanlış yapmış oluruz.
Ebu Bekir sıdık radıyallahu anhu diyor ki:
“Kim kendi nefsine Allah rızası için hakaret ederse onu hesaba çekerse, Allah-u Zülcelâl de onu kıyamet gününde kendi gazabından emin kılacak.”
Yani Allah-u Zülcelâl bizi daima nefsimizle hesaplaşıyor, Allah rızası için nefsimize kızıyor gördüğü zaman daima bize rahmetiyle bakacaktır. Bizi bu şekilde görürse, bizi kıyamet gününde cehennem azabından ve kendi gazabından emin kılacak, muhafaza edecektir inşaallah.
Fakat biz daima ters davranıyoruz, o bizi mahvediyor. Nefsimiz ne derse biz “Baş üstüne” diyoruz. Nefis düşmandır, düşman ne derse yapmak çok yanlıştır.
Bayezid –i Bistamî hazretleri demiştir ki:
“Yeryüzünde adam odur ki, daima kendi kusurlarını, ayıplarını göz önünde bulundurmak ve onları ıslah etmekle meşgul olur. Başkalarının kusurlarıyla, ayıplarıyla meşgul olan adam değildir.”
Sen kendi kusurunu düzeltirsen, o da kendini düzeltir, öbürü de kendini düzeltirse, işte yeryüzü böyle ıslah olur. Ama o onun ayıplarıyla o öbürünün ayıplarıyla uğraşırsa kimse düzelmez ki…
Yani kim kendi nefsini Allah rızası için muhasebeye çekerse o nefsini temizlemiş oluyor. Ayet-i kerime de Allah azze ve celle buyuruyor:
“Muhakkak ki kim nefsini temizlerse felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, kim nefsinin kabahatlerini örterse de hüsrana uğramıştır.” (Şems, 9-10)
Yani kim nefsini günahlardan, kötülüklerden temizlerse, hayır işlerse o kurtulmuş, felaha ermiştir. Kim de nefsinin dediklerini yaparsa o pişman olacaktır.
Ben duyuyorum, bazı tevbe almış kişiler, bırakıyorlar. Sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi, mahzun da olmuyorlar. Demek ki o kişinin kalbi Allah’a karşı ölmüştür. Eğer bir insan günah işlediğinde mahzun olmuyorsa demek ki onun kalbi ölmüştür, Neuzubillah.
Nasıl ki bir evde kimse olmadığı zaman o ev bozuluyor ise işte bunun gibi, insanın kalbinde bir hüzün, bir dert, bir pişmanlık olmadığı zaman, o kalp bozuluyor.
Onun için annemiz Aişe radıyallahu anha, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın şöyle dua ettiğini rivayet ediyor:
“Ya Rabbi! Beni sevab işleyince ferahlayan, günah işleyince istiğfar eden kişilerden eyle!”
Demek ki, salih bir amel işlediğimiz zaman sevineceğiz, ferahlayacağız, Allah bunu bize nasip etti diye, günah işlediğimiz zaman da hemen tevbe edeceğiz.
Allah Kalbimizde Bir Sevda Görsün
Şah-ı Nakşibend demiştir ki:
“Mümin olarak, husûsen Nakşibendî yolunda olan bir kimse, hiç değilse, üç saat geçti mi kendini hesaba çekecek, ‘Ben bu üç saatte ne yaptım?’ diye.
Eğer hayır, taat, zikir, İslam hizmetinde bir şey yapmış isek, ‘Elhamdülillah Ya Rabbi, sen bunu bana nasip ettin. Daha fazlasını yapmam için bana kuvvet ver, Ya Rabbi!’ diye, ferahlanarak Allah’a hamd, şükür ve senâ edeceğiz.
Eğer, neuzubillah, o üç saat içinde, günah, gaflet hata yapmış isek, Allah-u Zülcelâl’den özür dileyeceğiz. ‘Ya Rabbi pişmanım, keşke yapmasaydım, inşaallah bir daha yapmayacağım, bana kuvvet ver Ya Rabbi!’ diye, bir daha yapmamak için, Allah’a böyle yalvaracağız.”
Allah insanlara benzemiyor, meleklere benzemiyor, Peygamberlere benzemiyor. O tektir tek! O her şeyden yücedir!
O kalbimize baktığı zaman bizi böyle kendimizi hesaba çekerken görürse, böyle biraz fedakârlık yapıyor görürse neler verecek… Yeter ki bizi böyle kendisine karşı samimi, dürüst, onun rızasını kazanmak için bir sevda içinde olarak görsün, inşaallah.
Bütün sıkıntılı zamanlarımızda bize Allah azze ve celle yardımcı olacak. Kabirde, kıyamet gününde, mizanın başında, bu yaramaz nefs, bize hep kaybettiren bu nefs o zaman titreyecek, hiçbir şey de fayda vermeyecek. Ama salih amellerini sadece Allah için yaparsan, o sırat köprüsünde, haşir meydanında, mizanda her yerde sana yardımcı olacak Allah azze ve celle.
Yani insan cesed olarak dünyada olması ama kalbi hep ahirete bakması lazımdır. O ahiretteki manzarayı gözümüzün önüne getirmesi, ona göre amel yapması lazımdır. Eğer yapmıyorsa hasret içinde yanması, mahzun olması, pişmanlık, nedamet çekmesi lazımdır. Allah-u Zülcelâl o pişmanlık sayesinde o mahzunluk sayesinde bize inşaallah nasip edecek ve kuvvet verecektir inşaallah.
Bir kişi çarşıya girmiş, dilenciler gibi:
“Bana merhamet edin! Ben sermayemi kaybettim bana merhamet edin!” diyor. Ona soruyorlar:
“Senin sermayen neydi? Ne kaybettin?”
“Benim bir kalbim vardı onu kaybettim!”
Bir sofi ilk önce vecd sahibidir, vird sahibidir, hizmet sahibidir, sonra o hizmetten düşüyor, kaybediyor, demek ki o kalbini kaybetmiştir. Allah'ın önce gördüğü o hali kaybetmiştir.
İşte o adam “Bana merhamet edin!” derken yani “Bana dua edin, bana kalbimi, yani eski halimi, önceki hizmet sahibi olduğum, Allaha âşık olduğum halimi bana versin,” demek istiyor.
Ne mutlu ona!
Böyle yaptığı için Allah verecek ona!
Öyleyse bizde böyle yapalım, arkadaşlarımızdan dua isteyelim, yalvara yakara Allah'ın rahmetini isteyelim.
Gafil Olmasak Allah’a Âşık Olurduk
Allah her an bizimle beraberdir, ondan hayâ etmemiz lazım. Biz ondan gafil kalıyoruz o bizden gafil kalmıyor. Bunu düşünelim, ona göre davranalım.
Bak, bizden üstün bir kişinin karşısında nasıl oluyorsun? Bir emriyle seni yok edebilecek bir hükümdar, sana bir emir verse, ne yaparsın? O emri güzelce yerine getirmek için daima titiz davranırsın, bir zerre kadar onun emrini eksik bırakmamaya gayret edersin.
Allah hiçbir şeye benzemiyor, her şeyden yücedir ama hiç değilse bu kadar hürmet edelim. Eğer böyle düşünürsek, Allah'ın huzurunda günah işlemeye cüret edemeyiz. O kadar kudret ve azamet sahibidir Allah-u Zülcelâl.
İnsan Allah'ın büyüklüğünü düşünse aklını kaybeder. Allah göklerde yerde ne kadar mahluk varsa ondan haberdardır. Karanlık gecede bir pirenin açlığını, acılarını bilir. Biz onun büyüklüğünden gafiliz, ondan O’na aşık olamıyoruz. Halbuki Allah bizi ona aşık olalım diye yaratmıştır.
“Ben, cinleri ve insanları sadece ve sadece bana ibadet etmeleri için yarattım.” (Zariyat, 56)
Bu ayetin tefsirinde İbn-i Abbas radıyallahu anhuma “yani, beni tanımaları için,” manasını vermiştir.
Öyleyse biz elimizden geldiği kadar Allah-u zülcelali tanıyalım, kendi nefsimizin de ne kadar zayıf olduğumuzu tanıyalım, ona göre, o hale göre ona ibadet edelim, inşaallah.
İnsanların durumu kıyamet gününde ayeti kerimelerde peygamberler vasıtasıyla kullarına bildiriyor:
“Ve o gün cehennem getirilmiştir. İnsan o anda tezekkür eder, düşünür, hatırlar ama bu hatırlamanın ona ne faydası var? Der ki “Keşke ben hayatım için (yaşarken güzel ameller işleyip) önceden göndermiş olsaydım.” der.” (Fecr, 23-24)
O gün cehennem meydana getiriliyor ve ondan bir ses gelir, kızgınlığından patlayacak duruma gelmiş, kafirlere, münafıklara, günahkarlara karşı öyle gazablanmış, öyle korkunç bir ses geliyor ondan…
O zaman insan düşünüp hatırlıyor, dünyada yaptıkları şeyleri, ve “Yaptığım o şeyler başıma ne getirecek?” diye pişman oluyor. Ama o hatırlama, o pişmanlık ne fayda verir? Fayda şimdi pişman olmaktadır.
Eğer biz o andaki pişmanlık gibi şimdi pişman olsak melekler gibi uçarız, ama Allah bizi böyle yaratmış, oraya varıncaya kadar, hiçbir zaman tam o andaki gibi, hakiki manada pişman olamıyoruz.
İnsan o hali görünce diyecek ki; “Keşke bu hayatım için bir şeyler hazırlasaydım, takdim etseydim.” O zaman temenninin bir faydası yok.
Allah bize akıl vermiş, bizden evvel ölenleri görüyoruz, ama nefs, şeytan ve dünya hayatı bırakmıyor, tam hakiki pişman olamıyoruz.
Ebu Musa radıyallahu anhu diyor ki;
“ Mahşer gününü dehşeti karşısında insanlar öyle ağlayacaklar ki, gözyaşları deniz gibi olacak, hatta üzerinden gemi yüzecek kadar büyük bir deniz olacak.”
İnsanların ağlamaktan gözlerinden kan gelecek. İşte ahiretin manzarası böyle dehşetlidir. Öyleyse Allah'ın bize verdiği iman nimetinin kıymetini bilelim.
O gün herkes cehenneme girecek. İman ehli de girecek ama ateş göremeyecek. Çünkü cehennem ona diyor ki,
“Ey mümin çabuk geç, senin imanın benim hararetimi söndürüyor.” (Taberanî)
Öyleyse imanın kıymetini bilelim, onu tertemiz muhafaza edelim, günahlarla kirletmeyelim. Eğer nefsimize mağlup olur, işlersek o zaman da tevbenin kıymetini bilelim. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“Günahından tam olarak dönüp tevbe eden, onu hiç işlememiş gibidir."(İbn Mâce, Zühd 30) buyuruyor.
Öyleyse evimizden başlayarak konu komşumuza, herkese tevbe ile tertemiz olmaya davet edelim.
Hayırlara Anahtar Şerlere Kilit Olalım
Kimin tevbesine vesile olursak onun sevabından da bize hisse verilecektir inşaallah. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor:
“Kim İslam’da iyi bir yola çağırırsa açtığı yolun ecri ve kendisinden sonra, onunla amel edenlerin ecirleri, onu takip edenlerin sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona da verilir. Kim de kötü bir yola çağırırsa, açtığı yolun günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.” (Müslim, Zekat, 69)
Öyleyse biz, insanların tevbe edip hiç günah işlememiş gibi tertemiz olmasına vesile olursak, bundan bize de hisse yazılacaktır. Biz de öyle olmak istiyorsak birer “tevbe öğretmeni” olalım.
Tirmizî’nin bir rivayetine göre, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurmuştur:
"(Size getirdiğim) bu hayır, bir kısım hazineler mesabesindedir. Bu hazinelerin anahtarları vardır. Ne mutlu o kimseye ki, Allah onu hayır için bir anahtar, şerre karşı da sürgü (kilit) kılmıştır. Yazıklar olsun o kimseye ki, Allah onu şerre anahtar, hayra sürgü kılmıştır!"
Eğer sen insanları tevbeye, İslam’a hizmet etmeye davet edersen, hayırlara anahtar oluyorsun, sevab hazinelerinin kapılarını açıyorsun. Eğer insanları günaha davet edersen onların günahı gibi, aynısından sana da yazılıyor.
İnsan Allahtan gafil kalıyor hatta öyle ki, günah işlediğin zaman küçük bir çocuk seni görmesin istiyorsun, hâlbuki insanlar seni görmese de Allah görüyor.
Onun için Sehl bin Abdullah rahmetullahi aleyh diyor ki:
"Kim Allah-u Zülcelal'e karşı gizli olarak ihanet ederse, Allah o hıyaneti kıyamet gününde, hatta bu dünyada da açığa çıkarır."
Yani insan tevbe etmezse günahları o gün insanların, meleklerin, Peygamberlerin huzurunda, o kulun en çok utandığı kişilerin yanında açığa çıkaracaktır. Öyleyse biz Allah’a karşı murakabeli olalım, nereye gidersek gidelim, nerede olursak olalım, Allah’ı hatırlayarak hareket edelim.
Kul Allah’ı Ararsa Allah Bir Vesile Nasip Eder
Sekerât esnasında bazı evliyalara sorulmuştur:
“Bize bir nasihat ver, biz ne yapalım?” onlar demişlerdir ki:
“Devamlı Allah’a karşı ibadetinizi kusurlu görün”
Ben de bunu çok seviyorum, böyle yapmamız lazım. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor:
“Allah, Meryem oğlu İsa’ya ve bana da, azap etse zulmetmiş olmaz. Çünkü biz de Onun hakkını eda etmekten aciziz.”
Kendimizi bir denizin içinde gibi düşünelim, öyle zavallı perişan görelim. Ama dikkat edin, dünya denizi değil, günah denizi… Bizi buradan kurtarsın diye Allah’a böyle bir muhtaçlık içinde yalvaralım, kulluk edelim. İşte Allah’a karşı böyle sadık olalım.
Bir kişi Allah’ı ararsa ona nasip ediyor. Ben görüyorum, bir kişi, kimse ona anlatmamış, bir kitabımızı görmüş, okumuş, arayıp sorup buraya gelmiş. İşte insan Allah’ı ararsa, isterse, Allah böyle kendisini arayana nasip ediyor.
Süleyman aleyhisselam, Allah ona verdiği gibi saltanatı kimseye vermemişti, cinler, insanlar, hayvanlar ona hizmet ediyordu, rüzgâr onu istediği yere götürüyordu. Bir abid ona dedi ki,
“Sana nasıl bir saltanat verilmiş!”
Süleyman aleyhisselam dedi ki:
“Bir kere sübhanallah demek bu saltanattan daha kıymetlidir. Çünkü tesbih bakidir, bu saltanat fanidir.”
Allah’ı zikretmek, ona kulluk etmek böyle kıymetlidir, bunun kıymetini bilelim. Her an dua edelim Allah bizi hayırlara anahtar olarak seçsin, çünkü samimi istersek o verecektir inşaallah.
Seyda Muhammed Konyevi.